Pazar günü 5 MHP'li arkadaşım ve ağabeylerimle bir kafede buluştuk. En az 40 yıllık dostluğumuz, arkadaşlığımız ve ağabey-kardeş ilişkilerimiz var.

Pandemi öncesi de zaman zaman buluşup çay-kahve içip gerek siyaset gerekse ülke gündemi ile ilgili sohbet ederdik.

Araya pandemi girince bir yılı aşkın bir araya gelememiştik.

Cuma günü 5 MHP'liden en genci telefon etti.

'Abi pazar günü saat: 14.00 de her zamanki buluştuğumuz kafede buluşacağız. Diğerleriyle tek tek görüştüm. Onlar gelecekler. Müsait olursan bekliyoruz. Hasret giderelim. Hem de bir yılı aşkın buluşamadık. Konuşulacak konu birikti' dedi.

Geçtiğimiz pazar günü buluştuk.

Çaylar içilip sohbet başlayınca siyasetçi ile gazeteci buluşucunca herhalde havadan sudan konuşulmaz.

Konu ister istemez siyasete döndü.

Ben MHP'nin her geçen gün kan kaybettiğini, geçtiğimiz iki aydan bugüne kadar yapılan anketlere baktığımda oy oranının ciddi olarak eridiğini söyledim.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin kayıtsız şartsız AK Parti hükümetine destek vermesini eleştirdiklerini, bu nedenle partiden uzaklaştıklarını iddia ettiklerini söyledim.

Ardından da, 'Geçmişte MHP'ye gönül vermiş olanların bugün İYİ Parti'de siyaset yaptıklarını görüyorum' dedim.

'MHP'Lİ PARTİSİNE KÜSMEZ'

Benim MHP'li olmadığımı biliyorlar.

Zaten bende saklamıyorum.

Yaşı benden büyük daha doğrusu hepimizden büyük olan arkadaşımız, 'MHP'liler İYİ Parti'de siyaset yaptıklarını görüyorum' sözüme 'onlara yakıştıramıyorum' diyerek eleştirdi.

Onlara '9 ışık Doktrinini' hatırlattı.

'9 Işık doktrini, 1965'te Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP)'nin, 1969 yılından itibaren de Milliyetçi Hareket Partisi (MHP)'nin programının temelini oluşturur.

Alparslan Türkeş bu tezini, başta kapitalizm, liberalizm ve komünizm olmak üzere yabancı doktrinler ve yönetim sistemlerine karşı bağımsız son Türk devletini koruyabilmek için, millî bir görüş etrafında birleşmek için ortaya koymuştur.

İşte biz böyle milli bir doktrin sahibi bulunduğumuz iddia eden bir kadroyuz. Milli görüşümüzün adı 'Dokuz Işık Doktrinidir'. Bu görüş dokuz ana ilkeye dayanmaktadır' diyerek bu ilkeler sırasıyla şunlardır' diyerek sıraladı:

1- MİLLİYETÇİLİK

2- ÜLKÜCÜLÜK

3- AHLAKÇILIK

4- ÍLÍMCİLİK

5- TOPLUMCULUK

6- KÖYCÜLÜK

7- HÜRRİYETÇİLİK VE ŞAHSİYETÇİLİK

8- GELİŞMECİLİK VE HALKÇILIK

9- ENDÜSTRİCİLİK VE TEKNİKÇİLİK

Aslında 9 ışık tek tek açıklamasını da yaptı.

Yazıyı uzatmamak adına onları yazmadım.

Sözünü şöyle bağladı: 'Ülkücüler, Türk'e aşık, Türk vatanına aşık Dokuz Işıkçılardır. Amaçları bu kutsal vatan üzerinde Büyük Türk milletinin ebediyen bağımsız yaşamasını sağlayacak milli görüşü çizmek, bunu savunmaktır. Alparslan Türkeş'e göre Türk Kürt kardeştir ve Turancılıkla bütün kardeş Türk halklarının birliğini hedefler. Yıllardır 9 ışık peşinde koşanların bugün Genel Başkan Devlet Bahçeli'ye kızarak öncelikle İYİ Parti'ye ve başka partilere giderek 'Ben aslında Ülkücü'yüm, MHP kökenliyim' diyecekler hem de o partilerin bayraklarını sallayacaklar. Bunu asla kabul etmiyorum. MHP Devlet Bahçeli'nin tapulu malı değil. Günü gelir gider yerine bir başka ülkücü gelir. Makamlar gelip geçidir. Kalıcı olan partilerin varlığıdır. Bende zaman zaman Devlet Bahçeli'ye kızıyorum. AK Parti'nin yanlışlarına rağmen desteklemesine tahammül edemiyorum. Söylemleri ters geliyor. Diğer taraftan baktığımda 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi gözümün önüne geliyor. Bu nedenle ülke ve millet söz konusu olunca desteğini kerhen de olsa doğru buluyorum. Ama sandık başına gittiğimde elim başka bir partinin ambleminin üzerine mühür basmaya gitmiyor. Yarın seçimlerde MHP baraj altında kalırsa vicdanları hiç mi sızlamayacak'.

* * *

Diğer 4 MHP'ye gönül vermiş arkadaşımda 'aynen katılıyoruz. Bizlerde Sayın Bahçeli'yi zaman zaman eleştiriyoruz. Ama sandıkta oyumuzu yine partimize veriyoruz' dediler.

* * *

Sonuç olarak Milliyetçi Hareket Partisi'nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye AK Parti'ye kayıtsız şartsız destek vermesini eleştiriyorlar.

Diğer taraftan da 'memleket söz konusu olunca, bu memleketin de MHP'ye ihtiyacı olduğu düşüncesiyle sandıkta partilerine destek vermeye devam edeceklerini' üzerine basa basa vurguluyorlar.

Ve son olarak da şu çağrıyı yaptılar.

'Halen 9 Işık diyorsanız partinize geri dönün. Gönlüm MHP'de ama genel başkana kızıyorum söylemi size yakışmaz.'

* * *

Bürokratlardaki metal yorgunluğu

Zaman zaman gazetelerde ve internet haber sitelerinde okuyoruz. Siyasetçiler veya milletvekilleri işini yapmayan, kendini siyasetin ve halkın üzerinde gören bazı bürokratları halka şikayet ediyorlar.

AK Parti Afyonkarahisar kampının perde arkasıyla ilgili ilginç kulis bilgileri basına yansımıştı.

İddiaya göre bazı milletvekillerinin Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'a bürokratik oligarşiyi şu şekilde şikayet ettiği aktarıldı:

'Vesayeti ortadan kaldırdığımızı söylüyoruz ama bürokratik oligarşi hala sürüyor. Telefonlara çıkmayan, işleri savsaklayanlar var. Bürokratlar kibirleriyle kendisini siyasetin üzerinde görüyor. İşlerimize çözüm bulması gereken bürokratlara çoğu zaman ulaşamıyoruz.'

Görünen o ki işini layıkıyla yapmayan bürokratlara karşı tepki siyasi düzeyde de giderek yükseliyor. Çoğu bürokrat kendini siyasetin ve halkın üzerinde görüyor. Atanarak gelmekten dolayı mı bürokratlar rahat davranabiliyor bilinmez!

'Metal yorgunluğu' diyoruz ya. Bence metal yorgunluğu sadece siyasilerde değil, çoğu bürokratta da yaşanıyor.

Milletvekillerinin artık bu durumdan şikayetçi olması vatandaşın hayrına…

Hep şikayet edilen bürokrasi inşallah bu hamlelerle düzelir. Hep birlikte bekliyoruz.

Vatandaşın istediği bürokrat profili ise şöyle:
1-Bürokrasiyi tıkamayacak
2-Halka yardımcı olacak
3-Her zaman görev bilincinde olacak
4-Kendini halkın seçtiği siyasetçinin ve halkın üstünde görmeyecek
5-Herkesle uyumlu bir şekilde çalışacak.

* * *

SEFER OLGUN OLGUNLUK GÖSTERMİŞ

Eskişehirspor'un efsane kalecilerinden Sefer Hakan Olgun da tüm alacaklarından vaz geçtiğini açıklamış.

Olgun, ayrıca Eskişehirspor düzlüğe çıkana kadar bir zamanlar formasını giydiği siyah-kırmızılı kulüpte ücret almadan çalışabileceğini de kaydetmiş.

Olgun, 'Eskişehirspor için çok emek verdim. Düzlüğe çıkabilmesi için ben de alacaklarımdan vaz geçiyorum. Eskişehirspor Kulübü maddi sorunlarını çözene kadar ücret almadan kaleci antrenörü olarak çalışabilirim. Diğer arkadaşlardan da fedakarlık bekliyorum' demiş.

Sefer Olgun'u kutluyorum.

İşte gerçek Eskişehirsporlu lük bu, iyi gününde olduğu gibi zor durumda iken de yanında olmak.

Bu vesile ile Eskişehirspor'un yaşaması için siyah-kırmızılı kulüpten alacakları oldukları için 'transfer tahtasının açılması' için imza vermeyenlere sesleniyorum.

Bu kulübe hizmet ettiniz.

Bunun karşılığını da elbette alacaksınız.

Profesyonellik bu.

'Ama yıllardır alacağım ödenmedi. Kimler kimler söz vermiş olmalarına rağmen ödemediler' diyorsunuz.

Haklısınız hem de yüzde bin beş yüz kere.

Ama lakin bugün kulübün kasasında size hak ettiğinizin karşılığını ödeyecek para yok.

Siz imza verdikten sonra da o parayı bulmak bugün için imkansız.

Formasını giyerek hizmet ettiğiniz, siyah-kırmızılı taraftarlarında zamanı geldiğinde sizi sırtında taşıdığı bu kulübün yaşaması, varlığını sürdürebilmesi sizin elinizde.

Bakın bugün kongre var.

Birileri kulübün kapısına kilit vurulmaması, Eskişehirspor'un yok olmaması için fedakarlık yaparak ateşten gömlek giyerek kulüp yönetimi üstlenecekler.

Gelin sizlerde bir fedakarlık yapın, imzayı verin.

Transfer tahtası açılsın.

Eskişehirspor yaşasın ki bugün olmaz ama zamanı gelince sizlerde alnınızın terini alırsınız.

Yarın Eskişehirspor Kulübü kapanırsa alacaklarınızı kimden tahsil edeceksiniz?

Bugün hiç olmazsa muhatap olabileceğiniz birileri var.

Kulüp kapanırsa muhatap da bulamayacaksınız.

* * *

SANA GELİR

Çorum'da Gazi Caddesi'nde yürüyordum. Şehrin meşhur meczuplarından biri geldi yanıma… Herkes gibi ben de onu tanıyordum. Garibanın tekiydi ve elbette zararsız biriydi. Yaz günü kat kat giyer, hep gezerdi. Geldi önümde durdu, elini uzattı ve:
'-Bana para ver!' dedi.
Elimi attım cebime, çıkarttım cebimdekileri. İçinden bir yirmilik uzattım kendisine. Gözlerimin içine baktı ve:
'-Onu değil' dedi 'şunu istiyorum' diyerek elimdeki paraların içinden elliliği gösterdi.
'-Neden onu istiyorsun?' diye sordum şaşkınlıkla.
Kendinden gayet emin ve bana emrivaki bir şekilde: 'Sana gelir. Sen onu ver bana' dedi.
İtiraz etmedim, elliliği çıkarttım verdim. Gözlerimin içine bakarak:
'-Sana gelir' dedi tekrar ve uzattığım elliliği alıp kalabalığın içinde yürüdü gitti…
Onun bu ısrarlı hareketine şaşırdım doğrusu. 'Hayırdır inşallah' diyerek hayra yordum tabi ki.
Hani derler ya 'Delidir ne yapsa yeridir' ben de öyle düşündüm. Bizim bilip bilmediğimiz nice hadiselerin nice sebepleri hikmetleri vardır kim bilir, diyerek oradan ayrıldım…
Eve geldim. Kayınvalidem bize gelmişti. 'Hoş geldin' faslından sonra kayınvalidem:
'-Oğlum' dedi, 'bana para geldi mirastan. Payıma şu kadar düştü ve ben bu paranın elli bin lirasını size vermek istiyorum. Alın ihtiyaçlarınız için kullanın.'
Gündüz o meczubun dedikleri geldi hatırıma...
Donup kaldım bu işe. Oturdum bir güzel ağladım, Rabbime şükür ve dua ettim, 'acaba deli olan kim' diye…

'Sana gelir' demişti de 'bizim deli' ben ciddiye almamıştım onu. Dediği şeyin hem de kısa sürede gerçekleşmesi beni farklı iklimlere götürdü.
Kalp gözü mü bu, başka bir şey mi bilemiyorum. Lakin bu dünyada yaptığınız - ettiğiniz her şeyin sizi bir şekilde mutlaka bulacağınız unutmayın asla!
Kurşun mu atıyorsun birisine sana misliyle gelir. Bir dal çiçek mi uzatıyorsun birisine sana demet demet gelir. Gülüyor musun birisine, içtenlikle sana kahkahayla karşılığı ulaşır. Ağlıyor musun birisinin acısına, mutlaka senin gözyaşlarına onun gözyaşları da karışır.
Sana gelir; iyilik yaparsan iyilik gelir. Bundan sonra attığın her adıma dikkat et; sana gelir. İyi güzel yere doğru attığın her adım aynı şekilde sana dönecektir. Tam tersi olursa o da öyle olacaktır.
Bu yüzden yaptığınız ve istediğiniz her şeye dikkat edin ve safdil birisi de sizden bir şey istedi diye onu 'kale almazlık' etmeyin. Hemen reddetmeyin derim ben…
Çünkü onun heybesinde de kocaman bir 'sana gelir!' vardır…

(alıntı)