Kahvenin önündeki tabureler üzerinde çay içerken, omuzları düşük bir genç geldi, sosyal mesafe uzaklığıma oturdu. Yere bakan gözleri, kıpır kıpır dudakları sorunları olduğunun göstergesiydi sanki. Durdum duramadım, laf atma ihtiyacı duydum.
'Zor günlerden geçiyoruz.' dedim.
'Öyle, hem de çok zor.' diye karşıladı sözümü, bulutlu bir ses tonuyla. Kısa bir suskunluktan sonra bir soruyla devam ettim:
'Sen ne iş yaparsın kardeşim?'
Düşündü, düşündü, hafifçe başını salladı, bana dönen yüzüne acı bir tebessüm yayıldı;
'Ne iş olsa yaparım abi!' dedi.
***
Ne iş olsa!
İş dediğin ne o zaman?
Diplomanın, birikiminin ya da servetinin gereği bir işle meşgul oluyorsan; bir şirkette, bir iş yerinde ücret karşılığı çalışıyorsan; tarımda ırgat, inşaatta ameleysen ve bir ücret alıyorsan; serbest meslek sahibiysen eğer; senin bir 'işin var' demektir.
Bunlardan biri değilsen eğer, sen 'işsizsin' arkadaş!
Ancak işsiz sayılmanın da koşulları var.
Bir kere çalışma yaşında olacaksın, ama işin olmayacak; çalışmayacaksın yani. Sonra belli bir süredir iş arıyor olacaksın.
En önemlisi de bu durumunu İşkur'a kaydettirmiş olacaksın.
***
'Enflasyon düştü, istihdam arttı, işsizlik azaldı' söylemleri toplumda hep şüpheyle karşılanır.
Hem çok merak edilen, hem de en az inanılan konulardır bunlar.
İstihdam odasıyla işsizlik odası iç içedir. Birinde duramayan ötekine geçer.
İstisna kapı bu oyuna yeni dahil olan (15 yaş) gençler ve bu oyundan çıkan (Allah geçinden versin) ölenlerle, emekli olanlardır. İki odanın toplamı her zaman birbirine yakındır. Hatta katılan genç sayıca daha çok olacağından işsizlik odası biraz artış bile gösterebilir.
İkisi arasında matematiksel bir denge vardır. İstihdam ve işsizlikten biri artarsa, öbürü azalır.
İstihdamın düştüğü bir ülkede işsizliğin artması gerekir. Duyarak tanık olduğumuz mucizelere göre bizim ülkemizde,
Hem istihdam düşmüş, hem de işsizlik düşmüş.
Ne diyelim şimdi; doğruysa doğrudur. (!)
Aslında bu veriler, gidip kayıt yaptırma gereği duymadığından, insanımızın 'umutsuzluk deryası'na bırakıldığının göstergesidir.
***
Birden dilime 'simitçi, kahveci, gazozcu' diye bir şarkı dolandı. Hatta boyacı, seyyar satıcı, çakmakçı, kantarcı, baloncu, eskici, mısırcı…
Say sayabildiğin kadar. Ekmek parasını kayıt dışı işlerden kazanan o kadar çok insan var ki çevremizde.
Bakın siz gidip İşkur'a kaydolup iş arar pozisyona gelmediyseniz, şu anda salgının yarattığı yeni ortamda ne işlisiniz, ne de işsiz!
İşyerlerini gezerek kendine uygun iş arayanlar; eğer İşkur'a kaydolmamışsanız, siz de işsiz sayılmıyorsunuz.
Hemen itiraz etmeyin, tabii ki işiniz yok. Büyük bir çabayla hayatınızı kazandığınızı herkes biliyor. Ama bu zor günlerde o işlerinizi yapma şansınız yok.
Kural böyle; aslında işsizsiniz, ama koşulları taşımayan 'işsiz' sayılmıyor.
Hadi biz size 'şanssız' diyelim!
***
Ülke nüfusunun 15 yaş üstü çalışabilir nüfus kabul edilir. Ama bunun ancak yarısı çalışır durumdadır.
İş arama kaydı olanlarla çalışanların toplamı 'iş gücü' demektir. Bizdeki işsizlik, bu iş gücünün kayıtlı iş arayan sayısına bölünmesiyle bulunur.
Yukarıda saydıklarım, umudu kalmayıp İşkur'a kaydını yaptırmayanlar, emekliyken çalışma ihtiyacı duyanlar, öğrenciler…
Siz matematik dışısınız, istatistiklerde yeriniz yok.
***
Adamın diploması var, uzmanlığı var, tecrübesi var, becerisi var; ama işi yok!
'Ne iş olsa yaparım abi!' diyor.
Bunun adı 'umutsuzluk' değil de nedir?