Salgın günlerinde; hayatımızın örgüsü, bize sunulan 'dokusu ve rengi endişeden ibaret iplikler'le dokunmakta ne yazık ki!
Her türlü hurafeye açık sosyal medya da bunun tetikleyicisi sanki. Ben de son birkaç yazımda bu 'çile'ye iplik katmış gibi hissediyorum.
Bu nedenle, bugün salgını bir köşeye bırakıp okuduğum bir kitapla ilgili yorumumu paylaşmak istedim sizlerle.
***
'…beden her zaman tektir, içinde barındırdığı ruhlar iki ya da beş değil, sayılamayacak kadar çoktur; insan yüz zardan oluşmuş bir soğana, pek çok iplikten dokunmuş kumaşa benzer.' (s.57)
***
Sıra dışı bir yaşam öyküsü.
Başlı başına bir insan tecrübesi, bir delilik abidesi…
Kalabalıklar içindeki yalnızlığın, toplumun inşa ettiği değer yargılarına karşı sessiz bir haykırışı, bir protestosu;
Kent içinde bir 'ada yaşamı' (!) sürdüren kahramanın düş kırıklıklarıyla örgülenmiş, hayat ile ölüm arasında gidip gelirken ayakta kalma çabasıdır anlatılan.
Hem herkesin, hem de hiç kimsenin yaşamının kitabıdır 'Bozkırkurdu'.
***
Kurgu oldukça basit ama sarsıcı nitelikte…
Kahramanını sürü halinde değil, yalnız başına/kendisiyle doğal bir yaşamı tercih eden bozkır kurduyla özdeşleştirmiş 'Hermann Hesse.'
Ana karakter Harry'nin; biri insan, biri hayvan (bozkırkurdu) kimliği olmak üzere çifte kişiliği üzerine kurgulanmış.
İnsan olarak dizginlenmiş bir dünyadayken, kurt olarak içgüdülerinin ve özgür bir vahşiliğin emrine amade bir dünyada var olma arzusuyla yaşıyor.
Kahramanımız; meziyetleri burjuvaziyle ilgili olmasına rağmen, ruhu varoşların kenarlarında gezindiğinden, benliğini parçalayıp kendini sosyal sınıfların dışında bir yerde konumlandırıyor; roman boyunca 'kurt ve insan - içgüdü ve akıl ayrımı'nın dalgaları arasında sürükleniyor.
***
Kendini Mozart ve Goethe gibi ölümsüz sanatçılarla özdeşleştirmeye çalışan, içinde büyüdüğü ve halen yer aldığı burjuvaziden nefret eden ama bir türlü de kopamayan, çelişkiler içinde yaşayan kahramanın iç dünyasında,
Kitabın temasını oluşturan duyguların sık sık kesiştiği görülür.
Tema olarak da yalnızlık, parçalanmışlık, ikiyüzlülük, kişilik sakatlanması ve intihar dürtüsü gibi insanın iç dünyasının gizli dosyalarında saklı duygulara dayandırılmış.
Kurgunun nasıl ilerleyeceğini ve nasıl sonlanacağını kestirmek oldukça güç. Okurken bazı karakterlerin varlığı bile sorgulanabilir özellikte.
***
Kitapta üç farklı anlatıcı var.
Birincisi Harry'nin bıraktığı müsveddeleri anlatan ev sahibesinin yeğeni.
İkincisi çift kişilik kuruntusuyla boğuşan Harry'nin kendisi.
Üçüncüsü de 'Bozkırkurdu İncelemesi'ni eline tutuşturan esrarengiz adam.
Okurken cümlelerin altına/arasına sıkıştırılan felsefeyi anlayabilmek için kaç defa geri dönüşler yaptığımı sayamadım.
Bu nedenle Bozkırkurdu'nu okumak ve anlamak, okur için en hafif tabiriyle bir ayrıcalıktır.
Okuduğum en zor kitaplardan biriydi doğrusu.
Aslında dili sade ve anlaşılır. Uzun cümleleri Türkçeye böylesine uyumlu ve anlamlı sunan çevirmeni de kutlamak gerekir.
***
Bozkırkurdu insana, kendisiyle yaptığı yolculukta kaçtığı şeylerin, asıl yaklaşması ve aşması gereken gerçekler olduğunu gösteriyor.
Daha fazla uzatmadan herkesi Hermann Hesse'nin akıcı diliyle oluşturduğu anlatım lezzetine ve zihinsel dünyasına davet ediyorum.
***
'En mutsuz yaşamda bile yıldızın parladığı anlar, kum ve çakıl taşları arasında küçük çiçeklerin açtığı anlar vardır.' (s.42)