Türkiye tarihi açısından çok önemli olan '23 Nisan' ile dünya demokrasi tarihi açısından çok önemli olan '1 Mayıs' tarihlerinin iç içe geçtiği günleri yaşıyoruz.

Özünde her ikisi de insanlar için 'umut günleri' olan bu tarihleri, ne yazık ki bu yıl 'umutsuzluk ve endişe içinde' yaşıyoruz…

BAHAR ÇİÇEKLERİ

'Nisan' ayına halk dilinde 'Açaray' deniliyor. Çünkü Nisan, doğanın çiçeklere büründüğü aydır. Nisan çiçekleri çılgındır, insanın yüreğine işler…

Halk dilinde 'Çiçekay' denilen Mayıs'ta ise çiçekler artık meyveye dönüşmeye başlar...

Onun içindir ki Nisan ve Mayıs aylarında, insancıl duygularımızın özünü oluşturan 'umutlar' da çiçeklenir, meyvelenir…

Ve toplumsal yaşamımız açısından da çok önemli 'bahar çiçeklerimiz' vardır…

Dünyamızın yaşamakta olduğu bu yılki 'kara baharda', fırsatları ganimete dönüştürme fırsatçıları, bahar çiçeklerimizi kan çiçeklerine dönüştürme peşindeler…

'23 NİSAN' YOK SAYILAMAZ…

Cumhuriyet tarihimizin en güzel çiçeğidir 23 Nisan…

23 Nisan, Türk halkının 'ulusal egemenlik' kavramıyla kucaklaştığı ve Cumhuriyet umutlarının tomurcuğa dönüştüğü tarihtir.

Bu özel gün, insan yaşamının çiçekleri olan 'çocuklar' ile bütünleşince daha da güzelleşmiştir.

Ve aklımızdan hiç çıkarmayalım ki, 'Ulusal Egemenlik' ve 'Çocuk' kavramları, demokratik bir toplumsal yaşam için vazgeçilmez değerlerdir...

Çünkü 'Ulusal Egemenlik' demokrasinin, 'Çocuklar' ise toplumsal yaşamın olmazsa olmazıdır…

Onun içindir ki gelişmiş toplumlarda, ulusal egemenliği ve çocukları korumak ve geliştirmek için onlara 'pozitif ayrımcılık' uygulanır.

Sözün özü ulusal bağımsızlığa, ulusal egemenliğe ve çocuklarımıza duyulan saygının/sevgisinin simgesidir 23 Nisan.

Bu nedenlerle '23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı', güzel yurdumun doğusundan batısına ve kuzeyinden güneyine; coşkuyla, sevgiyle, dostlukla kutlanması gereken bir bayramdır…

Ancak, TBMM'nin açılışının 100. yıldönümünü yaşadığımız şu günlerde içimizi burkan durumlarla karşı karşıyayız.

Nisan ayının son günlerinde toplumsal gündemimizin üstüne çöken bazı 'kara bulutlar' duyarlı yurttaşlarımızın içini kararttı…

Ve ne acıdır ki, bugünkü TBMM yüz yıl önceki meclisimiz değil… Çünkü son yıllarda o Kurucu ve Gazi meclisin amaçları ve işlevi saptırıldı.

Bugün artık TBMM, 'Tek adam sistemini koruma ve meşrulaştırma…' işlevi görüyor…

Tek adam sistemi yanlılarının 'ulusal bayramlarımızı kutlamamak için ürettikleri uyduruk bahanelere', bu yıl 'Covid- 19' Hızır gibi yetişti…

Demokrasinin diğer temel özelliklerini umursamadan, mecliste sağladıkları parmak sayısının çoğunluğuna dayanarak otoriter bir yönetim oluşturanların yaptıkları elbette, 'Ulusal egemenliğimize ve Cumhuriyet değerlerimize aykırıdır…'

Ama duyarlı yurttaşlar olarak bu duruma karşı çaresiz kalmamız da 'gaflet/ aymazlık' ve 'dalalet/ sapkınlık' değil midir?...

Ne yazık ki, toplumca ulusal egemenlik kavramını içselleştiremeyişimiz bir ayıp olarak karşımızda duruyor...

23 Nisan'ın 'gerçek anlamda bir ulusal bayram' olabilmesinin yolu 'şovenist, militarist, etnik ve dinsel güçlerden icazet almaktan değil; emek ve demokrasi güçlerinin 'birlikteliğini' güçlendirmekten geçiyor…'

'GÜNLERİN BUGÜN GETİRDİĞİ…'

Bilindiği gibi her ne kadar bugün ülkemizdeki yasal adı 'Emek ve Dayanışma Bayramı' olsa da '1 Mayıs, Emekçilerin Uluslararası Birlik, Dayanışma ve Mücadele Günüdür.'

Yani ulusal değerlerimiz açısından '23 Nisan' ne denli önemliyse, evrensel insan hakları açısından da '1 Mayıs' o denli önemlidir.

Bu bağlamda her ikisi arasında doğal bir bağ vardır. Tıpkı 'ulusallık ile evrensellik arasındaki diyalektik ilişki gibi…'

O nedenle aynı 23 Nisan'larda olduğu gibi, 1 Mayıs'ların 'gerçek anlamda emek bayramı' olabilmesinin yolu da 'gerici ve ayrılıkçı güçlerden icazet almaktan değil, emek ve demokrasi güçlerinin 'birlikteliğini' güçlendirmekten geçiyor…'

Çünkü 'Günlerin bugün getirdiği/ Baskı, zulüm ve kandır…'

Onun için, '… Ancak bu böyle gitmez…' diye haykıran sesleri çoğaltmak gerekiyor.

Ama bilimden ve demokratik yöntemlerden asla sapmadan ve mutlaka 'Ya Hep Beraber, Ya Hep Beraber!' diyerek…

68 KUŞAĞININ UMUTLARI YAŞLANMADI…

'Onlar' 1968'li yıllarda '65 üstü Yaşlılar' değil, 'çiçeği burnunda gençlerdi…'

Onlar, o yılların 23 Nisanlarında 'çocuklar gibi şenlenirlerdi…'

Onlar, 19 Mayıslarda, 'M. Kemal'in izinde Samsun'dan Ankara'ya yürüyüşler yaparlardı…'

O yıllarda, 'TBMM'ne sosyalizm bayrağını dikenler onlardı…'

1970'li yıllarda, '1 Mayıs meydanlarını dolduranlar ve o meydanları kanlarıyla sulayanlar onlardı…'

Onlar, 'DİSK'i, TÖS'ü, Dev- Genç'i, TÖB- DER'i… kurdular' ve 'Örgütlü ve Birleşik Halkın Yenilmezliğini yaşadılar…'

Onlar, '12 Mart ve 12 Eylül'ün baş hedefi oldular; sürgün yediler, hapis yattılar, can verdiler ama yılmadılar…'

Onlar bilimi rehber edindikleri için, bugün 'Covid- 19 gibi dünya salgınlarına karşı nasıl korunacaklarını' ve özellikle 'bu lanet salgının günah keçisinin YAŞLILAR olmadığını da iyi bilirler…'

Ve onlar, 'demokratik toplumlarda - tıpkı çocuklar gibi – yaşlılara pozitif ayrımcılık yapılması gerektiğini de' çok iyi bilirler…

Bugün birileri çıkmış onlara 'sokakları yasaklıyor…'

Tıpkı, 23 Nisan'da ve 1 Mayıs'ta sokakları yasaklama bahaneleri gibi…

Hadi oradan siz de!..

*****

Biliriz ki, ışığın olmadığı yere karanlık çöker…

Bize bir ışık gerek…

Bence o ışık, '23 Nisan, 1 Mayıs ve 19 Mayıs değerlerinin kaynaşmasından doğan gücü; bilimin ve demokrasinin rehberliğinde korumak ve geliştirmektir…'

Sağlıkla, sevgiyle, dostlukla, umutla…