Yaşamımız içindeki birçok şeyi öğrenmemiz, bilmemiz çağımızda bir zorunluluk haline geldi.

Mesela yemek yapmayı biliyorsan, hem hayattan keyif alıyorsun, hem de aç kalmıyorsun. İlkyardım bilmek hayat kurtarabiliyor. Karate biliyorsan, dayak yeme ihtimalin zayıflıyor.

Ekonomi bilmek de öyle;

Kazancını arttırabiliyor, harcama tercihlerinde binlerce kapitalist saldırıdan korunup doğru seçeneklere yönelebiliyorsun.

'Ekonomi' denince, nedense hepimizin aklına ilk gelen şey 'döviz ve altın fiyatları' oluyor.

Sanki hayatımızdaki her aparatı altından imal ediyormuşuz (!), sayın damadı şehriyar bakanımızın dediği gibi 'dolarla maaş alıyormuşuz' gibi (!)…

Ne o öyle?

***

Başlığı görünce, yine iktidarın yanlış ekonomik adımlarından, kötü yönetiminden bahsedeceğimi sanıyorsanız, yanılıyorsunuz.

Dost sohbetlerinde saatlerce ekonomi konuştuğunuzu, benden daha acımasızca eleştirdiğinizi biliyorum. En azından şimdilik ele almama gerek yok diye düşünüyorum.

Ben biraz işi kişiselleştirmek, ekonomik belleğimizin üzerindeki tozu almak istiyorum.

***

Hadi biraz ders çalışalım.

Ekonomi sözcüğü Yunanca 'Oikia' (ev) ve 'nomos' (kural) sözcüklerinin birleşiminden oluşuyor. 'Oikianomos' kabaca anlamıyla ev kuralları, ev yönetimi demek.

Ev bizim yaşam alanımız olduğuna göre, o alanın güvenliği de kurallara ne kadar uyduğumuzla ilgili olmalı.

O zaman evin yolunu şaşırmamak için;

'Az da olsa ekonomiden anlamak gerek.'

***

Ekonomi 'sınırsız ihtiyaçlara sınırlı olanakları uyarlama' işi, yaşamı sürdürebilmek için gerekli ihtiyaçları karşılama eylemlerini inceleyen bilim dalıdır.

Temel bilgisi de 'arz-talep ilişkisi'dir. Basitçe, arz satışa sunulan miktarı, talep ise satın alma arzusunu anlatır.

Ekonominin en bilindik kuralı da; arz fazlaysa fiyatların düşeceği, talep fazlaysa fiyatların artacağı şeklindedir.

Pandemi kısıtlamaları başladığında sağlık araç gereçlerinde, acil temel ihtiyaçlarının temininde, bir ürünün birkaç katına satıldığına tanık olarak deneyimledik zaten.

***

Elimizdeki (varsa) servetimiz, gelirimiz ve borçlanabilme kapasitemiz bizim 'geçerli ekonomik imkanlarımız'.

Kafadan geçen talep, satın alma gücünü aşmadan, 'paran kadar harca' kuralına uygunsa adına 'reel talep' denir.

Kapitalist telkinlerin etkisiyle -satın alma arzusuyla dolarak- imkanların el vermediği özgürce listelenen (yazılı) hayallere dayalı taleplerin adı 'nominal talep'tir.

Yoksa sizin, hayalleri cüzdanından büyük olan, bu nedenle sık sık dara düşen bir dostunuz olmadı mı?

***

Biz de yıllarca (hatta halen) ekonomi kelimesi yerine 'iktisat' kelimesi kullanılmıştır. İktisat kelimesi de da kabaca 'tasarruf' kelimesiyle ilişkilidir.

Tasarruf, cimrilik anlamına gelmez.

Kazancın ve harcamaların kişisel koşullara uygun ayarlanması ve gelecek için önlemler alınması anlamındadır.

Eğer insanlar temel ihtiyaçlarını karşılarken tasarruf kurallarına uyabiliyorlarsa ne ala.

***

Uzmanına bile başvursan, az biraz ekonomi bilgisine ihtiyaç duyarsın. O daracık bilginle bile tercihlerin artılarını, eksilerini görebilir; doğru tercihe yönelebilirsin. Servetini doğru kullanır, gelirini giderini planlar, borçlanma kapasiteni anlama becerisi kazanırsın.

Aslında herkes ekonomi havuzunun içinde debelenmekte.

Milyon dolarlara lüks nesneler alan, fabrika/emlak yatırımı yapan, bono ve hisse senediyle boğuşanların yaptıkları eylemler ekonomik kararlarının dışa yansımasıdır.

Düşük bir gelirle evinin giderlerini karşılayan, çocuklarını okutan bir anne babadan daha iyi iktisatçı olamaz.

Onlar her adımını, kılı kırk yararak aldıkları ekonomik kararlarla atmak zorundadır.

***

'Herkes biraz iktisatçıdır, ama bunu kendisi bile bilmez.'

Bazıları iyi iktisatçı, bazıları da kötü iktisatçıdır.

Her işte olduğu gibi!