Tüm dünyada pandemi sebebi ile yaşanan olağanüstü şartlar nedeniyle enflasyon arttı ve 2022 yılında da artmaya devam edeceği anlaşılıyor.
Almanya'da enflasyon: 5.2 (Son 29 yılın en yüksek seviyesi)
ABD'de enflasyon: 6.2 (Son 31 yılın en yüksek seviyesi)
Türkiye'de enflasyon: 19.9 (Son 3 yılın en yüksek seviyesi)
Sadece Ekim ayında dünyada gıda fiyatlarında %37 oranında bir artış olduğu biliniyor.
Doğalgaz ve enerji fiyatlarında Avrupa ülkelerinde yapılan artışların %600 gibi astronomik seviyelere çıkmış olması da Türkiye dahil diğer tüm ülkeleri olumsuz etkiledi.
Küresel ekonominin dezavantajlarını iliklerimize kadar hissettik pandemi döneminde. Ve anladık ki yerli ve milli üretim her zaman ve her şartta çok önemli. Dünya vatandaşlığını savunanlar, sınırlar kalkmalı diyenler basit bir maskeye bile muhtaç oldu. Avrupa ülkelerine maske, ABD'ye solunum cihazı için yedek parçayı biz gönderdik. Demek ki küresel ekonomi, dünya vatandaşlığı, insan hakları, eşitlik vs. buraya kadarmış. Şimdi de gelişmiş ve zengin ülkeler ihtiyaçlarından çok fazla aşıyı stoklayıp fakir ülkelere aşı göndermiyor.
Çin yaşanan pandemi sonrası bir buçuk milyarlık nüfusunu aç bırakmamak için gıda stoku yapmaya başladı ve vatandaşlarına da stok yapmaları konusunda çağrıda bulundu. Dünyada yaşanan üretim, lojistik gibi sorunlara bir de gıda stoku yapan ülkeler ve bireyler dahil oldu.
Türkiye'de ise bazı hammadde ve işlenmiş ürünlerin ithal edilememesi veya kısıtlanması nedeniyle sık aralıklarla fiyat artışları oldu. Bunu anlamak mümkün. Maliyet artışının tüketiciye aynı oranda yansıtılmasına kimse itiraz etmiyor zaten.
Ancak ithal değil tamamen yerli ve milli imkanlarla üretilen ve %100 yerli üretim olan ürünlerde ki artışların bir açıklaması olamaz. Maliyet artışlarını gerekçe gösterseler dahi bu kadar sık ve fahiş fiyat artışlarını kabul etmemiz mümkün değil.
Maliyet artışı %20 olmuş ama bakıyorsunuz yapılan zam %80. Yurt dışı ile hiç bir bağlantısı olmadığı halde her şeye zam geldi diye saçma bir gerekçenin arkasına saklanan fırsatçılar ve fiyat artışı olsun diye mal stoklayanların affedilebilir bir tarafı da yok.
Elektrik ve doğalgaza zam geldi deyip fiyatları iki katına çıkaranlar acaba %600 oranında zamların konuşulduğu Avrupa'da olsalardı ne yaparlardı. Veya bu ahlaksızlığa Avrupa hükümetleri veya halkı nasıl bir cevap verirdi.
Türkiye'de yaşanan döviz ve altın fiyatlarındaki artış serbest piyasa ekonomisi kurallarına göre arz ve talep sonucu günlük hatta saatlik olarak değişebilir. Önemli olan şey ülkedeki üretim ekonomisinin yükselişi ve üretimi olumsuz etkileyen faiz ve enflasyon belasından kurtulmaktır. Bu anlamda faiz ve rant ekonomisine karşı her zaman üretim ekonomisini desteklemek zorundayız. Doların artışı veya düşmesi bizim üretim gücümüzü ve kapasitemizi belirlememeli. Sanayisi gelişmiş olan ülkelerde bu kadar yüksek oranlarda bir faiz uygulamasını göremezsiniz. Faizlerin düşmesine karşı direnen faiz ve rant lobisine karşı hem devletin hem de milletin dik durması ve taviz vermemesi gerekir. Aksi takdirde çalışmadan ve üretmeden paradan para kazanan bir avuç rantiyecinin sınırsız hırsları uğruna geleceğimizi de ipotek altına alırız.
Öte yandan milletin alım gücünün her geçen gün düştüğü bu dönemde serbest piyasa ekonomisini bahane ederek gerekli veya gereksiz, canı istediği kadar fahiş zam yapan, mal stoklayan fırsatçılarla mücadele etmek de hukuk devleti olmanın ve ülkede adaleti sağlamanın gereğidir. SERBEST PİYASA EKONOMİSİ BU KADAR SERBEST OLAMAZ, OLMAMALI DA!
İktidar verdiği ekonomik mücadele sürecinde elindeki bütün kartları kullanmadı henüz. Umarız kısa süre de ekonomide yaşanan sorunlar düzelir ve şartlar daha da ağırlaşmaz. Bu mevcut şartların artarak devam etmesi ve vatandaşın hayatının ekonomik açıdan dayanılmaz bir hal alması durumunda ne gibi tedbirlerin alınacağı Anayasanın 119. Maddesinde belirtilmiştir.

MADDE 119. – Tabiî afet, tehlikeli salgın hastalıklar veya ağır ekonomik bunalım hallerinde, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, yurdun bir veya birden fazla bölgesinde veya bütününde süresi altı ayı geçmemek üzere olağanüstü hal ilan edebilir.
119. maddeye göre üç halde OHAL ilan edilebilir.
1- Doğal afet
2- Salgın hastalık
3- Ekonomik bunalım
25 Ekim 1983 tarihli 2935 sayılı okul kanununun 10 maddesinde ise ağır ekonomik bunalım hallerinde yükümlülükler ve alınacak tedbirler açıklanmıştır.
Madde 10 – Ağır ekonomik bunalım sebebiyle olağanüstü hal ilanı durumunda, ekonominin düzenlenmesi ve iyileştirilmesi amacı ile mal, sermaye ve hizmet piyasalarını yönlendirici; vergi, para, kredi, kira, ücret ve fiyat politikalarını belirleyici ve çalışmaya ilişkin her türlü tedbir ve yükümlülüklerin tespiti, tanzimi ve takibi konularında Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılabilir.
Cumhurbaşkanı, kendisine verilen yetkiler doğrultusunda alınacak kararların yürütülmesini aşağıdaki fıkra uyarınca oluşturulacak Ekonomik İşler Olağanüstü Hal Koordinasyon Kuruluna veya ilgili bakanlıklara bırakabilir.
Kurul belirli kararların yerine getirilmesi için bölge veya il valilerini görevlendirebileceği gibi, gerektiğinde diğer kamu kurum ve kuruluşlarına da görev verebilir.
Cumhurbaşkanının aldığı kararlar ile Ekonomik İşler Olağanüstü Hal Koordinasyon Kurulunun kararlarının uygulanmasına ilişkin belirlemeleri Resmi Gazete ile ilan edilir ve ilgilere tebliğ̆ olunur.
Bir ülkede aklınıza gelen her konu veya olay kanunla düzenlenmez, düzenlenemez. Toplumda asayişi, huzuru ve düzeni sağlayan ve yazılı olmayan kurallar da vardır. Vicdan gibi merhamet gibi, ahlak gibi…
Umarız Anayasanın 119 maddesi ve OHAL yasasının 10 maddesine ihtiyaç kalmadan devletin de verdiği ve vereceği ilave desteklerle bu zor günleri geride bırakırız.