Kimse hayatında senin kadar saydam olmadığı için sevginden şüpheye kapılıyorlar, bu yüzden sevginden akıttığın kanla seni baş başa bırakıp bu oyunlardan haberi olan başkalarına gidiyor ve bu kanlı oyunlarını onlarla devam ettirmek istiyorlardı…

Yaşadığım ilişkilerin sonu hep böyle olmuştu… Karşına çıkan, etkilendiğin, sevmek için çaba harcadığın insanlar o büyük yalnızlığını sana bir kez daha hatırlatmaktan başka bir şey yapmamışlardı…

***

O büyük yalnızlığı iyi bilirim ben… Bir sevilip iki bıçaklandığımda onun nasıl da onarılmaz bir şekilde ve daha da derinleştiğini… Bu yalnızlık giderek benim kişiliğimin ayrılmaz bir parçası oldu. Ve bir süre sonra kimsenin, ama kimsenin bu yalnızlığımı onarıp giderecek oluşuna inancım kalmadı… Bu inançsızlık beni giderek hastalıklı biri yaptı… Artık mutluluklardan, kavuşmalardan değil, acıdan zevk alır hale gelmiştim… Aslında ben de senin gibiydim. Bende etkilendiğim, sevmek için çaba harcadığım insanların önünde senin gibi coşkulu bir telaşla soyunuyor, ama soyunurken onun soyunmadığını bilerek yapıyordum bunu… Beni ne zaman bıçaklayacak, ne zaman terk edecek, diye bekleyerek soyunuyordum… Ve sonunda beklediğim gibi oluyordu… Bıçaklanıyordum, ama tıpkı senin karşına çıkanların yaşadığı gibi bu terk ediş, bu başarı onlara yeterince zafer duygusu veremiyordu… Onlara böyle davrandığım için senin sevgine nasıl güveniyorlarsa, benim de sevgime güveniyorlar, hatta bu denli cesurca soyunduğum için benden kuşkulanıyor, dahası içten içe küçümsüyorlardı beni… Bu küçümseyiş onlara bağlanmamdan korkmalarına bile neden oluyordu… Oysa bağlandığım onlar değildi ki, ben sevgimden akan kana, bu kan akarken çektiğim acıya bağlanıyordum…

***

Bir süre sonra kendi acıma tiryaki bile olmuştum… Sonunun ne olacağını bile bile ilişkisiz yapamıyordum… Ne yaparsam yapayım terk edileceğimi ve en çıplak kaldığım bir anda bıçaklanacağımdan neredeyse emin olduğum için bu ilişkiden sonra sevebileceğim kişileri hayatımın bir yerinde hep saklı tutar, ama bu saklı tutuşta küçük de olsa bir umudun beni gizliden gizliye heyecanlandırdığını hissederdim… Er ya da geç bir gün benim gibi birini bulacak oluşumun umuduydu bu… Ama çok çocuksu ve unutkan bir umuttu bu. Çocuksu ve unutkandı, çünkü bu umut kişiliğimin geriye dönüşsüz bir şekilde biçimlendiğini bilmezlikten geliyordu… Ben artık benimle aynı anda soyunan birine değil, beni en çıplak kaldığım anda bıçaklayan insanlara tutkuyla bağlanır, onları arzular hale gelmiştim… Artık aşk benim için ruhsal bir bütünleşme değil, incitilip yaralandığım anda kalbimden akan kana vurulmak, bu kanın akışı sırasında hissettiğim acıya sarılmak olmuştu… Hoş, zaten gizli bir umutla hayatımın bir yerinde bir gün sevebilirim düşüncesiyle sakladığım insanları yeni acılar tatmak için aramaya kalktığımda orada olmadıklarını, bilmediğim yerlerde bildiğim insanlarla kanlı oyunlarına çoktan başlamış olduklarını geç de olsa anlıyordum…