Yazının başlığını oluştururken sondaki sözcüğü 'Sorunlar', 'Tehditler' ya da 'Tuzaklar' yapmayı denedikten sonra, 'Tehlikeler' sözcüğünde karar kıldım.

Çünkü dilimizde 'Büyük zarara ya da yok olmaya yol açabilecek durum ya da şey. İstenmeyen ama gerçekleşme olasılığı bulunan kötü durum...' anlamında kullanılan 'tehlikeler' sözcüğü, bence belediyelerimizin karşı karşıya kaldığı durumu çok iyi anlatıyor…

Ülkemizde 'sanal toplumsal gündem yaratmak' ve 'sanal projeler üretmek' konusunda artık uzmanlaşan(!) 'Tek Kişilik Saray Sistemi', kendi kalıcılığını güçlendirmek için yeni yasal düzenlemeler yapma hazırlıkları içinde…

1 Ekim 2020 tarihinde yeni yasama yılına başlayacak olan TBMM'nin gündeminde, Türkiye'nin yakın geleceğini ciddi anlamda etkileyecek olan yasa taslakları var. Örneğin, 'Siyasi Partiler ve Seçim Yasası' ve 'Yerel Yönetimler Yasası' gibi…

RTE/ AKP/ MHP İttifakı, seçimde ele geçiremediği belediyelerinin yönetimlerini sözde yasalarla ele geçirmeyi hedefliyor…

ÇAĞDAŞ DÜNYADA YEREL YÖNETİMLER

Çağdaş demokrasi öğretisinde 'Katılımcılık ve çoğulculuk' demokrasinin temel ilkeleri olarak kabul ediliyor ve bu bağlamda 'Yerel yönetimler demokrasinin beşiğidir…' deniliyor.

Ayrıca, çağdaş yönetim bilimi verileri 'Yerinden yönetim' uygulamalarının daha işlevsel ve verimli olduğunu ortaya koyarak , 'Yerel yönetimlerin görev ve yetkilerinin arttırılmasını…' öneriyor.

Bu konuda BM ve Avrupa Konseyi tarafından kabul edilmiş çok sayıda 'Uluslararası Sözleşme' var.

Ve gelişmiş ülkelerdeki toplumsal yaşam içinde yerel yönetimlerin ağırlıkları giderek artıyor.

Türkiye'de de başta 'Kürt Sorunu' olmak üzere, birçok sorunun çözümü yerel yönetimlerden geçiyor…

Ancak ülkemizde özellikle son 18 yıldan beri, imzalanan sözleşmelere rağmen yerel yönetim işleri tersine gidiyor…

'…BİZ GİDERİZ TERSİNE…'

Türkiye'de Yerel Yönetimler alanında son 18 yıldan beri yapılan yasal düzenlemeler 'Merkezi yönetimin ağırlığının giderek daha da artırılarak, yerel yönetimlerin yetkilerinin kısıtlanması…' olarak özetlenebilir.

Başka bir deyişle, geleneksel yasal çerçevede 'Belediyeler, İl Özel İdareleri, Köyler' olarak oluşan yerel yönetim sistemimiz paramparça edilmiştir.

Belediyelerde; 'büyükşehir belediyesi ile alt belediyeler, başkan ile belediye meclisi, belediyeler ile muhtarlıklar, belediyeler ile meslek kuruluşları arasındaki ilişkiler' bozulmuştur.

Büyükşehirlerde İl Özel İdarelerinin kapatılmasıyla 'Büyükşehir Belediye Meclisi' il düzeyinde tek yerel meclis olarak kalmıştır.

Geleneksel toplumsal yapımızda çok önemli yeri olan Köy Tüzel Kişiliklerinin ortadan kaldırılması (mahalle muhtarlığına dönüştürülmesi) ise köy yönetiminde büyük boşluk yaratmıştır.

Şimdilerde ise 'Belediyelerin zapturapt altına alınması' hedefleniyor.

Yerel Yönetimler Yasa Taslağı'nın basına yansıyan taslak çerçevesine göre, 'Büyükşehir belediye başkanlıkları ve meclislerinin birçok kritik yetkisi valiliklere verilecek. Tüm belediyelere dolaylı kayyum atanabilecek; seçilmiş belediye başkanlarının yetkileri atanmış memurlara verilecek, seçmen iradesi yok sayılacak…'

Ve herkes biliyor ki bu konuda Türkiye'nin en büyük belediyelerinden gelen önerilere kulak asılmayacak. Çünkü…

DİKTA REJİMLERİ YEREL DEMOKRASİYİ HİÇ SEVMEZ…

Tarihteki ya da günümüzdeki 'dikta rejimi/ diktatörlük' diye tanımlanan yönetim sistemleri incelendiğinde görülür ki, ortak özelliklerinin başında 'demokrasiye karşı olmaları' vardır. Özellikle kendilerine gölge edecek yerel demokrasileri hiç sevmezler…

Gerek tarihin çöplüğüne atılmış Hitler, Mussolini, Franco, Salazar, Saddam, Kaddafi gibi diktatörlere, gerekse günümüzde 'kerameti kendinden menkul' bazı 'sözde dünya liderlerine' baktığımızda, çok derin 'demokrasi fobisi' taşıdıkları görülür…

Günümüzde, 'demokrasi yağmurundan kaçarken, terör ve savaş dolusuna yakalan diktatörlükler; çareyi yangınları körüklemekte aramaktadırlar…'

Dünyadaki 'Tek kişi diktası yanlıları' fıtratlarında yatan özellikler nedeniyle; böylesi yangınlı/ dumanlı havaların kendileri için çok önemli vurgun fırsatları yarattığını biliyorlar…

Çünkü tüm diktatörlüklerin yaşam kaynağı, yangın ortamlarında oluşturulan 'örgütlü cehalet'tir… Onun için yangınların üzerine sürekli 'petrol ve gaz döküyorlar…'

Ülkemizde zaten uzun yıllardır 'terör, savaş, ekonomi, sağlık, eğitim alanlarında içten içe süren yangınlar'; küresel salgın döneminde iyice harlandı. Harlanan yangın belediyeleri de tehdit ediyor…

Bilim ve demokrasi verileri bu yangınların temel nedeninin, özellikle son beş yılda ülkemizin tepesinde iyice çöreklenen 'Tek Kişi Sisteminden kaynaklandığını ortaya koyuyor…'

ESKİŞEHİR ÖRNEĞİ KORUNMALI VE GELİŞTİRİLMELİ…

Bilindiği gibi Eskişehir, son yirmi yılda çağdaş belediyecilik konusunda Türkiye'ye ve hatta dünyaya örnek oldu.

Bugün Türkiye'de 'Çağdaş belediyecilik' ya da 'Sosyal demokrat belediyecilik' denilince akla öncelikle ESKİŞEHİR gelmektedir.

Eskişehir'de oluşturulan bu güzelliğin özellikleri, ulusal ve evrensel verilerin/ gözlemlerin ışığında şöyle özetlenebilir:

• Eskişehir'de son yirmi yılda belediyecilik bilim, demokrasi ve sanat değerlerine uygun olarak yürütülmektedir.

• Eskişehir örneği; etnik, dinsel, yöresel yaklaşımlara değil; 'demokratik değerlere dayalı geniş tabanlı bir birlikteliktir.'

• Eskişehir'de belediyelerin yönetim ve yatırım işleri ( RTE/ AKP/ MHP bloğunun partizan tutumlarına rağmen) partizanlıktan uzak bir biçimde yürütülmektedir.

• Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz BÜYÜKERŞEN, Eskişehir birliğinin çok önemli bileşkesidir.

• Eskişehir Örneğinin başarısında, Büyükşehir Belediyesi ile çoğunlukla uyum içinde çalışan Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet ATAÇ ve Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım KURT'un da önemli payları vardır.

Ve Eskişehir'deki bu başarının temelinde (kişilerin de üstünde); 'Bilimin doğruluğu, demokrasinin iyiliği, sanatın güzelliği sentezi…' yatmaktadır.

Bu sentezin omurgasında, 'Belediyelerin partizanca tutumlardan arındırılarak halkla bütünleşmesi…' gerçeğinin yattığı ve öncelikle belediyeler bünyesinde yürütülen tüm iş ve işlemlerin liyakat ve kalite ilkeleriyle yürütülerek 'partizanlığa bulaştırılmaması' olduğu unutulmamalıdır.
Çünkü tıpkı 'Partizan cumhurbaşkanının duyarlı yurttaşları rahatsız etmesi' gibi, 'Partizan belediye başkanı tutumları da rahatsızlık vericidir…'

Sağlıkla, sevgiyle, dostlukla ve duyarlılıkla…