Suriye'den gelen acı haberler ve gözlem noktalarımızdan bazılarının halen Rusya destekli Suriye ordusunun ablukasında bulunması hepimizde hüzünlü ve gergin bir bekleyişe neden oluyor.
Bazı sorunlar olmasına rağmen; yıllarca barış içinde yaşayan iki devletin kanlı çatışmaların eşiğine nasıl getirildiğini anlayabilmek için biraz gerilere gitmek gerekiyor.

PAYLAŞIM SAVAŞI...
Birinci Dünya Savaşı ya da 'Paylaşım Savaşı'nda Çanakkale'de emperyalizme diz çöktürülmüştü. Bu cephede durdurulan İngilizlerin güneydeki hedefinde ise Irak-Filistin-Suriye vardı.
'1915 yılında Talat Paşa Çanakkale'ye teftişe gelmişti. Talat Paşa o sırada Gelibolu'da görevli olan Yarbay Mustafa Kemal'e Ortadoğu'da yaklaşan İngiliz işgali hakkında düşüncesini sordu. Mustafa Kemal'in cevabı ise kesin ve netti;
-'Suriye ve Irak'a bağımsızlık veriniz.'
Talat Paşa duyduklarına inanamadı. Çünkü bu iki ülkede Osmanlı toprakları içerisindeydi. Bir ülkenin topraklarının bir bölümüne 'Bağımsızlık veriniz' demek kolay değildi. Şaşkınlığını güçlükle üzerinden atan Talat Paşa konuşmayı şu sözlerle bitirdi;
-'Bunu başkasına söyleme. Seni asarlar!..'

'SAVAŞ ZORUNLU VE HAYATİ OLMALIDIR...'
Askeri yeteneklerinin yanı sıra ileri görüşlü bir lider olan Mustafa Kemal, Suriye ve Irak'a bağımsızlık verilmezse bu ülkelerin 'ister istemez' emperyalist devletlerin eline düşeceğini biliyordu.
Türkiye, Irak, Suriye ile konfederasyon planı Kurtuluş Savaşı sonrasında gerçekleşmedi. Çünkü; bizler Anadolu'da ulusal mücadele ile bağımsızlığımızı kazanırken Suriye ve Irak 'manda ve himaye' kandırmacasıyla emperyalistlerin eline geçti.
8 Temmuz 1937 yılında imzalanan Sadabat Paktı içinde İran, Irak ve Afganistan'ın yer alması tesadüf değildi. 'Bölge barışı ve güvenlik iş birliği' amaçlı bu oluşumda Suriye'nin yer almamasının nedeni ise, Fransa'nın Hatay konusunda ayak oyunları ile iki ülke arasında yarattığı gerginlikti.

'ATATÜRK GİBİ DÜŞÜNEBİLMEK...'
Günümüzde komşularımızla yaşadığımız sorunlara çözüm aramak için yıllarca öncesine gidip Gazi'nin bakış açısıyla karşılaştırmalar yapmak bazılarına garip gelebilir.
Emperyalistler, kendi çıkarlarını yakından ilgilendiren Irak, Suriye ve Anadolu haritalarını 10 Ağustos 1920 Sevr Antlaşması ile somutlaştırmışlardı. Kurtuluş Savaşı ile yırtılan bu paylaşım planı ile bugün Ortadoğu'da tezgahlanan 'büyük projeler' benzerlik göstermektedir. Bu yüzden çözüm ararken yakın siyasi tarihimizi iyi incelemeli ve o yıllarda alınan kararları bir kez daha 'güncelleyerek' gözden geçirmeliyiz.
İsterseniz bu kararlardan bazılarını 'merak edenler veya unutanlar için' bir kez daha anımsatalım;
  • Milli ordu etkin ve düzenli olmalıdır. Askeri gücümüz milli ordu dışında düzensiz bir silahlı güce dayanmamalıdır.
  • İç ve dış politikamız, bir başka büyük devletin himayesinde ve güdümünde yürütülmemelidir.
  • Her olayda ve her koşulda ulusal irade egemen kılınmalı, egemenlik kayıtsız şartsız milletin olmalıdır.

NE YAPMALIYIZ?..
Emperyalistlerin hedefi; Doğu Akdeniz ve Ortadoğu'nun zenginliklerini kendi aralarında 'güzelce!..' pay ederken bir yandan da büyük İsrail devletine koruyucu çember oluşturmaktır. Projenin uygulamasındaki ilk aşama ise, bölge devletlerini etnik milliyetçilik, din ve mezhep çatışmaları ile parçalamak, birbirleriyle çatıştırmaktır.
Suriye politikasında 'Şam'daki Emevi Camii'nde namaz kılma' söylemlerini bir kenara bırakıp; Suriye'nin toprak ve siyasi bütünlüğünün korunduğu, sınırlarımızın dışından Türkiye'nin güvenliğine yönelik tüm tehditlerin kaldırılmasını esas alan ilkelerde birleşebilmeliyiz.
Amerika ve Rusya'nın 'beyzbol sopalı veya havuçlu!..' tuzaklarına inanıp komşularımızla savaş bataklığına saplanmaktan kaçınmalıyız.
Siyaset bilimcilerin büyük bir çoğunluğu bu koşullarda 'barış için' en doğru yolun Ankara'nın Şam ile beraber ortak çalışmasından geçtiği konusunda birleşiyorlar.
Elbette, barışçı ve caydırıcı tavrımızı 'korkaklık' olarak algılayan 'dahili ve harici bedhahlara' ulus olarak verecek cevabımızın da hazır olduğunu herkes bilmelidir....