Acaba kahve ve çay tiryakilerinin kişilik özelliklerinde farklılık var mıdır? Kahve tiryakileri ile mi hoş sohbet edilir, yoksa çay sevenler ile mi daha iyi vakit geçirilir. Kahve karşılıksız ve beklentisiz içilmiyor galiba. Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı var diye boşuna dememişler.
Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı varmış. Bu çaya haksızlık değil mi?
Bir arkadaşınız, bir dostunuz bir tanıdığınız bu akşam size kahve içmeye geleceğiz dediğinde hane halkı birbirinin yüzüne bakmaya başlar. Merak ve endişe kaplar birden yüz ifadelerini. Bazen de kahve içmenin keyfi bir başka oluyor tabi ki sevdiklerinizle. Bazen birlikteliği uzatmak için içiliyor kahve. Tam hadi kalkalım diyorsunuz, bir de kahve içelim teklifi geliyor zamanı uzatmak için.
Bir arkadaşıma sordum. Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı var derler, peki bir bardak çayın ne kadar hatırı var diye. Hiç düşünmeden cevap verdi. Sonsuz. Çok şaşırdım hiç beklediğim bir cevap değildi. O gün bana çayla ilgili ders verdi.
Kahve muhabbete başlarken içilir ama çay ile koyu muhabbete geçilir; belki saygı ve bazı dostluklar kahve ile başlar, kahve ile devam eder, ama çayda sevgiyi, heyecanı, aşkı başlatır, en derindeki duyguları açığa çıkarır ve paylaşmayı öğretir dedi. Sanıyorum bunları söylerken çay içiyordu.
Bazen çayı soğutmayalım deriz. Demek istediğimiz birlikte çay içme zamanımızın geldiğidir. Çay özlemdir, çay özgürlüktür, çay yaratıcılıktır. İnsan ancak çay içerken kendisi olabiliyor. Ne güzel bir şey seninle çay içmeyi özledim, senin çayını özledim diyebileceğimiz birisinin olması.
Antalya'da çayınız bittiği zaman bir daha içer misin, doldurayım mı diye sorulmaz. Çay katayım denir, dışardan gelenler yadırgasa da. Bazen çay sevenler için her yerde güzel çay bulmak kolay değildir. Çay tiryakisi olmayanın çayı içilmez. Birinci bardağı içersiniz ikincide biraz demli olsun dersiniz, rengi birazcık daha koyulaşır, ama yine gerçek çay olmaz. Bir de çay hiç bitmez. Bazıları da vardır ki çayın hakkını verir. Evinde çay içmeyenler bile sizin çayınız çok güzel oluyor deyip 3-5 bardak çay içer.
Eskişehir'de ilk Milli Eğitim Müdürlüğüne başladığım zaman gelen misafirlerimize sorardık 'ne içersiniz' diye. Aslında çaydan başka bir seçenek de yoktu. Kimse de başka bir tercih kullanmıyordu sanki biliyormuş gibi. Sonradan çeşitlendi içecek ve ikramlarımız ama ben yine hep çay içmeye devam ettim. Çaya haksızlık etmeyeyim diye.
Bazen çay hüzündür. Muhabbeti başlatan, sevgiyi, heyecanı doruğa çıkararak aşka dönüştüren çay birden ayrılıkların da ortak içeceği oluveriyor. Sanki bir daha içeceğimiz çaylar anlamını yitirecek gibi bir çay söyleriz, bir daha, bir daha, bir daha. Bu durumda bile çay görevini eksiksiz yapar. Hüzünden mutluluk çıkarır. Ayrılıktan yeni özgürlüklere yolculuk başlatır. Karamsarlığı umuda, heyecana coşkuya dönüştürür. Yeni bir yol ayrımında bile herkesin arkasına bakmadan ilerlemesini sağlar. Yeni çıkılan yolculuğun ilk durağı yine bir çay molası olur. Yeter ki hoşça kal çay, hoşça kal umut, hoşça kal heyecan, hoşça kal sevgi demeyelim. Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı var derken çaya haksızlık etmeyelim.