'Gezi Davası Kararı'nın yarattığı depremin sarsıntılarıyla başlayan Mayıs ayının ilk günlerinde toplumsal gündemimiz çok yoğun. Toplumca 1 Mayıs, Şeker Bayramı, 5/ 6 Mayıs Anmaları, TSK Operasyonları, Göçmen Sorunu Yunus Emre Haftası, Anneler Günü, yaşam pahalılığı gibi konuların yarattığı bunaltıları; 'yağmur dualarıyla' serinletmeye çalışıyoruz…
Ben bu yoğun ve karmaşık toplumsal gündem içinden seçtiğim 'Gezi' ve '68 Kuşağı' anahtar sözcüklerinden oluşan düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Bilinçlerimizi tazelemek ve tarihe not düşmek için…
'GEZİ DAVASI KARARI' KARA BİR KARARDIR
Anımsanacağı gibi, 25 Nisan 2022 tarihinde açıklanan 'Gezi Davası Kararı' ile Osman Kavala'ya ağırlaştırılmış müebbet hapis; Mücella Yapıcı, Can Atalay, Tayfun Kahraman'ın da aralarında bulunduğu yedi sanığa 18'er yıl hapis ve tutuklama kararıverildi.
Öncelikle bu kararla ilgili acı gerçeğin altını açıkça çizmemiz gerekiyor. Çağdaş dünya ülkelerinde 'Bir hukuk skandalı' olarak yorumlanan bu karar, Türkiye hukuk ve demokrasi tarihinde 'Bir kara leke' olarak anılacaktır…
Gezi Davası'nda hüküm giyeno onurlu insanlar arasında benim'Türkiye İşçi Partisi (1961- 1988)' ilişkilerinden kişisel olarak tanıdığım yalnızca Av. Can Atalay'dır.
Can'ın amcası Şerafettin Atalay, TİP'in Amasya İl Başkanı idi. 27 Ocak 1971 tarihinde evinin önünde faşistlerce öldürüldü. Onun ölümünden sonra partide Mustafave Abdurrahman Atalay kardeşler Genç Öncü'de ve TİP'te önemli görevler üslendiler. Can Atalay, bu sosyalist ailenin üçüncü kuşak temsilcisidir.
Örgütsel yaşam içinde büyüyen Can Atalay, sonunda avukat oldu. Son yıllarda Türkiye hukuk yaşamında iz bırakan toplumsal içerikli Soma, Aladağ, Çorlu, Hendek, Validebağ ve Gezi gibi davaların gönüllü avukatı ve simgesi oldu.
Can kardeşimiz, annesi Şükran Atalay ile babası Mustafa Atalay'ın evlilik yıl dönümleri olan 6 Mayıs 2021 tarihinde (geçen yıl) sosyal medyada şöyle bir paylaşım yapmıştı: 'Bizim ikili çete 6 Mayıs'ta teşekkül etmiş. Yaman çetedir. Neleri neleri karşıladılar, göğüslediler ve daha neleri neleri karşılayacaklar, göğüsleyecekler...'
O paylaşım tıpkı Gezi Direnişi gibi öylesine insancıl ve gerçekçi ki,..
'GEZİ', KUVAYI MİLLİYE ve 68 KUŞAĞI BİLİNCİNİN DEVAMIDIR
2013 yılının Haziran ayına damgasını vuran 'Gezi Parkı Direnişi', Türkiye tarihinin en yaygın, en yığınsal, en katılımcı, en demokratik, en barışçı, en çoğulcu, en coşkulu, en neşeli, en yaratıcı, en esprili, en naif, en renkli direnişidir. İşte bu özellikleriyle AKP/RTE iktidarını sallamış ve uykularını kaçırmıştır.
Bu bağlamda Gezi, yakın tarihimizde yaşanan emperyalist, diktacı, keyfi yönetim ve yolsuzluklara karşı onurlu halk direnişinin günümüze yansımasıdır. Bu direnişin temelinde 'Bağımsız ve Demokratik Türkiye' özlemi/ bilinci yatmaktadır.Tıpkı Kuvayı Milliye ve 68 Kuşağı direnişlerinde olduğu gibi…
Tarihsel bir süreçten süzülüp gelen Gezi Direnişi'nin özellikleri şöyle özetlenebilir:
  • 'Eşitlik, özgürlük, bağımsızlık, insan hakları, barış ve kardeşlik ' temel değerlerdir.
  • '1923 Cumhuriyet değerlerinin korunması ve geliştirilmesi' temel hedeftir.
  • 'Çok renklilik ve çok seslilik içinde, her hal ve koşulda birliktelikten vazgeçilemez.'
  • 'Demokratik mücadele yöntemleri esastır.'
  • 'Etnik ve dinsel/mezhepsel temele dayalı ayrımcılık yapılamaz.'
  • 'Kültür ve doğa varlıklarının korunması ve geliştirilmesi esastır.'
Tıpkı, Nazım'ın 'Davet' şiirinde dediğince: 'Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür/Ve bir orman gibi kardeşçesine/Bu hasret bizim…'
Gezi'nin günümüzdeki durumuna bakarken, tarihsel süreçteki iki önemli olgu unutulmamalı; her durum ve koşulda örnek alınmalıdır:
Birincisi Kuvayı Milliye'den: 'Yurdun bütünlüğü ve ulusun bağımsızlığı tehlikededir. Ulusun bağımsızlığını yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır…'
İkinci örnek: '10 Kasım 1968 tarihinde 'Samsun'dan Ankara'ya Tam Bağımsız Türkiye için Mustafa Kemal Yürüyüşü' düzenleyen 68 Kuşağı'ndan…Çünkü bu eylem, günümüzde kendilerini o kuşağın varisi gören ama Atatürk ve Cumhuriyet kazanımlarını görmezden gelen bazı gruplara ders niteliğindedir…
Gezi Direnişi'nin bugün kendinden çıkaracağı en önemli ders ise 'Söz ayrıştırır, eylem birleştirir' savsözünde saklıdır. Çünkü 2013 yılında 'Etnik ayrımcılığa dayalı sözde çözüm süreci(!)' bahanesiyle 'Gezi Direnişi ile aralarına mesafe koyanların…' artık ayakları yere basmalıdır…
O 'ÜÇ FİDAN' DARAĞACINDA ASILI DURUYOR…
Bundan tam 50 yıl önce, 5- 6 Mayıs 1972 tarihinde idam edilen Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan'ın ölüm yıldönümlerinde yürekler yeniden yandı. Ama ne yazık ki söylemlerin çoğu hamaset ve ağıttan öte geçemedi…
Oysa o üç fidan hala darağacında asılı duruyor. Onların oradan indirilebilmesi için 'O davanın yeniden görülmesi; devletin/ toplumun o üç fidandan özür dilemesi…' gerekiyor.En azından bunun için ortaya somut hedefler konulması gerekiyor. İşte o zaman o üç fidan tarihteki şanlı yerlerinde huzur bulacaklardır.
Türkiye'de bilim ve demokrasi değerlerinin yakılmakta olduğu bir dönemde, bir umut simgesi olarak ortaya çıkanEkrem İmamoğlu'nun doğrularından ya da yanlışlarından 'sinek yağı' çıkarmak yerine, demokrasi güçlerinin en geniş birlikteliğini sağlamaya yoğunlaşmak durumundayız. Bunun için gerekli olan yol gösterici olacak deneyim ve birikim Gezi bilincinde vardır.
Sağlıkla, sevgiyle, dostlukla…