Herkes, 'dava' kelimesine ulvi bir anlam katmaya çalışır.
Bazıları kavrama yakın bir anlam taşısa da; bazıları kişisel yaşam amacını, yapmak istediklerini, ilkelerini, karakter özelliklerini davaya eşitler; kendi özeline ve günceline 'dava' elbisesini giydirmeye çalışır. İnsan yaşamının, yaşam mücadelesinin parçaları ve türlü aşamaları hep dava konusu olarak kabul edilir.
Olaya, günlük yaşam meşgalelerini ve uğraşlarını 'dava' diye adlandıranlar açısından bakıldığında;
Bunların basit birer 'tutku', belki biraz abartarak ateşli bir 'tarafgirlik'ten öteye geçmediği görülür.
***
Anlaşıldığı üzere bahsettiklerimiz; tutkulu ve ateşli taraftarlıktan yana olan, tuttukları, sevdikleri tek objeyi ilahlaştırıp kendi boyunlarında etiket olarak taşıyanlar için geçerlidir.
Bu tip insanlara her yerde rastlamak mümkün.
Toplum yanlış bir algıyla bunları 'dik duruşlu, inatçı, dediği dedik insan' gibi daha sempatik (!) ifadelerle tanımlasa da;
Aslında etiketledikleri objeyi göğüslerini siper edercesine savunduklarından dolayı basit zevksel, düşünsel, güncel bir tercihi 'dava'ya dönüştüren fanatiklerdir.
Dikkatli incelenince her savunu cümlesi biraz 'snobizm' kokar.
Öyle ki, 'dava adına mücadele' adını verdikleri tercihlerini birer takıntı haline getirince,
Karşısındakilerin dudaklarında tebessüm oluşturan mizahi bir ortam yarattıklarının farkına bile varmazlar.
***
Böylesi tutkulu/iddialı cümleleri çevrenizde çok işitmişsinizdir:
'Krizantemin üstüne çiçek tanımam.'
'Sanatçı dediğin Kıvanç Tatlıtuğ gibi olur.'
'Allah bütün ses özelliklerini Tarkan'ın gırtlağında toplamış. Onun sesinden başkasını dinlemeye tahammül bile edemem.'
Daha birçok alanda, birçok örnek vermek mümkün.
Onlara göre, başka sanatçıların şarkılarının çalındığı bir kafe kötü mekanlardır. Sevdiği çiçeğin olmadığı buket, kötü bir bukettir. Taptığı sanatçının olmadığı diziyi/filmi izleyen ve sevenler bu işlerden hiç anlamayan andavallı insanlardır.
Verdiğim bu örneklerde biraz ironi yapayım istedim. Siz, siyasilerin her gün medyadaki sözlerinden alıntı yapıp yerine daha ciddi (!) konuları koyabilirsiniz.
***
Her konuyu 'dava' olarak ele alıp 'dava adına' konuşanlar ne kadar itici olduklarının, yalnızlaştıklarının, sadece kendileri gibi düşünen insanlar arasında yer edinebildiklerinin farkında olmayan insanlardır.
Tutkuyla garip bir 'tek'liğe bağlanan bu zihniyet sahipleri değişik alanlarda, yüzlerce/binlerce seçeneğin farkında olamayacak ve yaşamdan gerçekten almaları gereken hazzı hiçbir zaman alamayacaklardır.
Oysa bağlandıkları tek seçeneğin dışındaki yaşamın seçenek armonisinin varlığını anlayabilseler,
Çeşitlilikten oluşan mozaik bir görsel/işitsel yaşamın verebileceği hazları algılayabilseler,
Diğer seçeneklerin de her birinin değerini anlamaya çalışsalar,
Kutsiyet bahşettikleri ve kilitlendikleri seçeneğin dışında da tercihlerinin olabileceğini, en azından tercihleri farklı olan insanlarla gayet düzgün ve barışçı iletişim içinde yaşayabileceklerini de anlayacaklardır.
***
'Dava için mücadele' kavramını ülkemin en büyük yöneticisinden tırtıkladığımı söylememe gerek var mı, bilmiyorum.
Zatıalilerine göre (istediği kadar ilkesiz olsa da, değişkenlik gösterse ve tam tersine eğrilse de) kendi düşüncesi, kendi seçmeni, kendi (yandaş) çevresi, kendi inandıkları, kendi okulu, kendi beğenileri, (hatta kendi çıkarları)…
Hep bir 'dava' konusudur.(!)
Anlamlı 'dava' kelimesi her alana malzeme yapılarak değerinden o kadar yontuldu ki, ne yazık ki insanlar gerçekten 'dava' olmayı hak eden birçok konuya şüpheyle bakmaya, uzak durmaya başladı.
Ancak amacı 'atı alıp Üsküdar'ı geçmek' olanların toplumdaki bu çekingenliğin farkında olması mümkün değil.
Onlar edindikleri samimiyetsiz rolü oynamakla meşguller.