Eğitim dünyasında hareketli günler yaşanıyor. Millî Eğitim Bakanlığı'nın 'en yüksek danışma kurulu' olarak tanımlanan Millî Eğitim Şûrası '7 yıl aradan sonra' 1-3 Aralık tarihleri arasında Ankara'da toplanıyor.
20. Milli Eğitim Şûrası hazırlıkları sürerken bu şûrayı 'iktidarın ömrünü uzatmak için yaptığı bir algı çalışması' olarak tanımlayan CHP (Cumhuriyet Halk Partisi) 27 Aralık Cumartesi günü Ankara'da 'İkinci Yüzyılda Eğitim Hakkı Çalıştayı' düzenledi. Her iki toplantının ana konu başlıkları birbirine çok benzemesine rağmen konuların içerikleri ve hedeflenen kazanımlar açısından ciddi farklılıklar gözleniyor. Doğal olarak katılımcılar da oldukça farklı…
'İKİNCİ YÜZYILDA EĞİTİM HAKKI ÇALIŞTAYI'
CHP bu çalıştaya 7 bölgeden 81 il örgütünün hazırladığı raporlar ve sunumlarla hazırlandı. Eğitimden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Lale Karabıyık Başkanlığında toplanan 'İkinci Yüzyılda Eğitim Hakkı Çalıştayı'nda, 'Eğitim Hakkı Açısından Temel Eğitim, Mesleki Teknik Eğitim, Yükseköğretim ve İstihdam Politikaları, Öğretmenlik Mesleği' olmak üzere dört ana başlık tartışıldı.
Çalıştay öncesi yapılan hazırlık çalışmalarında CHP'nin Ankara Milletvekili Yıldırım Kaya'nın özverili gayretleri özellikle dikkatimizi çekti. Bilindiği gibi Yıldırım Kaya 1990 yılında Eğit-Sen'in kurucuları arasında yer almış, 1995 yılında Eğitim-İş ve Eğit-Sen'in birleşmesiyle kurulan Eğitim-Sen'in ilk Genel Başkanlığını yapmıştı.
Çalıştaya siyasi partilerin, sendikaların, sivil toplum kuruluşlarının yoğun katılımı oldukça anlamlıydı. Çalıştayın 'çoğulcu ve paylaşımcı' izlemi, deneyimli eğitimcilerle akademik kadroların ve sivil toplum temsilcilerinin ortak çalışmaları ile doğru ve somut çözümlere ulaşmayı sağlayan bir atmosfer yaratmıştı.
Çalıştaya komisyon üyesi olarak davet edilenler arasında Eskişehir'den demokratik öğretmen hareketinin öncülerinden değerli eğitimci ve Eğit-Der (Eğitimciler Derneği) Başkanı Emin Dağlı'nın bulunması hepimizi sevindirdi. Ana hedefi, 'bilimsel, laik, demokratik ve kamusal eğitime herkesin ulaşmasını sağlamak' olarak belirlenen 'İkinci Yüzyılda Eğitim Hakkı Çalıştayı' sonuçlarını ve raporlarını önümüzdeki günlerde daha ayrıntılı irdeleyeceğim.
'NASIL BİR ŞÛRA?..'
20. Millî Eğitim Şûrası'nda ana tema 'Eğitimde Fırsat Eşitliği' olarak belirlenirken, 'Temel Eğitimde Fırsat Eşitliği', 'Mesleki Eğitimin İyileştirilmesi' ve 'Öğretmenlerin Mesleki Gelişimi' alt temalar olarak belirlenmiş.
Son yıllarda yapılan şûralara eğitim politikaları açısından önemli anlamlar yüklenmesine rağmen, alınan kararlar 'siyasi iktidarların politikaları açısından uygun görüldüğü kadar' uygulama olanağı buldu. Önceki bazı şûralarda 'karma eğitime karşı çıkılması' gibi tepki çeken tartışmaların yaşanması ve eğitimde siyaset destekli tarikat, vakıf ve cemaatlerin etkilerinin arttığına dair iddialar 20.Şura'ya olan güveni zayıflatıyor ve beklentileri azaltıyor…
'İSTER ŞÛRA İSTER ÇALIŞTAY OLSUN!..'
Milli eğitim için yapılan çalışmaların adı ne olursa olsun; 'eğitimin toplumun ortak paydası, çocukların ise aydınlık geleceğimiz' olduğu gerçeği unutulmamalıdır. Bu çalışmalarda öncelikle ele alınması ve çözümlenmesi beklenen eğitim sorunları bilimsel araştırmalar ve raporlarla çok net olarak saptanmıştır;
- Türkiye'de ailenin sosyoekonomik durumu, çocuğun başarısını ve eğitime erişimini belirleyen en önemli etkenlerden biridir.
- 3-5 yaş grubundaki okullaşma, son on yılın en düşük değerine gerilemiştir.
- Öğrencilerin temel yeterlilik düzeyine erişmesini garanti altına alan bir sistem yoktur.
- Dezavantajlı öğrencilerle avantajlı öğrencilerin başarıları arasında uçurum bulunmaktadır.
- En düşük ve en yüksek başarı ortalamalarına sahip bölgeler arasındaki başarı farkı, neredeyse 3 yıllık öğrenme sürecine karşı gelmektedir.
- Yaklaşık 4 milyon öğrenci oldukça kalabalık sınıflarda eğitim görmektedir.
-Merkezi sınav sistemi öğrenciler arasında eşitsizlikleri derinleştirmektedir.
-Yeni (!) LGS, okulları 'nitelikli-niteliksiz' diye ayıran, özel okullar ile imam hatiplere öğrenci kazandırmaktan başka işe yaramayan, dar ve orta gelirli ailelerin çocuklarını eğitimden soğutan bir sisteme dönüşmüştür.
- Ne eğitimde ne istihdamda olan gençlerin %30'u mesleki eğitim mezunudur.
- Mesleki eğitimin mevcut sistemi, yükseköğretimi de istihdamı da desteklememektedir.
- İmam hatiplere mesleki eğitimin dışında siyasi anlamlar yüklenmiş, gereğinden çok fazla imam hatip okulu açılmıştır.
- Türkiye'de bir 'Öğretmenlik Meslek Kanunu' bulunmamaktadır.
- Öğretmenlik mesleği genel yeterlilikleri güncel değildir.
- Öğretmen yetiştirme lisans programları, öğretmen adaylarına etkili bir pedagojik alan bilgisi kazandırmamaktadır.
- Öğretmenlerin mesleki gelişim ihtiyaçlarına yönelik etkili bir mesleki gelişim modeli yoktur.
SONUÇ OLARAK;
Milli Eğitim Şûraları siyasetçilerin kafalarındaki toplumsal yapının oluşması için alacakları kararlara 'yasal dayanak' kazandırmaya çalıştıkları 'arka bahçe manzaralı' siyasal araçlar olmamalıdır.
Şuralar, eğitim süreçlerini geliştirmeye yönelik çalışmaların ve eğitim sorunlarının 'toplumsal mutabakatlı' çözümleri için toplanmalıdır.
Şûra çalışmalarına katılanlar, eğitimin farklı bileşenlerini temsil edecek demokratik bir çeşitlilik içerisinde olmalıdır.
MEB'in 1-3 Aralık'ta düzenleyeceği Şûraya, MHP hariç grubu bulunan hiçbir siyasi parti, Eğitim-İş, Eğitim Sen gibi önemli sendikalar, katılmıyor.
Eğitimin tüm bileşenlerinin temsil edilmediği bir Şûra'da alınan kararlarda ciddi bir 'meşruiyet' krizi yaşanacağı düşüncesi ortaya çıkmaz mı?