8. sınıfta devam eden 1 milyon 185 bine yakın öğrenci 26-27 Nisan'da ortaöğretime geçiş sınavına girdi. Aslında bu sınav tek başına ortaöğretime geçişi belirlemiyor. Öğrencinin okulunda öğretmenleri tarafından yapılan sınavlar da ortaöğretime geçişte önemli.
Türkiye yarışmacı eğitim sisteminin gereği olarak öğrenciler, öğretmenler, okul yöneticileri ve veliler bu sınava odaklandı. Hatta sınav sonuçları açıklanınca yüzlerce öğrencisi olan okullar birkaç öğrencisini her zaman olduğu gibi reklam panolarında ilan edecekler. Başarılı olarak düşündükleri bu öğrencilerle gurur duyup bunlarla övünürken diğerlerini görmezden gelecekler. Ya da gündeme getirmeyecekler.
PISA araştırmasının son raporuna göre başarı bakımından bizim çocuklarımız 50 ülke arasında yok. PISA araştırmasına katılan ülkeler arasında en mutsuz çocuklar bizim çocuklarımız, Mutlulukta en son sıradayız.
Yine PISA raporuna göre öğrenme isteği ve motivasyonu en yüksek olan bizim çocuklarımız. Öğrenmek istiyorum diyor çocuklarımız. Öğrenmeye açım diyor.
Öğrenme isteği en yüksek olan çocuklar bizim çocuklarımız. En başarısız olanlar bizim çocuklarımız. En mutsuz olanlar da bizim çocuklarımız. Ama bunu dert edinen kimse yok. Ne Milli Eğitim Bakanlığı, ne milli eğitim müdürleri, ne okul müdürleri, ne öğretmenler ne de maalesef veliler bu durumu dert etmiyor. Özellikle velilerden para alarak eğitim hizmeti veren özel okullar bu durumu hiç dert etmiyor. En azından veliler çocuklarımızın öğrenme isteğine rağmen başarılı yapamıyorsunuz mutsuz bari etmeyin demiyorlar.
Kalite ile ilgili ünlü bir usta eğitimcilere sesleniyor. Diyor ki 'öğrencilerinin motivasyonunu yükseltmek için uğraşmayın, onların motivasyonunu bozan şeyleri yapmaktan vazgeçin' diyor. Türkiye'nin yarışmacı eğitim sistemi her şeye rağmen çocuklarımızın öğrenme istek ve heyecanını yok edememiş. Bu durumu çok iyi değerlendirmemiz gerekiyor.
Çocukları mutsuz olan bir toplumun yetişkinleri, anne babaları, öğretmenleri, müdürleri mutlu olabilir mi? Elbette ki hayır. Mutluluk üzerine biraz kafa yormak gerekiyor. Mutluluğu ortaya çıkaran ve yükselten değişkenler nelerdir. Örneğin, iletişim insanı hem mutlu hem mutsuz mu ediyor.
Duygularımız mı mutlu olmamızda daha önemli, akıl ve mantığımız mı? Duyguyu rafa kaldırıp sadece akıl ve mantığımızı devreye sokarak mutlu olabilir miyiz? Yoksa duygu ve mantık dengesi mi gerekiyor. Sadece mutlulukta mı bu dengeyi sorgulayabiliriz. Duygusallık olmadan dostluk, başarı, yaratıcılık, yenilikçilik olabilir mi. Duygusallığı devre dışı bırakarak hayatımızda doğru insanları tutabilir miyiz? Ya da tam tersi akıl ve mantık; mutlu olmak, dost kalmak, başarılı, yaratıcı, yenilikçi olmak için yeterli mi. Akıl ve mantığımızı harekete geçirerek hayatımızdaki doğru insanları tutabilir miyiz? Bu soruların cevaplarını başka bir yazının konusu yapmayı hedefleyerek yazımızı burada bitirelim.
Umudunuzu yitirmeyin. Çocuklarımızın hem başarılı ve yüksek motivasyonlu olduğu hem de mutlu olduğu bir eğitim sistem ve modeli geliştireceğiz ve eğitimde Türkiye'yi bir dünya markası yapacağız.