Bir düzeltmeyle başlayalım yazıya…
Geçtiğimiz günlerde bu köşede, 'Stadyumun Bize Öğrettikleri' başlıklı bir yazı yayınlandı…
O yazıda,
Eskişehirspor Kulübü Başkanı Mustafa Akgören'in, yeni stattaki çökme ile ilgili görüşlerini dile getirdiği açıklamanın Esgündem26'ya ait olduğunu yazmıştık…
Yanlışmış…
Doğrusu,
Akgören o açıklamayı Sonhaber Gazetesi'nden Aytaç Ersoy'a yapmış…
Şimdi bugünkü yazıya geçelim…
***
Bugünkü yazı aslında tam 17 yıl öncesine ait...
2003 yılında İstikbal gazetesindeyken yazdığım bir yazı…
Yazının ilginç olan kısmı,
Eskişehir'de yaşanan değişim ve gelişim ivmesinin ilk dönemleri olması ve bugünlerin o günlerde nasıl göründüğüne ilişkin bir projeksiyon içeriyor olması…
İşte o yazı…
***
'Her insan içinde yaşadığı şehirle birlikte doğar...
Birlikte büyür, birlikte yaşar…
Nasıl her insan ölünce dünya da ölürse,
Nasıl her insan ölünce zaman da ölürse…
Öncesi ve sonrası olmayan bir zaman diliminde yaşayıp gördüğümüz her şey o kentin içindedir…
Bir kentin sahip oldukları, olamadıkları, başardıkları, başaramadıkları biraz da bizim hayatımızın görüntüleridir…
O yüzdendir ki, kentle kentli arasındaki ilişki bir aşka benzer çoğu zaman…
Şair demiş ya hani;
'İnsan yaşadığı yere benzer…'
Hepimizin hikayesi, Eskişehir'in hikayesinden başka nedir ki…
***
Eskişehir 700 bine yaklaşın nüfusu, sanayisi, sosyal ve kültürel yapısı, üniversiteleri ve yakaladığı çıkış ivmesiyle ülkenin 'göz alıcı' kentlerinden biri olma yolunda hızla ilerliyor…
Yine de şehrin yerleşmiş düzeninden, yerleşmiş rant dağılımından kopmak istemeyenlerin ciddi muhalefetine karşın Eskişehir 'büyük bir dönüşümün eşiğinde…'
Kent içinde yaratılan değişim hızla, insanların önce gözüne, sonra beynine, sonra da yüreğine kazınıyor…
Değişimi seven ve dönüşüme yönelen bu rüzgar, Eskişehir'i önümüzdeki yıllarda başka türlü bir kent yapar mı acaba?
Ya da bu rüzgar, her şeyi olduğundan çok farklı hale getirip şehri tanınmayacak bir hale getirebilir mi?
İnsanların gelişmeye olan inançları denetimden çıkıp, Eskişehir'i bir cennet olma rüyasından çıkarıp bir cehennem olma karabasanına iteler mi?
Tüm bu olasılıklar, şehrin kendisini dizginlemesini, kararlı ama ağır adımlarla ilerlemesi gerekliliğini hep gündemde tutacaktır kuşkusuz…
***
Her ne kadar gizil güçler (!) tarafından engellenmeye çalışılsa da, Eskişehir, kontrollü gelişen sanayisi, ağır ama emin adımlarla gelişen kentsel dokusu, tarihinin hiçbir döneminde ödün vermediği sosyal dokusu ve davranış biçimiyle Türkiye'de 'başka türlü bir şehir' olma özelliğini koruyacak ve sürdürecektir…
Bunun adı, belki Avrupa kenti olmaktır…
Belki başka bir şey…
Bunun bir önemi yok…
Önemli olan, bizimle doğan ve bizimle birlikte tüm dünya gibi kendisi de ölecek olan bu şehrin, -bizden önce olduğu gibi bizden sonra da yaşayacaktır kuşkusuz, ama bizim için değil- içinde yaratılan ve yaşatılan küçük güzelliklerin, çiçek tarhlarının bile 'bizim hayatlarımıza özel' şeyler olduğunu unutmamaktır…
Evet, bir kenti sevmek biraz da bir kadını sevmeye benzer…
Bir aşktır…
Bir tutkudur…
***
Galiba bir kenti böyle sevebilmeyi denemek ve kentin ona sağlayacağımız katkıları küçümsemeden kabullendiğini görmek bizi, hep 'mutlu bir Eskişehirli' yapacak…