Diyanet İşleri Başkanlığı, 3 Mart 1924 tarihinde Şeriye ve Evkaf Vekaleti'nin yerine kurulan bir Cumhuriyet kurumudur.
Cumhuriyetin kurucu kadroları, çağdaş ve laik bir 'ulus devlet' yaratma çabasıyla devletin tüm inançlar karşısında tarafsız olmasını sağlamaya çalışırken; ulus devletin insan unsurunun dini değerlerine saygı duymuş, din istismarcısı yobazlara karşı büyük mücadele vermiştir. Bu nedenle Diyanet İşleri Başkanlığı, 'temsil sistemindeki eksikliklere rağmen'; bu güne kadar, laik cumhuriyet ilkeleri ile ters düşen bir örgüt değil, tam aksine genç Cumhuriyetimizin varlığını güçlendiren; Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu kadar önemli bir kuruluş olmuştur.

'TÜM SİYASİ GÖRÜŞLERİN DIŞINDA KALMALI...'
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın görev ve sorumluluklarını belirleyen Anayasanın 136. maddesinde; 'Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, 'bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak' ve 'milletçe dayanışmayı ve bütünleşmeyi' amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir' hükmü yer almaktadır.
Anayasanın ilgili maddesinde 'bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalması' sorumluluğu vurgulanan kurumun; varlığı, kuruluş yapısı, temsil profili hatta bütçesi ilk günlerden beri tartışılmış ancak kurum hiç bir zaman son dönemdeki kadar ağır eleştirilerle karşılaşmamıştı.
Son yıllarda eleştirilerin odağına, kurumdan çok kurumun başına getirilen kişilerin tavır ve söylemleri yerleşmeye başladı. Durum böyle olunca önceki Diyanet İşleri Başkanlarımızı ve özellikle ilkini saygı ile anımsamak kaçınılmaz oldu.

ATATÜRK'ÜN ARKADAŞI...
Mustafa Kemal Atatürk, 'Sevgili Arkadaşım...' diye başlayıp, çok içten cümleler kullandığı mektupları sadece uzun yıllar beraber çalıştığı bazı silah arkadaşlarına yazardı. Ancak bu samimiyet düzeyinde mektup yazdığı 'asker olmayan' bir kişi daha vardı. Bu kişi, Milli Mücadelenin ilk yıllarında Ankara Müftüsü daha sonra da ilk Diyanet İşleri Başkanı olan M. Rıfat Hoca'ydı.
Rıfat Hoca (Börekçi), vefat ettiği 1941 yılına kadar 17 yıl Diyanet İşleri Başkanlığı yapmış, Gazi Paşa ile aralarında saygıya ve sevgiye dayanan derin bir dostluk oluşmuştu.

SİVRİHİSAR'DA DA GÖREV YAPMIŞ...
27 Aralık 1919 günü Ankara'ya gelen Mustafa Kemal Paşa ve beraberindeki heyeti karşılayanların başında Rıfat Hoca vardı.
Rıfat Börekçi, üzerindeki büyük baskılara rağmen, en zor koşullarda Ankara Müftüsü sıfatıyla, Kurtuluş Savaşı ve Mustafa Kemal Paşa'ya maddi, manevi çok önemli desteklerde bulunmuştur.
Rıfat Hoca, kendisinin ve eşinin kefen parası ve cenaze masrafları için sakladığı birikimini, Milli Mücadele'de kullanılmak üzere Mustafa Kemal'e verecek kadar vatansever bir insandı.
Rıfat Hoca, Milli Mücadele'nin başlarında, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının 'ölüm fermanı' olan İstanbul'daki Şeyhülislam Dürrizade'nin fetvasına karşı Anadolu'da görev yapan çok sayıda Müftü ile birlikte 'Ankara Fetvası'nı ilan eden kişidir. Bu fetva, Milli Mücadele'nin başarıya ulaşmasında etkili olan önemli kırılma noktalarından biridir.
Rıfat Hoca'nın yaşamını incelediğimizde karşımıza ilginç bir bilgi çıkıyor;
Rıfat Hoca 1911 yılında bir süre Sivrihisar Kaymakamlığı görevini yürütmüş. Daha da önemlisi; Mondros Mütarekesi sonrası Anadolu'yu işgale başlayanlara karşı bu bölgedeki ilk Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin kurulmasında etkili çalışmaları olmuş.

DİYANET'TEN BEKLENEN...
Atatürk; din, ibadet ve ahlak ilkelerinin doğru biçimde halka anlatılmasını sağlamak, ibadet yerlerinin amaçlarına uygun bir şekilde yönetilmesini gerçekleştirmek için Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bir devlet kurumu olarak açılmasını sağlamıştır.
Diyanet İşleri Başkanlığı gibi Cumhuriyetimizin önemli bir anayasal kuruluşunun 'tüm yurttaşlarımızın' vergileriyle ayakta durduğu gerçeği unutulmamalıdır. Bu nedenle, bu kurumun çok değerli yöneticilerinden, toplumun tüm kesimlerini kucaklayıcı; kardeşliği, sevgiyi, barışı, hoşgörüyü öne çıkaran, ahlaklı ve dürüst olmayı önemseyen, insanları bilerek incitmeyen, Cumhuriyetimizin kurucu kadrolarına saygılı davranış ve söylemler beklemek tüm yurttaşların en doğal hakkıdır.