Aşiyan, yuva demek…
Önce onu bir açıklığa kavuşturalım.
***
Biliyorsunuz, Edebiyat-ı Cedide, yani Servet-i Fünun şairleri içine kapanık, toplumdan uzak…
Ve hayalperest şairlerdi.
Servet-i Fünun'un en önemli şairi de Tevfik Fikret'ti.
***
Tevfik Fikret, hayatının son yıllarını, toplumlumla arasına mesafe koyacağı, huzur içinde yazılarını yazacağı bir evde geçirmek istiyordu.
Yıllarca içinde taşımıştı bu hayali.
Ancak babası ölünce, doğup büyüdüğü, babadan kalma konağı satıp 'Kayalar' mevkiinde bir ev yaptırarak gerçekleştirebilmişti bu hayalini.
Üç katlı ahşap bir ev…
Ve evin planını da kendi çizmişti.
1905'te bitmişti evin yapımı.
1906'da da taşınmıştı, 'Kayalar' mevkiindeki bu üç katlı ahşap eve.
Hayatının geriye kalan son dokuz yılını, 'Aşiyan' adını verdiği bu evde geçirmişti.
1915'te de ölmüştü.
***
Şimdi bize gelecek olursak…
Her konuda kalem oynatan, hiç kimsenin dikkatini çekmeyen olaylar, durumlar; yaşanan, yaşanacak…
Yahut da hiç yaşanmayacak olan, sadece hayal dünyasında var olan pek çok şey üzerine yazı yazan bizlerin kendi üzerine de yazı yazmaya hakkı var mı acaba?
Yani yazarın kendini yazmaya hakkı var mı?
Yazı yazmak uğruna elindeki törpüyle hayatını inceden inceye törpüleyen bizler de insanız sonuçta.
Bizler de sizler gibi bu dünyaya geldik; sevdik, sevildik…
Ve yaşadık, yaşıyoruz.
***
Nurullah Ataç da,
'Deneme ben'in ülkesidir,' demişti.
Zaten, yazar açıkça kendini yazsa da yazmasa da ister istemez her yazı gizliden gizliye yazarının hayatından izler taşır içinde.
Yazarının yaşadıklarını…
Bakış açısını…
Dünya görüşünü…
Kafasının içinde ne olup bittiğini, yazarın yazılarında kolayca bulabilir iyi bir okur.
***
Bizim yazarlığımızın da yaşadığımız hayatın da bir hükmü yok belki ama yine de yüz yıl sonra da okunacak yazılar yazmayı başarma umudumuz var hala içimizde…
Ola ki bunu başarırsak, kendimizden söz ettiğimiz bu yazıların da bir kıymet-i harbiyesi olur elbet.
***
Neredeyse yirmi yıldır oturduğumuz şehir merkezindeki evden, şehrin gürültü patırtıdan uzak bir eve taşınma kararlılığı içindeyiz.
Ölüm korkusu saçan şu Koronavirüs de şehir merkezinde yoğunlaşınca…
Kararımız kati!
Şehrin batısına doğru gideceğiz; şehir merkezinden on kilometre kadar uzaklaşacağız.
Şehrin batısındaki son ev!
Sonrası uçsuz bucaksız doğa…
Otların uğultusu ve kır çiçeklerinin kokusu geliyor akşamüzeri hafif hafif esen batı rüzgarında.
Ve evin önünden geniş bir cadde geçiyor.
Caddenin adını okuduğumda bir an ürperdim.
Tevfik Fikret Caddesi!
Tevfik Fikret, içinde yıllarca hayalini taşıdığı Aşiyan'da sadece dokuz yıl yaşayabilmişti.
Bakalım, ben ne yaşayacağım şehrin batısındaki bu evde; ne yaşayacağım, ne yazacağım?