Elindeki oyuncak arabasını sıkı sıkıya tutmuştu. Çünkü o oyuncağı kendisine alacak babası yanında değildi.. Tüm masumiyetiyle henüz arabasıyla oyun oynayacak yaştaydı ama bir partinin liderine “hain” dedi.

Tüm masumiyetiyle henüz arabasıyla oyun oynayacak yaştaydı ama bir partinin liderine 'hain' dedi. Bu sözleri duyunca gerçekten çok üzüldüm. O yaştaki bir yavrunun masumiyeti ve babasına kavuşmak için küçücük yüreğinde büyüyen dayanılmaz özlem nerelere yönlendirilmişti. Büyük bir olasılıkla 'hain' sözcüğünün anlamını bile bilmiyordu. 'Bay Kemal kimdir, neden hain' diye sorulsa onu da bilmeyecekti. Bu görüntünün hüznünü yaşarken sahnedekilerin gülüşmesi ile üzüntüm daha da arttı. Yaşananların hemen ardından olayın kurgulandığı iddialarının atılması ile bir başka türlü kaygılanmaya başladım. Artık üzüntümün yerini, sağdan soldan gelebilecek her türlü saldırıya karşı 10 yaşındaki bu çocuğun her yönden mutlak korunması gerektiği düşüncesi aldı. Çünkü bu görüntünün içinde en masum olan şeyin yine o çocuk olduğunu biliyor ve inanıyordum. Neyse ki, Kemal Kılıçdaroğlu'nun açıklaması tam zamanında ve yerinde geldi. 10 yaşında bir çocuğa belletilenlerle dedesi yaşındaki Kemal Bey'in karşılıklı yaklaşımları sonrasında aklıma 'Küçüklerimi sevmek, Büyüklerimi saymak..' dizeleri ve 'Öğrenci Andı' geldi…
MEB'İN 'ANDIMIZ' MÜCADELESİ(!)..
MEB'in, Öğrenci Andı'nın kaldırılmasıyla ilgili uzun süredir verdiği mücadele(!) tam bir çelişkiler yumağı olmaya devam ediyor. 'Siyaset rüzgarından etkilenen' bu çelişkileri görebilmek için biraz geriye doğru gitmemiz gerekecek. 'Öğrenci Andı' 1933 yılından 2013 yılına kadar bazı değişikliklerle ilkokullarda okundu. 2008 ve 2009 yıllarında kaldırılması yönünde Danıştay'a kişisel başvurular oldu. Bu yıllarda Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) aleyhine açılan davalarda Öğrenci Andı'nın 'savunmasını' dönemin Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu(Baş) yaptı. MEB'in savunmasında 'Öğrenci Andı'nın ırkçılık içermediği ve pedagojiye aykırı bir yönü olmadığı' belirtildi. Danıştay 8. Dairesi de o dönemde bu davaları oy birliği ile reddetti.
MEB NEDEN DÖNÜŞ YAPTI?
MEB'in Andımız ile ilgili tavır değişikliği iktidarın 'açılım politikası' izlediği dönemde başladı. 30 Mart 2014 tarihinde ülkemizde yerel seçimler vardı ve kaldırılma talebinin hangi adreslere 'saçılım' yaptığı belliydi. 80 yıldır okullarımızda okunan Öğrenci Andı, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı döneminde 8 Ekim 2013 tarihinde İlköğretim Kurumları Yönetmeliği'ndeki ilgili maddenin çıkarılmasıyla kaldırıldı. Bunun üzerine Türk Eğitim-Sen ve Eğitim-İş kaldırılan yönetmeliğin12. Maddesinin yeniden konulması için dava açtı. Danıştay 8. Dairesi 2018 yılında Öğrenci Andı'nın okunmasını kaldıran yönetmeliği oy çokluğu ile iptal etti ve 'tekrar okunmasının' yolunu açtı. Ancak iktidar Danıştay'ın kararını uygulamadı. Bu arada Milli Eğitim Bakanlığına Ziya Selçuk getirildi. Bu dönemde MEB, 'daha önce savunduğu kararı unuttu(!)' ve Danıştay 8. Dairesi'nin kararını temyiz etmek üzere Danıştay Dava Daireleri Kurulu'na başvurdu. Danıştay Dava Daireleri Kurulu, MEB'in itirazını oy çokluğu ile kabul ederek, Danıştay 8. Dairesi'nin yönetmeliği iptal eden kararını kaldırdı. Bu karar uyarınca okullarda Öğrenci Andı'nın okunmasını kaldıran yönetmelik uygulanmaya devam ettirildi ve Öğrenci Andı'nın okullarda okunması engellendi. Kararın ardından açıklanan gerekçede; 'İlköğretim kitaplarında Öğrenci Andı'na yer verilmesinin zorunlu olduğu kuralı yürürlüktedir. Bu itibarla, Öğrenci Andı eğitim ve öğretim yöntemi ve materyali olarak kullanılmaya devam etmektedir.(…) Öğrenci Andı'nın yalnızca derslerden önce her gün topluca okutulması uygulamasının kaldırılması yönünde alınan kararda hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.' açıklaması yapıldı. Bu karar gerekçesi; 'Ders kitaplarında yer alan Öğrenci Andı, eğitim- öğretim yöntemi ve materyali olarak kullanılabilir hatta içinizden sessizce okunabilir, ancak, toplu halde ve yüksek sesle okunamaz.' yorumlarını da beraberinde getirdi. Anlaşılan Öğrenci Andı ile ilgili yasal süreç gecikmeli de olsa devam edeceğe benziyor. Bu süreç ne kadar uzarsa uzasın, biz yine de 'küçükleri sevmek, büyükleri saymaktan' vazgeçmeyeceğiz; Atatürk'ün 'Açtığı yolda, gösterdiği hedefe durmadan yürüyeceğimize ant içtiğimiz' ve asla vazgeçmeyeceğimiz gibi...