Yarın 19 Mayıs.

Yani Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün gençlere armağan ettiği, 'Gençlik ve Spor Bayramı…'

19 Mayıs 1919'da Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı'nı Samsun'da başlattı. Bağımsız ve özgür bir vatana sahip olmak için kazanılan muhteşem zafere atılan ilk adımın 102. Yılı'nı kutlayacağız.

19 Mayıs Atatürk'ü Gençlik ve Spor Bayramı'nı başta gençler olmak üzere, bütün Türk Ulusu olarak 7'den 70'e büyük bir heyecan ve gururla kutlayacağız.

Böylesine anlamlı bir gün öncesinde Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç, gençlere el yazısıyla yazılmış mektup göndererek bayramlarını kutlamış.

* * *

Mektup tesadüfen elime geçti.

Bitişik apartmandaki komşumuzun oğluna gelmiş.

Babası ile ekmek almak için gittiğim fırında karşılaştık.

Fırından eve dönerken sohbet sırasında konu belediyelerden açıldı.

'Tepebaşı Belediye Başkanı oğluma mektup göndermiş. Oğlum gösterince bende okudum. Duygu yüklü bir mektup. 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramını kutlamış. Sadece kutlama değil Atatürk'e ne kadar değer verdiğini göstermiş. Aynı zamanda Atatürk gibi gençlere önemli bir çağrıda bulunmuş' dedi.

Mektubun içeriğini merak ettim.

'Mektup duruyor mu, ben de okuyabilirmiyim' diye sorunca, 'eve gidince vereyim' dedi.

'ÜRETECEĞİNİZ FİKİRLER, ÖNERİLER BİZİM İÇİN KIYMETLİ'

Komşum mektubu getirdi.

Bir çırpıda okudum.

Ataç, gençlere gönderdiği mektubun ilk üç paragrafında gençler için yaptıkları çalışmalardan bahsetmiş.

Düzenledikleri Uluslararası Sanat Çalıştayı, Uluslararası Pişmiş Toprak Sempozyumu ve yine Uluslararası Şiir Buluşmalarını hatırlatmış.

'Gençlerimizin Eskişehir'in gelişen uluslararası sanat sahnesinde yön verici olmasını ve kültürel olarak yeni ufuklar getirmesini çok önemli buluyoruz' demiş.

Mektubun dört, beş ve altıncı parağrafları daha çok dikkatimi çekti.

Bu parağraflarda gençlere önemli mesajlar vermiş ve onların fikir, öneri,isteklerinin önemsediklerini vurgulamış.

Mektup,'Sevgili genç kardeşim' diye başlıyor.

Gelin Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç'ın gençlere gönderdiği mektubun 4,5,6 ve 7. Paragraflarını birlikte okuyalım:

'Siz gençlerin kent yaşamına, kentle ilgili kararlara katılımını ve geleceğine yön vermede oynacağı rolü önemsiyoruz. Bu nedenle sizin üreteceğiniz; fikirler, öneriler, istekler bizim için son derece kıymetli. Kentimize, hem de ülkemizin geleceğine yönelik düşünceleriniz, mutlu ve huzurlu bir Türkiye için vazgeçilmezdir. Dün ve bugün olduğu gibi gelecekte de birlikte başarabileceğimiz pek çok şey var.

Atatürk ve yol arkadaşları savaşların, yokluğun ve imkansızlığın gölgesinde Türkiye Cumhuriyeti'ni; kendine yetebilen ve tüm dünyanın saygı duyduğu bir ülke haline getirmek için mücadele ederken, geleceğe dair en büyük ümidi gençlikte olmuştu.

Bilmelisin ki; ülkemizin bağımsızlığı, refahı, devrimlerin korunması, adaletli olması, ayırt etmeden tüm vatandaşlarını kollaması, örnek alması, öncü olması, üretmesi ve saygınlığı siz gençlere emanettir. Tepebaşı Belediyesi olarak bu zorlu yolda hayatınızı kolaylaştırmak için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz.

Umusuzluğa düşmeden, bıkmadan ve yorulmadan, kocaman vicdanı ile aydınlığa yürüyen ve ülkemizin geleceği demek olan tüm gençlerimizin 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramını, umut ve heyecan ile kutluyorum.'

* * *

Ahmet Ataç'ın, son derece anlamlı ve gençlerin fikir, öneri ve isteklerini önemsediklerini belirten bu mektubu kaç gence gönderildi bilmiyorum.

Mektubun özellikle 4,5 ve 6'ncı paragraflarını imkan olsa da Eskişehir'deki tüm gençler okusa.

Okusalar da kendilerine verilen mesajı alıp kentle ilgili üretecekleri fikirler, öneriler ve isteklerini kent yöneticileri ile paylaşsalar.

Belki Eskişehir o zaman daha farklı bir görünüme sahip olabilir.

* * *

ESKİŞEHİRSPOR'DA KUZULARIN SESSİZLİĞİ OYNANIYOR

Eskişehirspor Kulübünde yönetim, 'kuzuların sessizliğini' oynuyor.

Bunu birileri ise şöyle yorumluyor:

'Fırtına öncesi sessizlik diye tabir edebileceğimiz durum.'

Evet gerçekten siyah-kırmızılı kulüp yönetimi büyük bir fırtına ile karşı karşıya.

Gelecek fırtına kuvvetli olursa 56 yıllık kulübü darma dağın edebilir.

Bırakın bugünkü yönetimi, fırtınanın karşısında 900 nin nüfusa sahip Eskişehirliler bile dayanamaz.

Olası bu kasırgaya karşı tek çare var.

O da genel kurul.

KİMLER KALDI KİMLER GİTTİ BELLİ DEĞİL

Sezon bitti.

Bitmesine bitti de kulüpte hangi futbolcular kaldı, hangi futbolcular vedalaştı belli değil.

İki ay önce bu köşeden siyah-kırmızılı kulübün başkan ve yönetim kurulu üyelerine şu çağrıyı yapmıştım:

'11 futbolcunun sözleşmesi bitiyor. Bazıları sezon sonunda boservislerini alıp çekip gidecekler. Hem de kulübe de delikli kuruş para kazandırmadan. Bu futbolcularla oturup görüşün ve sözleşmelerini uzatın. Gideceklerse yine gönderin. Kimseyi zorla tutamazsınız. Ama en azından kulüp para kazanır.'

O günlerde başkan Mustafa Akgören basın toplantısı yapmıştı.

Yazdıklarımı yüzüne karşı da söyledim.

'Gruplar halinde çağırıp görüşmelere başlayacağız. Sözleşmeleri biten futbolcuları kulüpte tutmaya çalışacağız. Çünkü gelecek sezon ikinci ligde şampiyonluk için mücadele edeceğiz' demişti.

YÖNETİMDEN SES SEDA ÇIKMIYOR

31 Mayıs itibariyle sözleşmesi biten futbolcularla anlaşma sağlanamazsa serbest kalacaklar.

Eskişehirspor Kulübü Başkanı Mustafa Akgören,'sözleşmesi biten futbolcularla masaya oturup görüşeceğiz' demesinin üzerinden nerede ise iki ay geçti.

Bu futbolculardan hangileri ile görüşme yapıldı?

Kimlere ne teklif edildi?

Onlar kulüpten ne istediler?

Kulüp de kalmak isteyenler var mı?

Transfer tahtasını açabilecek misiniz?

Bu konuda yönetimden bir kişi çıkıp da konuşmuyor.

Basının karşısına çıkmak istemiyorsanız da en azından kulübün resmi sitesine basın açıklaması yapabilirsiniz.

Kulüpte ne olup bitiyor kamuoyunun bilmesi gerekmez mi?

FİDAN KAMPANYASI'NDA DAĞ FARE DOĞURDU

Eskişehirspor Kulübünün, 'Bugün bir direniş daha başlıyor. Güçlerimizi şimdi Eskişehirspor için birleştiriyor, 1 milyon fidan kampanyasını başlatıyoruz. Camiamızı, doğaseverleri ve efsane taraftarımızı Eskişehirsporumuzun yaşaması için önce Eskişehir'e can suyunu vermeye davet ediyoruz' diye 28 Nisan'da başlattığı fidan kampanyası beklenen ilginin çok altında kaldı.

Adeta dağ fare doğurdu…

Hedef: '1 Milyon Fidan 10 Milyon gelir' idi.

Siyah-Kırmızılı Kulübün dün sabah resmi internet sitesine girip son rakamları kontrol ettim.

Bağışlanan fidan sayısı : 46 bin 382

Bağışcı sayısı : 7 bin 434.

Bağış miktarı : 927 bin 640 TL.

Hedefin çok çok altında.

Bu gelirin yarısı zaten Orman Genel Müdürlüğü'ne gidecek.

Hadi diyelim 1 Milyon TL gelir elde edildi.

Eskişehirspor Kulübüne kalacak miktar 500 bin TL.

Bu para kulübünün kulübün yarasına merhem olmaz.

Bu demek oluyor ki Eskişehirspor Kulübü taraftarlarının yönetime olan güvensizliği.

Bu nedenle yönetim acilen kongre kararı almalı.

Yönetime talip çıkar mı, çıkmaz mı? Bilemem.

Yönetime geldikleri sürenin üzerinden 1,5 yıl geçti.

Bu sürede neler yaşandı?

Kulübün kasasına ne girdi?

Borç miktarı arttı mı? Eksildi mi?

Hangi futbolculara ne kadar ödendi?

Hangi futbolcuların ne kadar alacakları kaldı?

Bunun hesabını vermeliler.

Aday çıkmaz ise güven tazeleyerek yollarına devam edebilirler.

* * *

TÜRKİYE'DE İLK KEZ ESOGÜ'DE KURULDU

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi bünyesinde Türkiye'de il kez Tıbbi Jeoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi kurulduğunu ESOGÜ Akciğer ve Plevra Kanserleri Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Muzaffer Metintaş'ın sosyal medyada yaptığı paylaşımından öğrendim.

Muzaffer Hoca'nın paylaşımı şöyle:

'Nihayet kuruldu. Böyle bir araştırma merkezi ve burada yürütülecek projeler, akademik çalışma alanım olan mineral lifler ve akciğer/akciğer zarı kanseri itibariyle hayalimdi ve hala hayalim olmaya devam ediyor.

Umarım önümüzdeki sürede hem Translasyonel Tıbbı, hem Tıbbi Jeoloji'yi uluslararası düzeyde bilgi birikimine katkılar yapabilecek projelere zemin oluşturacak şekilde genç arkadaşlarımla birlikte organize edebiliriz.'

* * *

Türkiye'de ilk kez Tıbbi Jeoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi kurulduğu kararı 12 Mayıs 2021 tarihli resmi gazetede yayımlandı.

Çağımızın hastalığı olarak bilinen kanser karmaşık bir sürecin sonucu olarak ortaya çıkmakta ve gün geçtikçe artmaktadır. Uluslararası Kanser Ajansı verilerine göre, ülkemizde her yıl yaklaşık 98 bin erkek ve 63 bin kadın kansere yakalanmakta olup tedavi için yılda 2,3 milyar Avro harcamaktadır. Yapılan araştırmalar ülkemizde kanser vakalarının her yıl arttığını da açıkça göstermektedir.

ESOGÜ'de kurulan Tıbbi Jeoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi, kansere neden olan Jeolojik ortamların bilinmesi ve buna yönelik gerekli tedbirlerin alınması kanserin oluşum ve gelişim sürecinin engellenmesine önemli bir katkı sunacaktır.

Jeolojik Ortamların İnsan Sağlığına Etkisi (Tıbbı Jeoloji) araştırmaları hem ülke

halkın sağlığının korunması, hem de oluşan kanser vaka sayılarının her geçen gün

artmasından kaynaklanan çok sayıda insanın SGK üzerinde oluşturduğu yükün

azaltılması bakımından da büyük önem arz etmektedir.

Hayırlı olsun.

* * *

Neden Böyleyiz?

Bilir misiniz sönmüş yıldızların bilinmeyen hikayesini?

Sönmeye yakın can havliyle avazı çıktığı kadar parlamak isterler. Aydınlattıkları yer önemli değildir. Kendi çevreleri ya da ulaşabildikleri en ırak nokta neresi olursa olsun. Yeter ki son bir kez tüm güçleriyle parlayıp bizler buradayız ve sönsek bile hep burada var olacağız duygusunu yaşarlar, yaşamak isterler.

Biz insanların ise bundan ne farkı var ki?

Bakın izah edeyim.

Teori de düşünüp pratikte uygulamadığımız birçok hareketi doğamızda var olan malum tembellik huyumuzdan dolayı bir türlü gerçekleştiremeyiz.

Hayatımızdaki rampalarda zorlanır ancak ilk düzlükte radara girecek sürate ulaşmak için çabalamaz mıyız?

Yaşantımızdaki mücadelede başarıyla sürekli karşı karşıya kalırız ama kader diyerek inandığımız olgunun ofsaytına yakalanır bir türlü gol yapamayız.

Buna ne sebep oluyor sizce?

Nefes alıp verdiğimiz her an içinde müdahale edemediğimiz değil aslında, müdahale etmediğimiz o kadar yanlışlar var ki...

Yaşantımızı çalıntı tik taklar üzerine kurmuş, birbirimizin fotokopisini çekip kaderimize kopya yapıp yapıştırıyoruz.

Hayatı zoraki bir mecburiyet olarak mı görüyoruz da kendi yaşantımızın kolayına kaçıyoruz, yoksa kalitemize mi inanmıyoruz?

(alıntı)

*-******