Fatih Sultan Mehmet zamanıdır... Fatih Camisinin inşaatına başlanmıştır. Fatih inşaatın 'nasıl gittiğini öğrenmek' ister. Bunun için inşaat yerine gelir.

SAĞ ELİ KESİLDİ
Cami inşaatında çalışan ustalardan Rum İpsalanti`nin, cami sütunlarını, Fatih'in 'istediği gibi uzun değil, kısa kestiğini' görür. Bu duruma çok sinirlenen Fatih, derhal emir verir ve İpsalanti ustanın, sağ eli kesilir. İpsalanti usta, geçimini inşaatlarda çalışarak sağlamaktadır. Evde çocukları aş-ekmek beklemektedir... Ne var ki, artık çalışamayacak; mesleğini icra edemeyecektir. Çünkü artık sağ eli yoktur. İpsalanti usta, düşünür, taşınır ve Fatih`i Kadı`ya şikayet etmeye karar verir.O günlerde, İstanbul Kadısı Sarı Hızır Efendi`dir. Eskişehir Sivrihisarlı olan Hızır Efendi öyle bir kadıdır ki, 'Allah`tan başka kimseden korkmayan, hak ve adaleti ne pahasına olursa olsun yerine getirmekten hiç çekinmeyen' birisidir... İpsalanti`nin şikayetini dinledikten sonra, hiç düşünmeden Padişah Fatih Sultan Mehmet`i çağırtır. Kadı`nın huzuruna önce İpsalanti girer ve ayakta durur. Arkasından Fatih, mağrur bir eda ile girer. Girmesiyle beraber de geçer Kadı`nın karşısındaki sedire oturur. Bunu gören Kadı Sarı Hızır, sesini yükselterek: 'Burası adalet huzurudur. Huzurda ayakta durulur. Ayağa kalkınız' der.

KISASA KISAS
Padişah ayağa kalkar. Kadı iki tarafı da dinler. Padişah elini kestirme gerekçesini anlatır. İpsalanti`de suçsuz olduğunu, elsiz kaldığı için geçimini sağlayamadığını söyler... Sonunda Kadı, hükmünü verir. 'Kısasa kısas!' Arkasından da bu hükmün derhal infazını ister. Yani, Fatih`in sağ kolu kesilecektir... Davalı ve davacı dışarı çıktıktan sonra, herkesi bir üzüntü alır. Araya vezirler, paşalar girer; İpsalanti`ye yalvarırlar: 'Etme bir iş oldu. Gel şu davadan vazgeç. Padişah eli kesilmesi doğru olmaz. Sana ve ailene ölünceye kadar yetecek miktarda tazminat verilsin. Zaten sen, Padişahın elinin kesilmesi için dava açmadın. Aman ne olur davadan vazgeç' diye dil dökerler. İpsalanti usta da üzgündür. Kadının böyle bir karar vereceğinden habersizdir. O, çalışamadığı için geçimini sağlayacak bir tazminat peşindedir. Tekrar kadıya başvurur: 'Ben davadan vazgeçtim. Padişahın eli kesilmesin. Onun eli kesilmekle, benim elim yerine gelmez. Sadece bana ve aileme yetecek kadar tazminat verilmesini istiyorum' der.

İLTİMAS YAPSAYDIN
BAŞINI UÇURACAKTIM
Kadı, iki tarafı tekrar huzura çağırır. Hükmünü verir: 'İpsalanti usta, davasından vazgeçip, yalnız tazminat istediğine göre; kendisi, eşi ve iki çocuğunun günlük nafakalarını ölünceye kadar vermeye; ayrıca, elsiz olduğundan, manevi tazminat olarak 100 altın ödemeye' suçluyu mahkum eder. Fatih, İpsalanti ustaya, yüz değil, 150 altın verir ve ömür boyu da geçiminin sağlanmasını temin eder. Mahkeme böyle sonuçlandıktan sonra, Fatih tekrar Kadı`nın huzuruna girer: 'Bak Sarı Hızır, padişah olduğum için iltimas yoluna gidip de, adaleti yerine getirmeseydin, şu belimdeki kılıç ile başını uçuracaktım' der. Padişah'ın bu sözü üzerine, Kadı Sarı Hızır: 'Sen de, 'ben padişahım' diye kararıma karşı çıksaydın ve mahkemenin huzurunu bozsaydın, minderimin altındaki hançerle, ben de seni kalbinden hançerleyecektim' der.

HAZIR OL AYAKTA
BEKLEYEN SAVCILAR
Adalet sisteminin temel taşları yargıç ve savcılar, duruşmalarda özel cübbeleriyle görev yapar. Bu siyah cübbe, öylesine sıradan bir kıyafet değil, vicdanın ve tarafsızlığın sembolüdür. Yargı, kimseden emir almadığı, bağımsız olduğu için, 'kimsenin önünde iliklenmesin' diye cübbenin düğmeleri yoktur. Yargı, kamu hizmeti olduğu için cübbenin cebi de yoktur. Ama ne yazık ki son yıllarda, 'düğmesi olmadığı halde siyasilerin önünde cübbelerini elleriyle iliklemeye çalışan yargı mensuplarını görmeye başladık.' Bir tarafta padişahı 'hazır ol' ayakta bekleten İstanbul Kadısı Sarı Hızır Efendi. Bir tarafta Adalet Bakanını kendi makamına oturtup, onun yanında 'hazır ol' ayakta bekleyen Başsavcılar. Çağdaş hukuk devleti olması gereken Türkiye Cumhuriyeti adalet anlayışında 550 yıl öncesinin gerisine nasıl düştü? Veya düşürüldü. Ben, Türkiye'de hiçbir hakim ve savcının Demirel, Ecevit, Erbakan, Türkeş, Özal, Çiller, Yılmaz gibi liderlerin önünde cübbesini iliklemeye çalıştıklarını hiç görmedim.

'ADALET ADALET ADALET'
CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu'na 7 yıl önce yaptığı paylaşımlar nedeniyle 9 yıl 8 ay hapis cezası verildi. 22 Nisan 2019'da Ankara Çubuk'ta şehit cenazesine katılan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu kalabalık bir gürüh tarafından organize şekilde linç edilmek istendi. Hatta 'inek hırsızlığından sabıkası olan' mahlukatın biri Kılıçdaroğlu'na yumruk attı. Bu çirkin olayın üzerinden 141 gün geçmesine rağmen saldırganlardan bir teki bile ceza almadı. Daha bu olayın iddianamesi bile hazırlanmadı. Anamufalet Partisi liderine yani devlete yumruk atan o mahlukat hala eline kolunu sallayarak geziyor. Yumruk Recep Tayyip Erdoğan'a atılmış olsaydı o saldırgan böyle gezermiydi? İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun eşi ve kızını sosyal medyada tecavüz etmekle tehdit eden mahlukat da ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı. Kaftancıoğlu'na 9 yıl 8 ay hapis cezası alırken, daha dün teröristbaşını öven, Oslo'da terör örgütüyle pazarlık edenler, PKK'ya ve FETÖ'ye methiyeler düzenler, Trump'un bir telefonuyla rahibi tahliye eden ve ettirenler hiçbir şey yapmamışlar gibi temiz ve pak şekilde(!) siyaset yapmaya devam edebiliyorlar. 31 Mart seçimlerinde İstanbul'u kazanabilmek için Apo'nun mektubunu okutanlardan, 'onun kırmızı bültenle aranan kardeşini devletin televizyonuna çıkarma cüretini gösterenlerden' hesap soramayanların 'gücü ancak bir kadına' yetiyor. Ülkemizde 550 yıl önce Fatih Sultan Mehmet'i ayakta bekletip, yargılayan 'Sarı Hızır Efendi gibi yürekli hakim ve savcılar' ne yazık ki yok. Sarı Hızır Efendi bugün Türkiye'deki adalet anlayışını görmüş olsaydı, kahrolurdu. AK Parti iktidarı döneminde ülkemizde 'adalet' kavramı yerle bir edildi. Hukuk 'ayaklar altına' alındı. Napolyon Bonaparte 'Bir savaş yapıp kazanmak için ne gerekir?' sorusuna 'Para para para' yanıtını vermişti. 'Ülkelerin uzun yıllar ayakta kalması, insanların huzurlu ve mutlu şekilde yaşamaları için ne gerekir?' sorusuna ben; 'ADALET ADALET ADALET' yanıtını veriyorum…

SARI HIZIR EFENDİ KİMDİR?
6 Ağustos 1407'de Sivrihisar'da doğan Sarı Hızır Efendi, Nasreddin Hoca'ya dayanan sülaleye mensuptur. Babası Celaleddin, Sivrihisar kadısı idi. Hızır Bey, İstanbul'un fethinden sonra İstanbul'un ilk kadısı ve belediye başkanı olmuştur. Hafızası, nüktedanlığı, hazırcevap oluşu ve icraatıyla Fatih'in gönlünü fethetmişti. Hızır Bey İstanbul kadısı iken vefat etmiş ve Eyüp yakınlarında bir yere defnedilmiştir.Ardında pek çok değerli öğrenci bırakan Hızır Bey, Türk nesrinin önemli ismi olan Sinan Paşa'nın da babasıdır.Bugün İstanbul sınırları içinde bulunan Kadıköy'e Hızır Bey'den dolayı bu ad verildi.
-----------------------------------------------------------

FOTO ŞAKA

Almanya Başbakanı Angela Merkel:
Sayın Trump New York'taki hakime bir telefon etsende bizim Alman vatandaşımızı bıraksa.
ABD Başkanı Donald Trump: Angela kafayı mı yedin sen? Ben Amerikan hakimine bunu nasıl teklif ederim? Türkiye'de tutuklu vatandaşınız varsa onu hallederim. Bu iş bi telefona bakar.

------------------------------------------------------
FIKRA
YARIN BEN AYILACAĞIM

Churchill içkisiyle ünlüydü. Meclisin en eski kadın milletvekillerinden biri ona içkisinden dolayı laf atar. 'Sen bir sarhoşsun!' Churchill güler: 'Yarın ben ayılacağım ama sen hep böyle kalacaksın.' Kadın meclisin en çirkin kadınlarından biridir.