Rusya - Ukrayna Savaşı ya da daha doğru bir ifade ile NATO/ABD Rusya Paylaşım Savaşı, dünya solunda olduğu gibi Türkiye solunda da kafa karışıklığına neden oldu.İzleyebildiğim tepkiler bana 54 yıl önce Çekoslovakya'nın başkenti Prag'da yaşananları ve işgale karşı 'Sol/Sosyalist/ Devrimci' cenahta karşılaştığımız ciddi görüş ayrılıklarını hatta bölünmeleri anımsattı.
1968'DE PRAG'DA NE OLDU?
1968 yazı dünyada yalnız büyük öğrenci gösterilerine tanıklık etmedi.
NATO'ya karşı kurulan Varşova Paktı üyesi Çekoslovakya'da A. Dubçek'in iktidara gelmesiyle politik olarak liberalleşme hareketlerinin başladığı dönem 'Prag Baharı' olarak adlandırılıyordu.
'Prag Baharı', Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı üyelerinin 20 Ağustos 1968'de Çekoslovakya'yı tanklarla işgal etmesiyle sona erdi.
Göstericiler işgale direnirken Prag sokaklarında 'Sosyalizme evet, işgale hayır!' sloganı atılıyordu. Aynı günlerde bu sloganı Ankara sokaklarının duvarlarında da görüyorduk.
Bu süreçte en çok benimsediğimiz (hala çok sevdiğim..) slogan ise: 'Tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye' sloganıydı.
Çekoslovakya'nın kanlı işgali Türkiye solunun Sosyalizme yönelik kendi içinde yaşadığı ilk sarsıntıydı.
1968'DE BÖLÜNEN TÜRKİYE SOLU!
1961'de kurulan ve 1965'te 15 milletvekili ile TBMM'ye giren Türkiye İşçi Partisi (TİP), Türk solu için ilk birikim alanını oluşturmuştu.
Bu dönemde soldaki en önemli oluşumlardan biri, Sol Kemalist nitelikli 'Yön Hareketi'ydi. Doğan Avcıoğlu'nun
'Yön ve Devrim dergileri' tüm Devrimciler ve Kemalist subaylar tarafından dikkatle takip ediliyordu.
Nazım Hikmet'in yıllarca yasaklı olan şiirleri ilk kez Yön'de yayımlanmıştı.
İstanbul'da Devrimci Öğrenciler Birliği (DÖB), Ankara'da ise daha sonra DEV-GENÇ'e dönüşen Fikir Kulüpleri
Federasyonu (FKF) Sosyalist/Devrimci gençlerin en önemli örgütleriydi. (Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Fikir
Kulübü'nün başında Eskişehir'in yakından tanıdığı Ataol Behramoğlu vardı.)

DİSK ve TÖS gündem oluşturan birçok eyleme öncülük yapıyordu.
Kırsalda, fabrikalarda ve üniversitelerde güçlenen solun toplumsal meşruluğunun giderek artması ve yaygınlaşması,
Amerikan emperyalizmi, işbirlikçi burjuvazi ve feodalizmi korkutmaya başlamıştı.
'GÜLEÇ YÜZLÜ SOSYALİZM'!..
Çekoslovakya işgali başladığında TİP Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar, Deniz Gezmiş'in İstanbul'da önderlik
ettiği Devrimci Öğrenci Birliği (DÖB), Ankara'da Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF/Dev-Genç) işgale hep birlikte tepki
gösterdiler. Ancak, bir süre sonra farklı görüşler belirdi. Bunlardan ilki TİP Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar'ın tutumuydu.
Aybar ve çevresi işgali, 'Sosyalizmin güleç yüzüne sürülmüş bir kara çizgi' olarak görüyordu. M. A. Aybar'ın işgal üzerinden
yaptığı Sosyalizm eleştirilerinde ayarı kaçırması üzerine Behice Boran ve Sadun Aren; müdahalekonusunda Aybar'dan farklı
bir tavır takınmadıkları halde, bilimsel sosyalizmden saptığı savıyla Aybar'a cephe aldılar.
O günlerde, Ankara'daki Hikmet Kıvılcımlı ve Mihri Belli etkisindeki Milli Demokratik Devrimcilerin önemli bir
bölümü, Prag Baharı'nı 'karşı devrimci ve revizyonist' bir girişim, Sovyet müdahalesini de 'kapitalizme karşı bir
savunma'
olarak değerlendirdi.
Prag Baharı'nın Türkiye İşçi Partisi (TİP) içinde yarattığı bölünme sürerken, Sosyalistler arasında 'iktidara giden yol'
konusunda 'Sosyalist Devrim- Milli Demokratik Devrim' tartışmaları iyice alevlendi.
1969'a kadar FKF/Dev-Genç ile beraber olan ve daha sonra birden Mao çizgisi ile tanışan (!) Doğu Perinçek'in Proleter
Devrimci Aydınlık (PDA) grubunun ortaya çıkmasıyla işler daha da karıştı ve sertleşti.
Bu karışık gruplaşma, birbiri içinden koparak durmaksızın çoğalan ve 'günümüze kadar süren' Türkiye Sol/Sosyalist/
Devrimci hareketinin çok parçalı, bölünmüş, 'fraksiyonlu' yapısının başlangıç noktasını oluşturdu.
Kendi içinde bölünen solcular, ABD/ CIA destekli faşist darbelerle dağda bayırda, idam sehpalarında yok edilerek güçsüzleştirilince;
Türkiye'yi 'planlı büyük projelere' yöneltmek çok daha kolay oldu…
ABD Mİ, RUSYA'MI?
1968 Prag Baharı'ndan 54 yıl sonra Rusya'nın Ukrayna'ya askeri müdahalesi 'önceki kadar olmasa da' yeniden kafaları karıştırdı.
Putin, Ukrayna'ya yaptığı askeri müdahaleye gerekçe olarak; 'Batı'nın, Almanya'nın birleşmesi sürecinde
NATO'nun Rusya'ya doğru genişlemeyeceğine ilişkin verdiği sözü tutmadığını ve eski SSCB ülkelerini NATO'ya alarak,
'renkli devrimlerle' Rusya'yı kuşatmaya çalıştığını' gösteriyor.
Soğuk Savaş dönemi sonrasında varlık gerekçesi ortadan kalkan; ancak emperyalizmin bir savaş ve saldırı örgütü
olarak varlığını sürdüren NATO'nun doğuya doğru genişleme siyaseti sürdürdüğü çok net biliniyor. Üstelik NATO'nun,
bir savunma örgütü olduğunu söyleyenler, örgütün ABD'nin çıkarlarını korumak için, müttefik ülkelerin (Türkiye dahil)
siyasetini, toplumsal yapısını derinden şekillendirdiğini görmezden geliyorlar.
2022 KİEV KIŞI ve SONUÇ!..
Türkiye Solu, '1968 Prag Baharı' ayrışmasından sonra '2022 Kiev Kışı'na tümüyle savaşı kınayarak yaklaştı
ama yine de bazı ayrışmalar yaşandı.
Vatan Partisi ve Halkın Kurtuluş Partisi Rusya'yı haklı bulurken; TİP, EMEP, SOL PARTİ hem NATO'yu hem de Rusya'yı
eleştiriyor, Rusya'nın saldırısına da NATO'nun genişlemesine de karşı çıkıyor.
Sonuç olarak, NATO'nun yayılmacı politikalarının kabul edilebilir hiçbir karşılığı yok. Ama, Rusya'nın da bir tür
Slav ırkçılığını yaygınlaştırarak bölgesel hegemonyasını artırmaya çalışmasının dünya barışı ve insanlık adına büyük
riskler yaratacağı ortada.
Bu savaş, iki emperyalist devletin çıkar, paylaşım ve hegemonya savaşından başka bir şey değil. Bu yüzden, Ukrayna'daki
savaşta en büyük zararı yine en başta çocuklar, kadınlar, kaçamayan yoksullar, varsıl olmayan yaşlılar olmak üzere tüm Ukrayna halkı görüyor.
Aynı Irak'ta, Suriye'de, Afganistan'da, Libya'da, Vietnam'da (…) olduğu gibi…