Yetmişli yıllardaki ambargoda öz yatırımlara dönüldüğü için doğmuştu en önemli şirketlerimizden olan Aselsan.
Bu kez inanmıştım gerçekten. Zorluk çekecektik ama kriz bizim 'yerli ve milli otomobil' sanayimizi yaratır umudundaydım.
Nerdeeee!
***
Tosbağa modeliyle ünlü otomobil şirketinin ülkemize yapacağı yatırım için iller yarışırken, yerel yöneticiler 'bize gel' türküleri çığırırken, sonunda Manisa'da karar kılındı.
Bir şirketin ülkemize 'tırım tırım yatırım'a gelmesi iyi bir haber mi sizce?
Biraz da madalyonun öbür yüzüne de bakmak gerekmez mi?
Sonuçta adamlar 'yatırmaya' geliyorlar işte!
***
Kabul edelim ki, ülkenin sıcak paraya ihtiyacı var ve iktidar yabancı yatırımcı çekmek için elinden geleni yapıyor.
Peki, yabancı yatırımcıların Türkiye'ye ilgisinin artması Türkiye ekonomisinin iyi yolda gittiğinin işareti midir? Yoksa tam tersine Türkiye'nin kendi insanının geçimini ve refahını sağlayacak kendine özgü bir ekonomisinin olmadığının bir ifadesi midir?
Siz yabancı sermeyenin İngiltere'ye ilgisinin arttığını söyleyen bir İngiliz gördünüz mü? Aynı şeyi kendi ülkesi için söyleyen bir Alman, bir Fransız, bir Japon, bir Amerikalı gördünüz mü?
Onların derdi, kendi ülkelerine gelir getirecek sermaye yatırımı yapabilecekleri ucuz yabancı ülkeler bulmak. Bunu yaparken de kendi ülkelerini yabancı sermayeden mümkün olduğunca uzak tutmak.
ABD senatosunun bir Çin şirketine bir Amerikan şirketini 177 milyon dolara satın almasına izin vermeyişi bundandır. ABD'nin AB ürünlerinin gümrük vergisini %15'e yükseltmesi bundandır.
Sermaye yatıracak ülke ararken de kıstasları 'ucuz iş gücü, ucuz hammadde ve güvenli siyasi ortam' bulmak.
***
Bu kıstaslar bizde var mı, bir bakalım:
'Ucuz iş gücü'
Her ne kadar henüz Çin, Hindistan seviyesine düşmediysek de, Allah'ın izniyle seksen sonrasından bu güne kadar iş başına gelen hükümetler sayesinde o seviyeye az kaldı.
'Ucuz hammadde'
Bak bu bakımından dört dörtlük bir ülke sayılırız. Üstelik kaynağı satın alarak ya da uzun süreli kiralayarak doğrudan işletme hakkına sahip olabiliyorlar. Yatırımcı için daha cazip gelense istedikleri hammaddeyi bizden çok ucuza (yurt dışına sattığımız hammaddenin ortalama kilogram fiyatı 1,4 dolar) satın alıp istedikleri yerde teslim alabiliyor olmaları.
'Güvenli siyasi ortam'
İçerideki arkaik demokrasiden ziyade uluslararası kısmına bakıyor adamlar. İşte en büyük sorun burada. Rusya ile ABD arasında pingpong topu gibi gidiş gelişler, Suriye, Kıbrıs, Ege Adaları, Akdeniz doğal gazı, terör ve siyaseten kayyum atamaları adamları biraz ürkütüyor.
Ürkerek de olsa geleceklerdir, hele hele ilk iki sorunu yoluna koyarsak…!
Yani saat başı ücret seviyesini Çin seviyesine düşürürsek özellikle AB sermayesinin yönünü bize çevirmesinden başka çarelerinin olmadığını göreceğiz.
Bizim bundan çıkarımız, kendi yurdumuzda yabancılar için çok ucuza da olsa çalışıp işsiz kalmamak olacak.
İnşallah büyük büyük yatırırlar (!) da kimse işsiz kalmaz!
***
Churcill, 'bir odaya iki ekonomist girerse iki farklı fikir duyarsınız' demiş zamanında.
Siyasiler böyle boş yere kavga edince, ekonomide ahkam kesmek vatandaşa kalıyor. Hasbelkader ekonomiyle ilgili dost sohbetlerinden bizde oluşan algı bu cihette,
Katılsanız da, katılmasanız da…
***
Parasızlık Temel, Dursun ve İdris'in canına tak eder. Bir taraftan işsizlik var; bir taraftan ekonomi ve enflasyonu bir kenara bırakan siyasiler devamlı kavga ederek geleceği kapkara bir siyasi ortam inşa ediyorlar. Bunlar da oturur geleceğimizi; yani ekonomi, işsizlik nasıl çözülür onu tartışırlar.
İdris söz alır:
'Uşaklar ben en hızlı kalkunmanun yolini buldum. Bi uçak filosu yolliyalum. New York'i bombaliyalum. Sora da Amerika bize atom atar. Teslim oluruk. Sora da Japonya gibi çikaruk ortaya, aha zengin oldun.'
Dursun atılır:
'Ula daha kolayi varken öyle niye edeyruk. En iyisi Amerika'ya savaş ilan edelum. Beşinci Filo oriya çıkarma yapar. Savaşı kaybederuk. Ardından Almanya gibi ortaya çikaruk, aha zenginsun.'
Sonunda Temel atılır:
'Ula uşaklar ya savaşi biz kazanursak, oni hiç hesap etmedunuz...!'