İkinci Konya isyanı ile de ilgili Mustafa Kemal Nutuk'ta şunları söyler ;

'Muhterem efendiler, Anadolu ortasında ortaya çıkan olunan iç isyanların Yunan ordusu karşısında bulunan kuvvetlerimiz ve tertibatımız üzerinde yaptığı olumsuz tesir, düşmanlarca umulan sonuçları vermedi. Müdafaa kuvvetlerimiz üzerinde doğrudan doğruya etkili olarak, cephemizi yıkmaya yönelik harekatla beraber, cepheye yakın mıntıkalarda da ahaliyi isyan ettirmek, düşmanların önem verdikleri bir mesele idi. Zeynel Abidin Partisi'nin Konya ve havalisinde ortaya çıkmasına sebep olduğu isyankar harekat, nihayet 1920 senesi Teşrin-i Evveli sonlarında ortaya çıktı. Delibaş namında bir eşkıya 500 kadar asker firarisini başına topladı. 2-3 Teşrin-i Evvel 1920 gecesi Çumra'yı bastı. 3 Teşrin-i Evvel sabahı da Konya'yı işgal ve hükümete vaziyet etti. Konya valisi bulunan Haydar Bey ve kumandan Avni Bey (Mebus Avni Paşa'dır) Konya'da mevcut az miktarda asker ve jandarma ile Alaeddin Tepesi'nde isyancılara karşı üstün bir kahramanlıkla müdafaada bulundular. Fakat isyancıların sayılarının artarak her taraftan kuşatması karşılığında karşı isyancıların eline düştüler. Aynı günlerde Beyşehir ve Akşehir kazalarında da, görevli bulunan askeri heyetlerimizin, oralardaki isyancılar tarafından vazife yapmalarına izin verilmedi. Ilgın kazasının Çekil karyesi civarında toplanan 300 kadar isyancı da, nasihat için giden heyete ateş etti, Konya Güneyinde Karaman kazasında da, asiler toplanmaya başladı. Sultaniye, asiler eline düştü. Efendiler, bu isyan hareketlerine karşı, Afyon Karahisar'dan ve Kütahya'dan sevk ettiğimiz Derviş Bey (Kolordu Kumandanı Derviş Paşa'dır) kumandasında kuvvetler Konya Kuzeyinde, Meydan istasyonu civarında isyancılarla temas etti. Ankara'dan da, bir süvari alayı ve bir cebel topu ile o zaman Dahiliye Vekili bulunan Refet Bey kumandasında sevk olunan kuvvet, Meydan istasyonundan ilerleyen Derviş Bey kuvvetiyle birleşti. Adana Cephesi'nden de bir kuvvet Karaman'a gönderildi. Konya üzerine hareket eden kuvvetler, isyanlarla ile birkaç çatışmadan sonra 6 Teşrin-i Evvel 1920 günü Konya'yı isyancılardan kurtardı. Oradan kaçan isyancılar Koçhisar, Akseki ve Bozkır ve Manavgat istikametine doğru gittiler. Diğer bir kısım isyancı da Afyonkarahisar'la Konya arasında, Kadınhan ve Ilgın'ı işgal ettiler. Bu mıntıkaya da Garp Cephesi'nden Kaymakam Osman Bey kumandasında bir kuvvet gönderildi. Osman Bey müfrezesi Ilgın, Kadınhan, Çekil ve Yalvaç'ı elde etti. Güneyden gelen kuvvetimiz Karaman'ı kurtardı. İsyan mıntıkasında, isyancıları cezalandırmayı başaran kuvvetlerimiz Bozkır Seydişehir'i ve Beyşehir'i de isyancılardan temizledi. Her tarafta, isyancı döküntüleri kısmen bize katıldılar, kısmen de Antalya ve Mersin istikametlerine firar ettiler. Delibaş, Mersin mıntıkasında Fransızlara sığındı. Muhterem efendiler, Yeşilordu Teşkilatı'ndan bahsederken, izah etmiştim ki, kuvvet teşkilinde iki ayrı nokta ortaya çıkmaya başlamıştı. Bizim takip ettiğimiz, düzenli ordu teşkili fikrine karşı olarak 'milis' diyebileceğimiz bir nevi teşkilat fikrine, umumi bir cereyan vermeye çalışıyordu. Reşit, Ethem ve Tevfik biraderler, Kütahya civarında, Kuvay-ı Seyyare adı altında ellerinde bulunan kuvvete istinaden, bu cereyanın başında ve hararetli bir surette çalışıyorlardı'.

Anadolu ayaklanmalarında fetvaların ve İstanbul Hükümetinin propagandalarının da etkisi büyük olur. İsyanların büyük bir kısmında din adamlarının parmakları vardır. Bu hareketlere 'CİHAD' adını verenler de olmuştur. Kasabaları işgal eden asiler, bir çok yerde dini törenlerle karşılanmışlardır. Ayaklanmalarda büyük rol oynayan Çerkes, Abhaz, Pomak gibi azınlıkların 'milli' emelleri görülmez. Bunlar, Hilafete ve saltanatın sultasına bağlı 'reaya' ruhlu kişilerdir. Osmanlı Hükümeti yerine Türkiye adının kullanılmasından, Türk Milliyetçiliğinden olabildiğince rahatsızdırlar. Bir Çerkes mebus, meclis kürsüsünde 'Türk' sözünün çok kullanılması üzerine, bu memlekette yalnız Türkler mi var? diye bağırabilmiştir. Kürtler bir yandan büyük Ermenistan kurulmasından korkarlarken, Özerk Kürt Hükümeti kurulacağından da memnundurlar. Kürt Teali Cemiyeti, Paris'te Ermenilerle anlaşmalar yapmakta, bir yandan da Türklerin Ermeniler gibi, Kürtleri de yok edecekleri propagandasını yaymaktadırlar. Halifeyi ve şeriatı isteyenlerin, düşmanla işbirliği yapmalarının nedenlerini bulmak, devrim mücadelesinin üzerinden çok uzun yıllar geçse de zor olacaktır. Yapılan propagandalarla, Yunan ordusunun Halife adına hareket ettiğinin yayılması bir etken olarak gösterilebilir. Ayaklanmaların Batıdaki Yunan ilerlemelerine paralel olduğunu da unutmamak gerekir ki, bunu da hükümet kuvvetlerinin düşmana angaje olduklarına ve zamandan faydalanmak isteğine bağlayabiliriz. Fakat şeriat isteyen asilerin bazı yerlerde Rumlarla işbirliği yapmaları nasıl açıklanabilir. Anadolu'da Türkçe konuşan Rumlar, papazlar tarafından şiddetli zorlamalara rağmen Pontus hareketine katılmamışlar, bu yüzden Rumlar tarafından öldürülenler de olmuştur.

Pontus Hareketi

İç ayaklanmaların bastırılmasından sonra bile, Pontusçu çetelerin faaliyetleri devam etmiştir. Karadeniz'in Doğusunda bir Pontus Hükümeti kurmak için 1904 tarihinde Pontus Cemiyeti kurulur, bunu Merzifon'daki Amerikan Koleji destekler. Birinci Dünya Savaşı'nda konuyu Ruslar, sonra da Müttefikler ele alırlar, Yunan hükümeti ve İstanbul Patriği de hareketi genişletmek için her çareye başvurur.

Pontusçu Rum Çeteleri, daha çok Samsun ilinde zararlı olur, etkileri Tokat'a kadar uzanır. Bu ayrılıkçı çetelerin faaliyetleri Giresun ve Trabzon'da Milli Kuvvetler tarafından söndürülür. Pontus hareketi önce 3. Kolorduyu yerinde bağladığı gibi sonra da bunun için Nurettin Paşa komutasında Amasya'da Merkez Ordusu kurulmasına sebep olur (3 Aralık 1920). Oysaki eski Pontus Krallığı'nın Yunanlılarla hiç bir ilişkisi yoktur. Pontus Krallığı M.Ö. 291 tarihinde kurulmuştur. Halk Yunanlı (Grek) değildir. Yunan dili ve Hıristiyanlığın girmesi ile halk Rumlaşacaktır. Pontus Krallığı hiç bir zaman tam bağımsız olmamış, Fatih zamanında Osmanlı mülküne katılmıştır. Karadeniz dağlarının Güneyinde Türkçeden başka dil bilmeyen Rum köyleri de vardır. Erzincan'dan Niğde'ye kadar olan bölgede bu durum daha çok yoğunlaşır. Bunlar aslında, Bizanslıların Abbasilere karşı sınırı korumak için getirdikleri Hıristiyan Türklerdir. 6 Ağustos 1921 tarihinde TBMM, Anadolu Ortodoks Patrikliği hakkındaki layihayı kabul eder ki, bu istek Rumca bilmeyen Rumlardan gelmiştir. Papa Eftimin'in bu işte büyük rolü olmuştur.

Milli Aşireti Olayı

Olaylar, Milli aşireti ileri gelenlerinden Mahmut, İsmail, Halil, Bahur ve Abdurrahman tarafından başlatılır. Bu kişiler, Güneydeki düşmanlarla gizli ilişki ve bağlantı kurduktan sonra, Siirt'ten Tunceli ve çevresine kadar olan alanda mevcut aşiretlerin başı sıfatıyla zorbalık etmeye ve bütün bu bölgeyi yönetimleri altına almaya kalkmışlardır.

1920 Haziran'ı başında, Fransızların Urfa'yı ikinci kez ele geçirme girişiminde bulundukları sırada, Milli aşireti de Siverek yönünde ilerler. Aşiretin yola getirilmesi ve hareketin bastırılması için, Genelkurmayca 13. Kolordunun 5. Tümeni görevlendirilmiş ve bu tümen bölgedeki milli kuvvetlerimizle de birleştirilerek, asilerin üzerine gönderilir. 18 Haziran günü yapılan çarpışmadan sonra Güneydoğuya (Irak'a) kaçan ayaklanmacılar, buradan yardım alarak 24 Ağustos'ta 2 bini aşkın kişiyle yeniden Viranşehir yönünde ilerlerler. Karşılarına çıkan müfrezeleri yenilgiye uğratarak 26 Ağustos'ta Viranşehir'i işgal ederler. Karakeçili aşiretinden olanları asıp, subayların mallarını yağmaladıkları gibi, hatları keserek Türk birliklerinin haberleşmesini ve öteki birliklerden yardım almasını da engellerler. Bir süre bu bölgeye egemen olurlar. 13. kolordu komutanlığına ordu komutanı yetkisiyle 26 Haziran'da Nihat (Anılmış) Paşa getirilir. Bu kolorduya bağlı 5. Tümenin Siverek, Urfa, Resulayn ve Diyarbekir'de bulunan birlikleri, kimi aşiretlerden de yardım alarak, 7-8 Eylül 1920 gecesi Milli Aşiretini yenilgiye uğratır. Ayaklanmacılar Suriye'ye kaçarlar (Devam Edecek).