Bugün okullar açılıyor.
Bakanlığı, akademisyeni, uzmanı, yöneticisi, tedarikçisi, velisi ve -sistemin en masumu- öğrencisiyle;
Neoliberal kaynaklı sancılarla,
'Bir dokun bin ah işit' ortamında eğitime başlıyorlar.
Yeni öğretim yılında, eğitim camiasının tüm paydaşlarına başarılar diliyorum.
***
Biz, bedendeki 'başarısızlık urları'nı görüp, eğitim sistemini sık sık liyakatsiz ellerde ameliyat masasına yatırırken;
Anbean değişen, gelişen dünya gerçeklerine ayak uydurabilen bir eğitim sistemi oluşturan, başarıları görünür olan ülkeler azınlıkta değil.
Mesela Finlandiya ve Japonya…
***
'Finlandiya'
Sosyal ortamları paylaşabilen, konuşkan, girişken, sağlıklı ve bilinçli bir nesil yetiştirmeyi hedeflemiş.
Günlük 4 saatlik kısa okul süresinde, ödevsiz, sınavsız;
Öğrenciyi merkeze alan; basit bir çerçeve müfredat içinde, tamamen öğrencinin meraklarından oluşan konularla, görerek ve yaşayarak öğrenmelerini sağlayan bir sistem kurmuşlar.
Finlandiya'da öğrenciler kendi mahallelerindeki okullara gidiyor. Servis yok, özel okul yok; çocukları okula götürüp getiren, ders çalıştıran veli yok.
Spor önemli ama takımları yok. Çünkü kültürlerinde rekabet yok; dayanışma var.
Finlandiya bol oyun, bol boş zamanıyla eğitimin rüya ülkesi.
***
'Japonya'
Topluma, düzene saygılı, kolektif amaçları yücelten, disiplinli çalışan, karakterli, ahlaklı, güzel davranışlara sahip bireyler yetiştirmeyi hedeflemiş.
Haftalık 6 gün, yoğun ders saatlerinde zorlu bir öğretimi gerektiren, çocuklara okul dışında (yaz tatili de dahil) da ödevlerden, projelerden başını kaldırtmayan bir sistem kurmuşlar.
Merkeze öğretmeni almışlar. Ortaokulda ezber ve tekrar önemli. Okullarda hizmetli yok. Temizliği öğrenciler yapıyor. Okulların çoğunda yüzme havuzu ve jimnastik salonu var.
Japonya'da eğitim disipline ve sıkı çalışmaya dayanıyor.
***
Öyleyse, nasıl oluyor da eğitim sistemleri ve teknikleri taban tabana zıt bu iki ülke, dünyanın en başarılı öğrencilerini yetiştirebiliyor?
Mutlaka ortak bir şeyleri olmalı!
Bir kere her iki ülke de, bütçelerinin en önemli payını eğitime harcıyor ve bu pay doğrudan sınıfa yansıyor. Her iki ülkede de öğretmenlik hem saygınlık, hem gelir açısından önemli bir meslek.
Bana göre daha önemli bir 'ortak nokta' var:
Her iki ülkeyi oluşturan toplum, kendi içinde aynı değerleri benimsemiş, geleneğine bağlı, ahlaklı, kişiliği oturmuş bireylerden oluşuyor.
***
Eğitim dinamiktir; toplumun ihtiyaçlarına ve çağın gereklerine göre biçimlenmek ister.
Bizde eğitim sistemini biçimlendirmek isteyenler, başarısızlığın altında suçlu olarak hep öğretmeni, müfredatı, yöneticiyi, devleti aradılar.
'Düzeltmek, geliştirmek' gevelemelerinin arkasına sığınıp, kendi dini ve siyasi inançları doğrultusunda,
'Eğitimi hizaya getirme'ye (!) çalıştılar hep.
***
Oysa başarılı bir eğitim sisteminin,
Ortak ve doğru bir bakış açısı yakalamış, evrensel değerleri içselleştirmiş bir toplumun üzerine inşa edilebileceğini düşünemediler.
Öyleyse öncelikle ele alınması gereken, çağdaş bir eğitimin temelinin atılabileceği bir zeminin, 'ortak toplumsal anlayış'ın oluşmasıdır. Yani toplumun eğitimi de önemli.
Sizin anlayacağınız;
'Eğitim sisteminin düzeltilmesi ve geliştirilmesi,
Yine eğitimle sağlanabilir ancak!'