Türkiye'de açlık sınırı 4 bin 250 TL, yoksulluk sınırı ise 13 bin 843 lira. Türk-İş'in hesapladığı açlık sınırının kapsamına gıda harcaması ile birlikte, giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamaları giriyor. Açlık sınırı ise dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarını kapsıyor.
Bu rakamlara göre Türkiye'de çalışanların büyük çoğunluğu yapılan son zamlara karşın yoksulluk sınırının altında kaldı. Çalışanların yarısından fazlası ise açlık sınırında yaşıyor.
Bu rakamlar bu kadar açık iken artık güven noktasında ciddi sorunlar yaşayan TÜİK ne yapıyor? Veri açıklıyor!! Kime göre kiminle? Anladığımız kadarı ile siyasi iktidarın ne duymak ne görmek istediğine göre açıklamalar yapıyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), mart ayı enflasyon rakamlarını açıkladı. Yıllık resmi tüketici enflasyonu yüzde 61,14 ile 20 yılın zirvesini yeniledi.
Tüketici fiyatları endeksinde (TÜFE) 2022 yılı Mart ayında bir önceki aya göre yüzde 5,46, bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 22,81, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 61,14 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 29,88 artış gerçekleşti.
Yadsınamaz bir gerçek var ki son aylarda ekonomide yaşanan olumsuzluklara paralel olarak ülke vatandaşı biraz daha fakirleşti. Artık ekonomide içsel kavgalardan bile bahs edilemez bir durum var. Çünkü her şey tek bir noktaya bağlanıp karar alma mekanizmaları işlememeye başladı. Korkmamız gereken önümüzde daha kötü günlerin yaklaştığıdır. Ülkemiz ekonomisi ortadadır. Teori başka, pratik başka bir şeydir. Bunları birleştirebilirseniz başarı gelir. Ancak bu birleşmenin çok uzağına düştük. İşsizlik Sigortası'nda birikmiş kamu fonlarını kullanarak kamunun borçlanma ihtiyacını azaltma, dolayısıyla faizlerin yükselişini frenleme, 'düşük faiz' ya da 'yükselmeyen faiz' beklentisi şeklinde yapılan hareketler bir önlem olmadı. Ekonominin genelinde bu formülü de etkisiz kılacak büyük bir çalkantı yaşandığını artık görmemek imkansız. Türbülans ile birlikte kırılıp dökülmeler arttıkça siyasi kavgada büyüyecek gibi. Bununla birlikte seçim düzlemine nasıl girileceği ise ayrıca merak konusu. Evet gerçekten de ekonomi tıkırında diyenlere karşı nasıl bir yola gireceğimizi sormak gerekiyor.
Resmî rakamlara göre dayanma sınırlarını aşan işsizlik oranlarını düşürecek istihdam programı var mı? Yok!Temel tüketim mallarından alınan KDV yi düşürecek, kamuda çalışanların ücretlerini artıracak kaynak var mı? Yok!
Herkese eşit, ulaşılabilir ve ücretsiz sağlık hakkı için planlamalar var mı? Yok! Eğitimde özel sektöre aktarılan bütçenin kamuya yönlendirilerek ailelerin eğitime ayırdıkları bütçeyi düşürme yönünde bir plan var mı ? O da Yok.
Tüm bunların tersine yıllar içinde yavaş yavaş yok edilen sosyal devlet politikalarının destekleyen herşey var. Özel sektörden mal ve hizmet alımlarını sürekli artıracak, kamusal sağlık eğitim hizmetleri için harcanması gereken kaynakların önemli bir bölümünü ilaç tekellerine, özel eğitim kuruluşlarına aktaracak, halkın vergilendirme sisteminde düzeltme olacağı yerde dar gelirlilerin yükünü arttıracak, döviz artışı nedeniyle tüketim maddelerine gelecek zammı karşılayamayacak, askeri ve güvenlik harcamalarının belirgin bir şekilde arttıracak, asgari ücretliler başta olmak üzere, işçilerin ve kamu emekçilerinin en temel ekonomik taleplerinin göz ardı edildiği ve reel ücret artışlarında hiçbir getirisi olmayan bir bütçe planlaması var. Bu kadar sorun ve sıkıntının iç içe geçtiği, siyasi arenada yapılan yanlışların ekonomiye olumsuz bir biçimde direk yansıdığı bu ortamda geminin taraflı bir şekilde yürüyemeyeceğini daha net anlarız. Her şeyi güllük gülistanlık göstermek marifet değil. İşimiz zorlaşıyor!..
Yürütülmeye çalışılan sistem bugün gelip tıkanmış durumda. Doların bugün geldiği nokta ortada! Dolar halen halkımızın farkında olmadığı biçimde ülke borcunu arttırıp insanların alım gücünü her geçen gün düşürüyor. Asgari ücretin başına gelen,tüm mavi ve beyaz yakalı ücretlilerin başına geldi son yükselişi ile beraber dolar bazında asgari ücret tarihi noktalara gerilemiş durumda. İnanılmaz bir durum ve kötü olanı işsizlikle birlikte bu durumun daha da kötüleşeceğinin ortada oluşu.
Dış kaynak girişi olmadan da tekrar istikrarlı bir büyüme dönemi yakalanması artık hayal! Ekonomik olarak çözüm sıkıntısı yaşarken bir de siyaseten sürekli gerilimi tırmandırmak, Tek adam sisteminde ısrar etmek hepimizi her geçen gün daha büyük bir çıkmaza sürüklüyor.
Her geçen gün işimiz zorlaşıyor ama bizi yönetenler halkımıza, sanki hiçbir sorun yokmuş gibi büyük bir yoksullaşma yaşanmamış gibi hala cambaza bak cambaza demeye devam ediyor!.. Ekonomik gerçeğimizi bilip 'Batı bize operasyon çekiyor demenin' bir anlamı olmadığı da ortada. Ayrıca ekonomik verileri bu olan tablodan zorlanan bir ekonominin çıkması gayet doğal değil mi? İşte bu nedenlerle Ekonomik gerçeği damarlarında yaşayan ekonomi piyasası artık başka şeyler söylemeye başladı. Sanki onlarda kaçınılmaz sonu görüyorlar gibi! Dolar kurunun yükselmesinin nedeni ne olur ise olsun, ülkemizde Türk Lirasının değer kaybetmesi ve bunun sonucu olarak ta enflasyonun yükselmesi, iğneden ipliğe her şeye zam demektir. Bu yaşananlardan emeği ile geçinenler en ufak bir şekilde sorumlu değillerdir o nedenle çıkar yolu daha fazla vergi, daha düşük ücret politikaları ile emekçiye yüklemek büyük bir hata olacaktır. Şayet bu krizde ülkenin her zaman yükünü çeken emekçiler korunmak isteniyorsa çıkar yol, zaman kaybetmeden alım gücünü arttırmak yoksulluğu önleyecek sosyal devlet politikalarını hayata geçirmek olacaktır.