'Benim anlamadığımı mı sanıyorsun?
Var olmak denilen o umutsuz düşü…
Olur gibi görünmek değil, var olmak.
Her an bilinçli, tetikte…
Aynı zamanda başkalarının huzurundaki varlığınla kendi içindeki varlık arasındaki o yarılma…
Baş dönmesi ve gerçek yüzünün açığa çıkarılması için o bitimsiz açlık…
Ele geçirilmek, eksiltilmek ve hatta belki de yok edilmek…
Her kelime yalan…
Her jest sahte…
Her gülümseme yalnızca bir yüz hareketi…
İntihar etmek?
Hayır. Fazlasıyla iğrenç…
İnsan yapamaz ama hareketsiz kalabilir, susabilir.
Hiç değilse o zaman yalan söylemez.
Perdelerini indirip, içine dönebilir.
O zaman rol yapmaya gerek kalmaz, birkaç farklı yüz taşımaya ya da sahte jestlere.
Böyle olduğuna inanır insan.
Ama gördüğün gibi gerçeklik bizimle dalga geçer.
Sığınağın yeterince sağlam değil.
Her tarafından yaşam parçaları sızıyor ve tepki vermeye zorlanıyorsun.
Kimse gerçek mi yoksa sahte mi diye sorgulamıyor.
Kimse sen gerçek misin yoksa yalan mısın demiyor.
Bu sorunun yalnızca tiyatroda bir önemi olabilir.
Belki orada bile değil.
Seni anlıyorum Elisabeth, susmanı anlıyorum.
Hareket etmemeni anlıyorum.
İsteksizliğini fantastik bir sisteme bağlamışsın.
Anlıyor ve hayranlık duyuyorum.
Bitene kadar bu oyunu oynamalısın.
Ancak o zaman bırakabilirsin.
Tıpkı diğer rollerini bıraktığın gibi bunu da yavaş yavaş bırakırsın.'
***
Persona,
Carl Gustav Jung'un ortaya attığı felsefi bir tanım…
Türkçe karşılığı 'maske…'
İnsanın var gibi olmakla, var olmak arasındaki seçimini belirleyen en temel ayrım…
Diğer taraftan Persona,
İsveçli sinemacı İngmar Bergman'ın başyapıtı olarak kabul edilen 1966 yapımı filmi…
Ünlü bir sanatçı olan Elizabeth,
Elecktra rolünü oynadığı tiyatro oyununun ortasında susar…
Nedensiz ve anlaşılmaz bir biçimde…
Zira, sürekli maskeyle (persona) yaşamaktan bıkmış ya da kendi varlığını inkar edercesine benimsediği personayı reddetme noktasına gelmiştir ansızın…
Hastaneye kaldırılır…
Yazının ilk bölümünde okuduğunuz monolog, doktorunun Elizabeth'e yaptığı konuşmadır…
Neden sustuğunun, anlaşılabilir olduğunu söylemektedir…
Sonrasında Elizabeth, Alma isminde bir hemşire ile, deniz kıyısındaki bir evde dinlenme sürecine girer…
İşte orada, o yazlık evde,
Elizabeth ile hemşire Alma'nın kendileri olmak ya da birbirlerinin yerine geçmek için verdikleri sancılı mücadelenin izlerini takip ediyoruz…
***
Corona, salgın, evde kalmak…
Bence bu süreçte kendinize yeni kapılar, yeni fikirler, yeni bakışlar edinebilirsiniz…
Ona vesile olacak bir film, Persona…
İngmar Bergman'ın filmi…
Bir şekilde internet üzerinden edinip izleyin derim…
İzlemesi zor, hatta bir hayli zor bir film olduğunu söylemeliyim…
İzleyin yine de…