1,5 yıl önce göreve gelen Eskişehirspor Kulübü yönetimi önümüzdeki haziran ayında olağanüstü genel kurul kararı aldı.

Tarih henüz belli değil.

Pandemi nedeniyle STK'ların genel kurulları ertelenmişti.

İç İşleri Bakanlığı'nın genelgesi bekleniyor.

Kulübün resmi internet sitesinden, 'olağanüstü genel kurul yapma kararı alındı' açıklamasının ardından henüz kişi veya kişilerden, 'biz göreve talibiz' açıklaması gelmedi.

HATİPOĞLU, AY VE ÖZEÇOĞLU İSİMLERİ GÜNDEMDE

Ama kamuoyunda dolaşan isimler var.

Birisi kısa bir dönem başkanlık yapan, bu süre içerisinde transfer tahtasını açmayı başaran, ancak bazılarının haksız eleştirilerine maruz kaldığı için istifa eden Kaan Ay, diğeri ise başkanlığı döneminde Eskişehirspor'a şampiyonluk yaşatan Nebi Hatipoğlu.

Diğer bir isim de yine kısa dönem siyah-kırmızılı kulübe başkanlık yapan Sinan Özeçoğlu.

Özeçoğlu ve Hatipoğlu'nun ismi bir önceki kongre öncesinde de geçti.

O kongre öncesi Nebi Hatipoğlu'na telefon ederek, 'Adaylığı düşünüyormusunuz?' diye sormuştum.

'Kesinlikle düşünmüyorum. Kim seçilirse seçilsin destek olmaya hazırım' demişti.

Haziran ayında yapılması gündem de olan kongrede de aday olacağını sanmıyorum.

Sinan Özeçoğlu'na yaklaşık bir ay kadar önce karşılaştığımızda sordum.

'Aday değilim' diyerek noktayı koymuştu.

Kararı değişir mi? Değişmez mi? Bilemem.

Ama Eskişehirspor taraftarları ve Eskişehirliler tarafından büyük destek görmüştü.

Ancak maalesef tıpkı bugünkü yönetim gibi yalnız bırakılmıştı.

Destek sözü verenler, başkan seçildikten sonra hiçbiri elini cebine götürmemişti.

Bugün kiminle konuşsam,'keşke Sinan Özeçoğlu başkan olsa' diyor.

DESTEK GÖRÜRSE TEKRAR ADAY OLABİLİR

Eskişehirspor taraftarlarının ve Eskişehir kamuoyunun gönüllerine giren Özeçoğlu, belki de tek şartla aday olabilir.

O da: 'Kongre öncesi destek olurum diyenlerin çeklerini kesip kendisine teslim ederse.'

Çünkü sütten ağzı yandı, yoğurdu üfleyerek yemek ister.

Başkanlığı döneminde 12 milyon TL cebinden para harcadı.

'Paramı verin' diye de bugüne kadar yönetimi sıkıştırmadı.

BATURAYGİL'İ KUTLUYORUM

Kendisini bugüne kadar çok eleştirdim.

Bir defa bile telefon ederek,'Haksız eleştiri yapıyorsun. Bu eleştirileri hak etmiyorum' demedi.

Belki içinden kızıyordur ama, yüzüme karşı bir söz etmedi.

Eskişehirspor Başkan Yardımcısı Fatih Baturaygil'den bahsediyorum.

Haziran ayında yapılacak kongre de, 'Aday değiliz. Kesinlikle bırakacağız. Hiç aklımda yokken kendimi yönetimin içinde buldum. Bir buçuk yıllık görev süremizde günü kurtarmaya değil kulübü yaşatmaya çalıştık' demiş.

Sonra da,'Kulüpten alacağım var. Ayrıldıktan sonra paramı talep etmeyeceğim. Paralarını aldılar gidiyorlar diyenler var. Bu bizi üzüyor. Ben şahsi alacaklarımı bırakıyorum. Almayacağım. Benim gibi düşünen birkaç arkadaşım daha var. Biz Eskişehirsporluyuz. Kulübe zarar vermek isteyen belki de son insanlarız' diyerek alacaklarını kulübe bağışlayacağının sözünü vermiş.

Bu düşüncesinden dolayı kendisini ve kendi gibi düşünenler kimler ise onları kutluyorum.

'VAR'I YOLLAMAK HATAYDI'

Baturaygil, öz eleştirilerde yapmış.

'Teknik Direktör İlhan Var'ı yollarken hata yaptık. Farklı futbol oynatıyordu. Futbolculara kimle çalışmak istiyorsunuz diye sorun. Hepsi İlhan Var der. Bu takıma her takımı yenebileceklerine inandırdı. Alan daraltmaları öğretiyordu. Alimi ile Hamed kadroya giremiyordu İlhan Var'la çok farklıydılar. Bandırma, Keçiören ve Menemen maçlarında galibiyetler uzatma dakikalarında kaçtı. Adana Demirspor deplasmanında 69'uncu dakikaya kadar 1-0 öndeydik' diyerek.

* * *

Demek ki, İlhan Var'ın gönderilmesinde yönetim içerisinde fikir birliği oluşmamış.

Herhalde başkan Akgören, 'gönderelim dedi', yönetim içerisinden de çatlak ses çıkmaması adına bazı isimlerde kabul etmişler.

* * *

Sonuç olarak yapılacak olan olağanüstü kongre de aday çıkar mı?

Bence zor.

Keşke çıksa da Eskişehirspor daha fazla uçuruma doğru yuvarlanmasa.

O zaman Mustafa Akgören, yönetime taze kanlar alarak yoluna devam edebilir.

Bu ihtimal daha yüksek gibi görülüyor.

* * *

ONLAR DEĞİL ARACILAR KAZANIYOR

17 günlük tam kapanma sürecinde, ürettiklerini satamayınca çok büyük maddi kayıplara maruz kaldılar.

Ürettikleri ürünleri İstanbul'daki toptancılara gönderemediler.

Kapanmadan dolayı pazaryerleri de kapalı olunca ürünleri ellerinde veya tarlada kaldı.

Satamayınca ürünler bozuldu, onlarda çöpe atmak zorunda kaldılar veya hayvanlarına verdiler.

Hoş, satsalar da ne kazanacaklar?

Maliyetin üzerine cüzi bir kar marjı koyuyorlar.

Aylarca ürünün yetişmesi için gece gündüz çalışıyorlar.

Ürün toptancının eline geçip sofralarımıza gelinceye kadar nerede ise 10'a katlıyor.

Parayı üretenler değil, toptancılar kazanıyor.

'PAZARLAMA SORUNU YAŞADIK'

Tepebaşı Ziraat Odası Başkanı Süleyman Buluşan, zaman zaman sebze ve yeşillik üreten üreticilerin yaşadıkları sorunları gündeme getirse de, ya sesini yukarıya duyuramıyor ya da duyması gerekenler duymazdan geliyorlar.

Buluşan, pandemiden sonra insanların tüketim alışkanlıklarının değiştiğine de vurgu yaparak,'Bu süreçte sağlıkçılardan sonra en çok biz çiftçiler zorlandık. Her zaman sahadaydık. Çiftçi üretimine devam etti. Yasaklar başlamıştı ancak çiftçi belgesi olana hükümetimiz müsaade verdi. Bu karar bizim için önemliydi. Ancak üreticinin sıkıntısı bitmedi ve pazarlama sorunu yaşamaya başladı. Üretilen ürünün pazarlamasında sıkıntı oldu. İnsanların tüketim alışkanlıkları değişti. İnsanlar daha çok hazır gıdaya yöneldi bu süreçte. Pazarlar ise çoğu zaman kapalıydı. Ürettiklerimiz ya tarla da ya da elimizde kaldı' demiş.

Doğru.

CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer'de, 17 günlük kapanmada Sarıcakaya ve Mihalgazi İlçelerindeki üreticileri ziyaret etmişti.

Üreticiler, kapanma ile ilgili alınan kararla birlikte en büyük pazarları olam İstanbul'a ürün sevkiyatı yapamadıklarından ürünün tarlada ve ellerinde kaldığından, çok ciddi maddi kayıp yaşadıklarından yakınmışlardı.

'Bizimle ilgili kararlar masa başında alınıyor'

Tepebaşı Ziraat Odası Başkanı Buluşan,'Biz üretmezsek bu ülke aç kalır bu bir gerçek.

Biz üreticiyiz, üretmeyi seviyoruz, üretmekten başka şansımız da işimiz de yok' demiş.

Başka bir soruna da şöyle dikkat çekmiş.

'Özellikle son üç yıldır hububat ve sebze üreticisi artık geriye gitmekte. Son günlerde mısır, ayçiçeği ve şeker pancarı gündemde. Yani üreticinin zarar etmeyeceği veya alnının terini alamasa da maliyetlerin içinden çıkabileceği ürünler bunlar oldu. Hükümetin tarıma destekleri var yok değil. Fakat yapılan çalışmaların bazıları çok yanlış. Masa başında alınan kararlar gibi. Bu çok yanlış. Sağlık için nasıl ki sağlık kurulu oturuyor ve pandemi döneminde onların almış olduğu tedbirleri uyguluyorsak tarımda da aynısını yapmalıyız. Bizimle ilgili karar alırken bize sormayı bırak, bizi dinlemiyorlar bile. Bizim önerilerimizi dinlemiyorlar. Bugün uygulanan tarım politikası, sahaya-toprağa inmedikleri için yanlış olduğu ortaya çıkıyor.'

Doğru.

Çiftçi üretmez ise gerçekten aç kalırız.

Tarımla ilgili bir uygulama kararı alınmadan önce çiftçilerin, üreticilerin mutlaka görüşleri, düşünceleri alınmalı.

Üreticilerle görüşmeden masa başında sorunları ile alınan kararlar, maalesef onların derdine derman olmak yerine daha çok canlarını acıtıyor.

'TARIM BAKANI ÜRETİCİYİ DİNLESE SORUN ÇÖZÜLÜR'

'Biz üreticimizin talebi doğrultusunda hareket ediyoruz. Bizi Türkiye Ziraat Odaları Birliği dinliyor. Türkiye Ziraat Odaları Birliği'ni de Tarım Bakanlığı dinlemiş olsa bizim tarım politikamızın çoğu bir anda düzelebilecek. Örneğin planlı bir üretim, planlı bir pazar. Biz üretim fazlasını yapıyoruz. Şu anda deposunda çok düşük ücrete soğanını, patatesini satamayan üreticimiz var. Çünkü üretim fazla.'

Evet yıllardır ülkemizde devlet ve Tarım Bakanları ürün planlaması yapmadı.

Bugün de yapılmıyor.

Bu da çiftçiye, üreticiye büyük zarar veriyor.

Örneğin birkaç yıldan beri ülkemizde patetes ve soğan ihtiyaçdan fazla üretiliyor.

Pazar bulamayınca ellerinde kalıyor.

Ya depolarda çürüyor ya da hayvanlara yem oluyor.

Ürün planlaması yapılmış olsa, hangi üründen ülkemizin ne kadar ihtiyacı olduğu belirlenip, üretciye o'na göre üretim yapması önerilse sorun çözülür.

Aracılar değil bakanlar üretici kuruluşları ile yüz yüze görüşmüş olsa sorun ortadan kalkar.

* * *

AK PARTİ'NİN OY ORANI YÜZDE 40

Son günlerde kamuoyu araştırma şirketlerinin yapmış oldukları anketlerde, AK Parti'nin oy oranı yüzde 32 ile 36 arasında çıkıyor.

Bu sonuçlar gazetelerde, TV'lerde, internet sitelerinde yayınlanıyor.

Anketlerde AK Parti'nin ciddi oy kaybı yaşadığı çıkarken, bu anketlere sadece AK Partililer inanmıyor.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da, TRT'de çıktığı televizyon programında AK Parti ve Cumhur İttifakı'nın oy oranını açıkladı.

Bakan Soylu, 'Son seçimden bugüne kadar Cumhur İttifakı'nın oy oranı yüzde 51,5 altına düşmedi. Aceleleri ve telaşları bu. AK Parti 40-40,5 seviyesi. MHP 10,5-11 seviyesi. CHP'nin de oy oranını da söyleyeyim. Yüzde 20,5'la 21. Yüzde 19'u da gördü' dedi.

CUMHUR İTTİFAKININ OYU DÜŞMEDİ

Muhalefetin erken seçim iddialarıyla ilgili soruya ise Bakan Soylu, şöyle devap vermiş:

'Son seçimden bugüne kadar Cumhur İttifakı'nın oy oranı yüzde 51,5 altına düşmedi. Aceleleri ve telaşları bu. AK Parti 40-40,5 seviyesi. MHP 10,5-11 seviyesi. Konda'nın araştırması da öyle bizim yaptıklarımız da öyle. CHP'nin de oy oranını da söyleyeyim. Yüzde 20,5 ile 21. Yüzde 19'u da gördü. Bir yıldır bu bantta oyları. Asimetrik hamleleri biz yaptık. Ne yaptığımızı biliyoruz. Türkiye'yi parlamenter siyaset üzerinden istikrarsızlaştırmaya'.

* * *

Sayın Bakanın elinde elbette anket sonuçları vardır.

Olmadan da konuşmaz.

Peki AK Parti'nin oylarını yüzde 32 ile 36 arasında gösteren anket şirketleri kafalarına göre mi bu sonuçları çıkarıyorlar?

O anketler gerçeği yansıtmıyor mu?

Yoksa AK Partililer o anket sonuçlarını görmezden mi geliyorlar?

* * *

ZAMAN GECMEDEN

Zamanın birinde bir kasabada yaşayan dünyalar güzeli bir kız varmış. Bu kız öyle güzelmiş ki çok uzak şehirlerden ve ülkelerden çok zengin, çok yakısıklı, asil pek çok delikanlı onu görmeye gelirmiş. Kendisiyle evlenmek isteyen nice prensi nice şövalyeyi reddeden güzel kız kimseleri beğenmezmis.Bu arada aynı kasabada yasayan ve bu kıza aşık olan genç bir delikanlı da bu kızı istemis. Ama kız onu da reddetmis.

Aradan uzun yıllar geçmiş. Bizim delikanlı kasabadan ayrılmıs. Kendine baska bir hayat kurmuş ve evlenmiş,çoluk çocuğa karısmış.Bir gün yolu bir zamanlar yaşadıgı güzel,küçük kasabaya düşmüş.Orada tanıdık birine rastladıgında aklına bir zamanlar orada yasayan dünyalar güzeli kız gelmiş ve ona ne olduğunu sormuş. Yaşlı adam önünde gül bahçesi olan bir evi göstererek kizin evlendiğini söylemiş.

Bizimki bir zamanlar herkesi reddetmiş olan kızın kocasını pek merak etmiş. Bir gün gizlenip kocasını evden çıkarken görmüş. Kızın kocası şişman ,kel ve çirkin mi çirkin bir adammış.Üstelik zengin bile değilmiş.Çok merak eden adam kocası gittikten sonra evin kapısını çalmis. Kız kapıyı açınca kendini tanıtmış ve neden böyle bir adamla evlenmiş olduğunu sormus.Kız da ona arkasındaki gül bahçesinden en güzel gülü koparıp getirirse cevabı vereceğini bu arada tek şartının bahçede ilerlerken geriye dönmemesi olduğunu söylemis. Adam da bunun üzerine yüzlerce güzel gülün olduğu bahçede ilerlemeye başlamıs. Birden çok güzel sarı bir gül görmüş. Tam ona doğru eğilirken biraz ilerde kocaman pempe bir gül gözüne çarpmış. Tam ona uzanırken daha ilerde muhteşem güzellikte kırmızı bir gül goncası görmüş. Derken bir de bakmış ki bahçenin sonuna gelmiş ve mecburen oradaki bir gülü koparip kıza götürmüş. Bahçenin en güzel gülünü getirmesini beklerken kız bir de ne görsün yapraklari solmuş cılız bir gül. Bunun üzerine adama dönen kız şöyle demiş; ' Bak gördün mü? Her zaman daha iyisini bulmak isterken ömür geçer ve sen en kötüsüne razı olmak zorunda kalırsın. Bu yüzden gençlik gitmeden elindekiyle yetinebilmeyi öğrenmek gerekir.'

(alıntı)

*-******