Bu inanca göre Hz. Ali, Hacı Bektaş'tan sonra da başka büyük evliyanın bedeninde yaşamaya devam etmiş olup bu, kıyamete kadar sürüp gidecektir. Nitekim Bektaşiler ve Kızılbaşlar, Hz. Ali'nin birçok kalıplarda her devir ve zamanda yeryüzünde mutlaka mevcut olduğuna inanmaktadırlar. Hatta Otman Baba'nın bir menkıbesinde görüldüğü üzere, Hz. Ali bu kişinin vücudunda yaşamıştır. Muhyiddin Abdal'ın şu manzumesi bu inancı yansıtıyor :

Ala gözlü Sultan Baba(Otman Baba)

Ululardan ulusun sen

Yedi iklim dört köşeye

Arş'a Kürs'e dolusun sen

Yüzün gören yoksul bay olur

Kafirler imana gelir

Seni sevmeyenler n'olur

Şah-ı Kerem Ali'sin sen

Hz. Ali'nin değişik kalıplarda yaşadığını gösteren bu inancı anlatan daha pek çok nefes vardır. Pir Sultan Abdal'ın ;

Pir Sultanım şu dünyaya

Dolu geldim dolu benim

Bilmeyenler bilsin beni

Ben Ali'yim, Ali benim

kıta'sı ile Kul Hüseyin'in ;

Balım Sultan gerçek sırr-ı Ali'sin

Mü'minlerin kanadısın kolusun

Pirim Hünkar Hacı Bektaş Veli'sin

Cansız duvarları yürüten meded

diye sürüp giden nefesi, bu konuda güzel örneklerdir. Bu nefeslerde Hz. Ali'nin Pir Sultan Abdal veya Balım Sultan vücuduyla göründüğü açıkça ifade edilmektedir.

Bu iki tip tenasüh inancında aslında gizli bir hulul inancı da mevcuttur. Eğer dikkat edilirse yukarıda nakledilen nefeslerde bu gizli hulul, yani Allah'ın insan vücuduna girmesi telakkisi rahatlıkla görülebilir. Allah'ın Hz. Âdem'in veya Hz. Ali'nin bedenine hulul ettiği düşüncesinden hareketle Hz. Ali'nin zuhur ettiği her kalıpta gerçekte Allah'ın bulunduğu inancı telkin olunmak istenmektedir.

Bu ve benzeri örneklerde iki anahtar terim, tenasüh inancını ifade eden kelimeler olarak dikkat çekiyor. Bunlardan biri 'Don' kelimesidir. Seyyid Battal donu, Âdem donu, Ali donu vs. terkiplerde yer alan bu kelime, ruhun girdiği bedeni kastetmektedir. İran'da Ehl-i Hakklarda ruhun bu şekilde kalıptan kalıba girmesi 'don-be-don dolaşmak' tarzında ifade edilmektedir. Türkçede de 'donuna girmek' biçiminde kullanılmaktadır. İkinci kelime, 'Sır' terimidir. Ali sırrı, sırr-ı Muhammed, Ata sırrı vs. terkiplerde geçen bu kelime ise, beden değiştiren ruhu belirtmekte olup Bektaşi-Kızılbaş metinlerinde çok sık geçer.

Hulul (Enkarnasyon) İnancı

İran ve Maveraünnehir'de Abbasiler zamanında teşekkül eden Beyaniyye, Cenahiyye, Nümeyriyye, Hulmaniyye ve Rizamiyye gibi, eski Zerdüşti çevrelerden kaynaklanan aşırı Şii fırkalardaki hulul inancını anlamak mümkün olmaktadır. Bu fırkaların hepsi de hulul esasına dayanmakta olup Allah'ın Âdem Peygamber'den sırayla büyük peygamberlere, sonra Hz. Ali'ye, ondan Beyan b. Sem'an'a (Beyaniyye Mezhebi); veya Hz. Ali ve sonra evladına (Cenahiyye mezhebi); veya Hz. Ali'den evladına, ondan Cafer-i Sadık'a, ondan Ebu'l-Hattab el-Esedi'ye (Hattabiyye mezhebi) hululü gibi birbirinden az farklı telakkilere sahiptir. Meşhur Mukanna'ın da, Allah'ın kendisine hulul ettiğine inandığını biliyoruz. Mukanna'a göre Allah önce Hz. Âdem olarak yeryüzünde görünmüş, sonra Nuh Peygamber'e hulul etmiş, ondan sırasıyla bütün büyük peygamberler vasıtasıyla Hz. Muhammed'e kadar gelmiştir. Hz. Muhammed'den Hz. Ali'ye hulul eden Allah, sırayla evladına ve nihayet Ebu Müslim Horasani'ye geçerek onun bedeninde yaşamış, en son olarak da kendi vücuduna hulul etmişti.

Hulul inancı Kaygusuz Abdal'dan sonra en açık ve seçik bir biçimde Şah İsmail Hatayi'nin nefeslerinde ifadesini bulmuştur. Bir nefesinde ;

La feta illa Ali şanında olmuştur nüzul

Hadd içinde sikke vü dinarsın sen ya Ali

Evvel ü Ahir de sensin zahir ü Batın da sen

Akl-ı Evvel'den hüveyda yarsın sen ya Ali

derken Hz. Ali'nin ulûhiyetini, Bektaşi ve Kızılbaş nefeslerinde en çok Hz. Ali'nin, ondan sonra da Hacı Bektaş'ın ulûhiyetinin terennüm edildiği görülür. Pir Sultan Abdal'ın ;

Gafil kaldır şu gönlünden gümanı

Bu mülkün sahibi Ali değil mi?

Yaratmıştır on sekiz bin alemi

Rızkları veren Ali değil mi?

kıta'sı ile Virani'nin ;

Ezel Ebed Ali derim

Düşündüm meded Ali derim

Yokdur aded Ali derim

Ali Ali Ali Ali

Evvel O'dur Ahir O'dur

Batın O'dur Ahir O'dur

Tayyib Ol'dur Tahir Ol

Ali Ali Ali Ali

şeklinde devam eden manzumesi, bu nefeslerin en açık olanlarından sayılabilir. Hacı Bektaş'ın ulûhiyetinin de aynı açıklıkla ifade edildiği görülür. Şairi bilinmeyen şu nefes bu bakımdan hayli ilgiye değer ;

Pirim Hünkar Hacı Bektaş Veli'sin.

Cümlenin muradı verici sensin.

Güm anım yok şek getirmem Ali'sin.

Mü'minin namazı orucu sensin.

Kızı oğlan ettin böyle velisin.

İsmin alemlerde gezer dolusun.

Abdal Musa Sultan, Kızıl Deli'sin.

Münkiri kahredip kırıcı sensin.

Nuru vardır Muhammed'in nurunda.

İkisi bir oldu Ali sırrında.

Sırat'da Mizan'da Mahşer gününde

Âleme suali sorucu sensin.

(Devam Edecek)