Geçtiğimiz cuma günü Ege Denizinde İzmir'in Seferihisar ilçesinin 17 kilometre açığında meydana gelen 6,6 büyüklüğündeki deprem tüm ülkeyi yasa boğdu.

Ancak Türk milleti olarak bugün yaşanan bir felaketi üzerinden üç-beş ay geçtikten sonra çabuk unutuyoruz.

Türkiye son yarım yüzyılda ilk deprem gerçeği ile 17 Ağustos 1999'da karşı karşıya geldi.

Resmî raporlara göre 17 bin 480 ölüm, 23 bin 781 yaralanma oldu. 505 kişi sakat kaldı. 285 bin 211 ev, 42 bin 902 iş yeri hasar gördü.

Ancak hayatını kaybedenlerin sayısı bazı kaynaklara göre 20-25 bin civarında.

OLASI DEPREME HAZIRLIKSIZIZ

17 Ağustos 1999 depreminden sonra hükümetler deprem konusunda önemli adımlar attılar.

Yapı Denetim Kanunu ve deprem yönetmeliği çıktı.

Eski sistemle karılan harç yerine, hazır beton fabrikalarında üretilen ve içerisinde kumu, çimentosu ne kadar kullanıldığına belgeli hazır beton kullanılma zorunluğu getirildi.

Deprem fonu kuruldu.

Alınan oldukça önemli kararlar var.

Çıkması gereken yasalar ivedilikle çıkarıldı.

Ancak güncellenmesi ve günün değişen koşullarına göre bazı yeni kanunların çıkması gerekiyor.

Ancak İnşaat, Jeoloji, Jeofizik Mühendisleri tek bir noktada birleşiyorlar.

'Marmara depreminin ardından 21 yıl geçmesine rağmen hala büyük depremlere hazırlıklı değiliz'

TOPLANMA ALANI NASIL OLMALI?

Deprem uzmanları, hocalar ve bilim adamları bir toplanma alanında olması gereken özellikleri şöyle sıralıyor:

'Bir kere geniş, boş bir alan olmalı. Altyapısı, çevre güvenliğinin olması lazım, gıdalar, ilaç, su olması lazım. Bir depolama alanı olmalı ki insanlar temel ihtiyaçlarını hayat normale dönene dek karşılayabilsin. Elektrik, jeneratör, tuvalet gerek. O yüzden bu bildirilen yerler toplanma alanı kabul edilemez. Orada yeme-içme tuvalet sorunu yaşanacak. Karşılanamazsa hastalıklar ortaya çıkacak. Afet üstüne afet demek bu. En azından mevcut boş alanları yapılaşmaya açmayın.'

'JAPONYA GİBİ TEK ÖRNEK YOK'

Toplanma alanı deyince Japonya'ya bakmalıyız. Japonya'da parklar depremde yaşamak için hazırlanmış, 3 gün yetecek su tankları var, seyyar tuvaletler kurmak için sistemler var. Yemek stokları ve kurtarma ekipmanları için depolar var. Bizde 21 yıl geçti, benzer tek bir örnek yok.

Eskişehir'de de belediyeler toplanma alanları belirlediler.

Ancak bu yerler nazım imar planlarına işlenmiş değil.

İZMİR VE ESKİŞEHİR DEPREMİ

Geçtiğimiz pazartesi günü ES TV'de 'deprem' konulu program yaptım.

Konuklarım Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Prof. Dr. Can Ayday ve İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Orkun Kılıç idi.

İki adet Yapı Denetim Şirketi olan Fesih Bingöl'de telefonla katıldı programa.

Yararlı bir program olduğunu düşünüyorum.

Hem İzmir'de yaşanan depremi hem de olası bir Eskişehir merkezli depreme hazırlıklı mıyız ve çemberin daralıp daralmadığı konularını masaya yatırdık.

'Denetim firmalarında Jeoloji

Mühendisi de olmalı'

Prof. Dr. Can Ayday Hocam bugün Büyükşehir Belediye Başkanı olan Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen'in Anadolu Üniversitesi Rektörü iken isteği üzerine Anadolu Üniversitesi Uydu ve Uzay Bilimleri Enstitüsünü kurdu.

Yine dönemin AÜ Rektörü Prof. Dr. Engin Ataç'ın isteği üzerine 'Eskişehir'in Depremselliği ve kentin zemin yapısının çıkarılması' konusunda çalışmalar yaptı. Eskişehir'in deprem haritasının çıkarılmasında büyük katkısı oldu.

Deprem konusunda Eskişehir'deki uzmanların başında gelen bir isim.

Programda Çevre Şehircilik Bakanlığından önemli talepleri oldu.

Örneğin, Yapı Denetim Şirketleri'nde İnşaat Mühendisleri olmasına rağmen yer bilimcisi olan Jeoloji Mühendislerinin de mutlaka olması gerektiğinin, hükümetin bu konuda Yapı Denetim Kanunu'na 'Yapı Denetim Şirketleri'nde Jeoloji Mühendisleri olacak şartı eklenmesi' gibi.

'Eskişehir'de de 6,4 ŞİDDETİNDE

bir deprem bekleniyor'

'Eskişehir de 1956 yılında olan depremin üzerinden 66 yıl geçti. Olası bir depreme yaklaştık mı?' soruma Can Hoca şu yanıtı verdi:

Bu depremin tekrarlanma periyotu 70-90 yıl. 1999 yılındaki Marmara depreminden sonrası Eskişehir'de yapılan bilimsel çalışma sonucu belirlendi. Eskişehir'de de 6,4 gibi bir deprem bekleniyor. Artık son 100 metreye girdik ve önlem alınması gerekiyor. Bu bilinen bir gerçektir. Bu olacaktır. Tarih vermek mümkün değil. Ancak veriler Eskişehir'in bu depreme yaklaştığı yönünde. Eskişehir 2. Derece deprem bölgesinde. Depreme hazırlıklı olmalıyız. Binaların acilen risk raporu hazırlanmalı, vatandaşlar bilinçlendirilmeli.'
Ayday ayrıca Eskişehir için kritik ve bir o kadar da önemli bir konuya dikkat çekti: 'Eskişehir'in acilen bina envanteri çıkarılmalı. Her konuta TC numarası gibi kimlik numarası verilmeli. Eskişehir'de yaklaşık 120.000 bina olduğu tahmin edilmektedir. Bu binaların 'Hızlı Görsel Yorumlama Yöntemi' ile deprem risklerinin çıkartılması gerekir. Eskişehir'de deprem konusunda toplanan veriler değerlidir. Bunların veri tabanı oluşturulmalıdır. Coğrafi Bilgi Sistemi ile değerlendirilmeli ve analiz edilmelidir. Bu işlemlerde Açık Kaynak Kodlu CBS yazılımları tercih edilmelidir. Bu yazılımlar bedavadır. Eskişehir'e özel deprem senaryosu oluşturulmalıdır. Bu senaryoya göre deprem öncesi yapılacak işler tekrar gözden geçirilmelidir. Depreme alışmamız ve önlem almamız lazım. Evine hırsız girmesin diye nasıl önlem alıyorsak depreme karşı da öyle olmalı. Maalesef bu durum biline biline kimse önlem almıyor '

Aslında bu konu her il için önemli.

Belediyeler bu konuda acil bir çalışma yapmaya başlamalı.

Kolay değil.

Bugün başlasanız belki 5-10 yıl sürer.

Ancak yine de bugünden başlanmalıdır.

BİR MASA ETRAFINDA TOPLANALIM
Can Ayday, yıllardır deprem öncesi ve sonrası yaptığı çağrıyı bir kez daha tekrarladı:

'Dünyada artık depreme yönelik çalışmalar, deprem gerçekleşmeden yapılıyor. Ancak bu konuda biz böyle yapamıyoruz. Eskişehir'in olası bir depremde büyük yaralar almaması için işi bilenlerin bir masa etrafında toplanıp çalışma yapması gerekiyor, bunu yıllardır söylüyorum. Ben artık bu konuda ümitli değilim. Eskişehir'de bu olmuyor. Olsa da artık ben görmem. Bir masa etrafında toplanalım. Eskişehir için çalışmalar yapalım'.

'Fay Yasası Çıkarılmalı'

'Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği'ne (TMMOB) bağlı Jeoloji Mühendisleri Odası (JMO), TBMM'ye açık çağrı yapılarak başlatılan 'Fay Yasası Çıkarılsın' kampanyası çerçevesinde bir yasa tasarısı hazırlamıştır. Hazırlanan tasarı Cumhurbaşkanlığı'na ve Meclis'te bulunan siyasi partilere gönderilmiştir. Yasa tasarısı ile başta içinden aktif fay hattı veya zonu geçen kentlerde, insanların can ve mal güvenliğinin sağlanması amaçlanmakta. Acilen adım atılması gerekir. Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü'nün (MTA) 2012'de hazırladığı haritaya göre Sakarya, Yalova, Manisa, Eskişehir, Maraş, Erzurum, Hakkari ve Bingöl gibi 18 kent merkezinin, 80'ni aşkın ilçenin ve 502'yi aşkın köyün 'Aktif fay zonları' üzerinde oturduğu ifade edildi. Haritaya göre büyüklüğü 5,5 ve üzeri deprem üretebilecek 486 diri fay veya fay segmenti olduğu vurgulanmıştır. Kanunda acilen değişiklik yapılarak 'Aktif Fay Zonları veya Hatlarının Tehlike Kuşağı Bandı' içinde yapı yapılması yasaklanmalı, mevcut yapılar ise kentsel dönüşüme tabi tutularak yıkılması ve başka alanlara taşınarak vatandaşımızın can güvenliği sağlanmalıdır. Gerek Avrupa Birliği Yapı Standartları, gerekse ABD, fay hatları ve zonları üzerine yapı yapılmasını yasaklanmış olup, toplumu güvence altına alınmıştır. Tüm bu nedenler birlikte değerlendirildiğinde biz Jeoloji Mühendisleri Odası Eskişehir Şubesi olarak bu olan küçük depremler bize olacak büyük depremlerin habercisi olmalıdır diye Eskişehir halkına sesleniyoruz. Vakit geçirmeden gerekli önlemler alınmalıdır. Yoksa deprem olduktan sonra dövünmenin, ağlamanın hiçbir anlamı yoktur'.

Profesör Dr. Can Ayday'ın bu uyarıları ve önerileri dikkatte alınmalı.

Bunu AB ülkeleri ve ABD yapıyorsa biz neden yapmıyoruz?

'1999 ÖNCESİ YAPI STOĞUMUZ

VARLIĞINI HaLa KORUYOR'

Eskişehir İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Orkun Kılıç da Eskişehir'in deprem master planı olmadığına dikkat çekerek, Kentsel Dönüşüm ve Deprem Master Planlarının hazırlanmasına ve 1999 depremi öncesi yapı stoklarının hala varlıklarını koruduğuna dikkat çekti.

'Sistem olarak bugünkü anlayışımızın devam etmesi durumunda insanlarımız beton yığınları altında kalacak, çok önemli olmasına rağmen 'yara sarma anlayışı' ortaya çıkacak olan acıları hiçbir zaman dindiremeyecektir. Esas hedef, insanlarımızın enkaz altında kalmasını önlemek olmalıdır. Üzülerek dile getiriyoruz ki üzerinden 21 yıl geçmesine rağmen, her an deprem tehlikesi ile karşı karşıya olan ülkemizde, kısa süreli ve acil olan bazı önlemlerin bile alınmadığı, para uğruna var olan risklere yeni risklerin eklendiği görülüyor. 1999 depremi öncesi yapı stoklarının varlıklarını hala koruyor olmasıydı. Yıkılıp yenisinin yapılması ya da güçlendirilmesi gereken ve hiçbir mühendislik hizmeti almayan yapıların 'İmar Barışı' ile mal sahibinin beyanı esas alınarak affedildi. Bugünün kritik sorusu, depremlerden gerekli dersin alınıp alınmadığıdır. 1999 depremlerinden ders çıkartılıp çıkartılmadığını geçtiğimiz Cuma günü İzmir'de yaşanan depremde gördük. Topraklarının ve nüfusunun büyük bir bölümü deprem tehlikesi altındadır. Türkiye, dünyanın önemli deprem kuşakları üzerindedir. İnşaat Mühendisleri Oda'ları bilimsel-mesleki bilgi ve gerekliliklere dayanarak, depremin yıkıcı etkisinin ancak yapı üretiminin ve yapı denetiminin nitelikli hale getirilmesi ile azaltılabileceğini savunmakta. Yapı denetiminin, güvenli, sağlıklı, yaşanabilir yapı üretiminin olmazsa olmazı.'

'Deprem başkanlığı olmalı'

Programa telefonla katılan Yapı Denetim Şirketi Sahibi Fesih Bingöl de önemli bir konuya dikkat çekti.

Bugün cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde cumhurbaşkanına bağlı bazı başkanlıkların olduğunu, bu başkanlıklara birde 'Deprem Başkanlığı' ilave edilmesini önerdi.

Umarım Can Ayday'ın, Orkun Kılıç'ın ve Fesih Bingöl'ün uyarıları, haklı talepleri hem yerel yönetimler hem de Ankara'da önemli koltuklarda oturanlar duyarda, bundan sonra olası deprem veya depremlerde yaşadığımız can kayıpları bir daha yaşanmaz.

Deprem yönetmenliği çıkmadan önce yapılan binaların tespitleri yapılarak depreme dayanıklı olup olmadıkları belirlenmeli.

Vatandaşlar çürük binaların altında kalmaktan kurtarılmalı.

Bu nasıl olacak?

Elbette ki 'Kentsel Dönüşüm' ile.

Kentsel dönüşümlerde artık ada bazında yapılmalı.

Hiçbir vatandaş mağdur edilmemeli.

Kentsel Dönüşüme harcayacak birikimi olmayanlara da hükümet devlet bankaları aracılığı ile çok düşük faiz veya faizsiz kredi vermeli.

* * *

Uzaklaşan Kalpler

Hintli bir ermiş öğrencileri ile gezinirken Ganj Nehri kenarında birbirlerine öfke içinde bağıran bir aile görmüş. Öğrencilerine dönüp; 'insanlar neden birbirlerine öfke ile bağırırlar?' diye sormuş.

Öğrencilerden biri 'çünkü sükûnetimizi kaybederiz' deyince ermiş; 'ama öfkelendiğimiz insan yanı başımızdayken neden bağırırız? O kişiye söylemek istediklerimizi daha alçak bir ses tonu ile de aktarabilecekken niye bağırırız?' diye tekrar sormuş.

Öğrencilerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış:

'İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak zorunda kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları gerekir.'

'Peki, iki insan birbirini sevdiğinde ne olur? Birbirlerine bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya yoktur ya da çok azdır. Peki, iki insan birbirini daha da fazla severse ne olur? Artık konuşmazlar, sadece fısıldaşırlar çünkü kalpleri birbirlerine daha da yakınlaşmıştır. Artık bir süre sonra konuşmalarına bile gerek kalmaz, sadece birbirlerine bakmaları yeterli olur. İşte birbirini gerçek anlamda seven iki insanın yakınlığı böyle bir şeydir.'

Daha sonra ermiş öğrencilerine bakarak şöyle devam etmiş:

'Bu nedenle tartıştığınız zaman kalplerinizin arasına mesafe girmesine izin vermeyin. Aranıza mesafe koyacak sözcüklerden uzak durun. Aksi takdirde mesafenin arttığı öyle bir gün gelir ki, geriye dönüp birbirinize yakınlaşacak yolu bulamayabilirsiniz.'

* * * *