Faşizm sözcüğü, gerek siyaset alanında gerekse sosyal yaşamda çok kullandığımız bir kavram.
Bizim 68'li Devrimciler, faşist sözcüğünü 'kamplarda eğitildikten(!) sonra' çatışmalara katılan 'sivil komandolar' için kullanırlardı. O dönemde ortaya bir de 'sosyal faşistler' kavramı atılınca işler oldukça karışmıştı.
Kapitalizmin en yıkıcı, en gerici diktatörlüğü faşizmdir. Eli kanlı faşist diktatörler için söylenen 'emperyalizmin bekçi köpekleri' tanımlaması ise oldukça doğru bir yakıştırmadır.
1919'larda İtalya-Almanya ekseninde palazlanmaya başlayan faşizm, yayılmacı saldırganlığı ile sadece iktidara geldiği ülkelerde değil tüm insanlık için büyük yıkımlara neden olmuştur.
Dünyanın son elli yılında faşizmin insanlığı ve demokratik kazanımları yok eden 'ölümcül bir virüs' gibi her dönemde canlanabildiğini 'acı deneyimlerle' gördük.

SÜREKLİ BİR DÜŞMAN YARATILIR...
  • Faşizm, demokratik rejimlerin temel ilkeleri olan ulus egemenliği, kuvvetler ayrılığı, siyasal partiler, özgür tartışma gibi ilke ve kurumları kabul etmez.
  • Faşist rejim altındaki insanlar, sürekli iç ve dış güvenlik kaygısı ile korkutularak gerektiğinde insan haklarının göz ardı edilebileceğine ikna edilirler. Bu yüzden insanlarda, işkence, yargısız infaz, siyasal suikast, uzun süreli gözaltı gibi uygulamaları görmezden gelme hatta bunları onaylama eğilimi yaratılır.
  • Medya iktidar tarafından doğrudan kontrol altına alınırken muhalif gazeteciler 'farklı yöntemlerle' susturulur.
  • Faşist iktidarlar, ülkedeki güvenlik güçlerinin insanlar üzerinde diledikleri gibi kullanabilecekleri sınırsız yetkilere sahibi olmaları gerektiğini savunurlar.
İNSAN HAKLARI AŞAĞILANIR VE HOR GÖRÜLÜR...
  • Faşist yöneticiler, sürekli ülkelerini tehdit eden düşmanların varlığından söz ederek toplum içinde belirli kesimleri düşman ilan eder ve onlardan kurtulmak için her yola başvurabilirler. Bu düşman tanımının içinde ırksal ya da dinsel azınlıklar, liberaller, sol görüşlü aydınlar ilk sıralarda yer alırlar.
  • Faşist hükümetler, ülkelerindeki en yaygın dini, kamuoyunu yönlendirmek için bir araç olarak kullanırlar. Dinin ana ilkelerinin hükümet politikalarına veya eylemlerine tamamen karşıt olduğu durumlarda dahi dini söylemleri 'paravan' olarak kullanmaya devam ederler.
MİLLİYETÇİLİK DEĞİL IRKÇI KAFATASÇILIK...
  • Sürekli milliyetçi olduklarını vurgularlar ancak, aşırı ırkçılık yüzünden ulusu oluşturan insanların tümünü eşit haklara sahip yurttaşlar olarak benimsemezler.
  • Faşist iktidarlara karşı en büyük engelin, emeğin örgütlü gücü olduğunu bildiklerinden, sendikalar ve meslek örgütleri ya tamamen saf dışı edilir ya da baskı altına alınır.
  • Faşizmin iktidar olduğu ülkelerde seçimler tamamen göz boyama amaçlı yapılır. Seçimler, polis ve askeri güçler ile iktidar destekli 'silahlı, sopalı' faşist örgütlerin baskısı altında medya yönlendirmesinin gölgesinde yapılır.
BUNDAN SONRASI SİZE KALMIŞ......!'
Yukarıdaki bilgilere ve tarihsel örneklerine bakarak faşizm ile yönetilen bir ülkede yaşamak ister misiniz?
Yanıtınız kuşkusuz hayır olacaktır. Çünkü bizler, 'çok uzaklara gitmeden' sadece komşularımızın haline bakarak; Türkiye'de yaşadığımız için çok daha şanslı olduğumuzu açıkça görebiliyoruz.
Bu şansı, tam yüz yıl önce 19 Mayıs 1919'da başlatılan Milli Mücadele sonrası kurulan Türkiye'nin yönetim şeklini; ulusal egemenliğe dayalı demokratik ve laik cumhuriyet olarak belirleyenlere borçluyuz.
Bundan sonrası ise size kalmış...!
Çünkü; 'Her millet layık olduğu yönetim biçimiyle yönetilir.'