Türkiye zor bir yılı geride bıraktı. İçerde ve dışarda yaşanan gelişmeler önümüzdeki günler için de zorlu bir dönemin bizleri beklediğini gösteriyor. Jeopolitik olarak sorunları bir türlü çözemeyenlerin ekonomide yaşanmaya başlayan ve 2018'de zirve yapan sorunları da çözemeyecekleri anlaşılıyor.
2001 yılında yaşanan ekonomik krizin sonrasında yerle bir olmuş ekonomiyi IMF ve Kemal Derviş iş birliğinde dizayn edilmiş, kamu maliyesi, finans sistemi onarılmış hali ile teslim alan Hükümet belki de Türkiye tarihinde görülmemiş bir sermaye girişi ile rüzgarı arkasına alıp bugünlere kadar geldi. Daha doğrusu 2013 yılına kadar geldi demek daha doğru olur. Çünkü bozulma belirtilerinin başladığı dönemler o yıllar. Başımızda bulunan Hükümet ekonominin o ana kadar olumlu verilerini yapısal olarak ülke lehine çevirme imkanları varken bunu yapmak yerine başta inşaat sektörü olmak üzere sürekli içeriye dönük geçici istihdamı sağlayan, asgari ücretle de olsa işsiz kalmayan bir toplumun, kredi kartları, tüketici kredileri ile borçlanan ekonomik bir düzene kapı açtılar. Açılan bu kapı toplumda geçici olsa bir rahatlık yarattı.
Ancak artık gemi su almaya, gitmemeye başladı. Yürütülmeye çalışılan sistem bugün gelip tıkanmış durumda. Dolar 2018'de kriz artışı göstererek ülke borcunu arttırıp insanların alım gücünü ciddi manada düşürdü. Suni bahar döneminin sonuna gelinmiş bir hal var. Dış kaynak girişi olmadan da tekrar yeni bir bahar yeni bir büyüme dönemi yakalanması zor. Uluslararası derecelendirme kuruluşlarının ekonomimizi kırılgan değerlendirip notlarımızı düşürdüğü şu günlerde ekonominin 2003-2007 dönemindeki yılda ortalama yüzde 7 dolayında büyüme oranlarının tekrar yakalaması hayal gibi duruyor.
Varılan yer itibariyle, ekonomist Mustafa Sönmez son durumu şöyle özetlemiş; '2018'in üçüncü çeyreğinde yüzde 1,6 büyümede kalarak resesyona giriş yapan Türkiye ekonomisi, öncü göstergelerin verdiği sinyallere göre, tahminen, son çeyrekte yüzde 5-6 dolayında eksi büyüme ya da küçülme yaşadı. Sanayide, özellikle inşaatla ilgili alt dallarda önemli üretim gerilemeleri yaşanırken; iç talebe dönük otomotiv, beyaz eşya sektörlerinde de sert düşüşler izleniyor.
Ekonomide son çeyrekte yaşanan küçülme ile 2018 için yıllık büyümenin yüzde 2 dolayında gerçekleşeceği ama Yeni Ekonomik Program'ın yüzde 3.8'lik hedefine ulaşılamayacağı yaygın bir tahmin. 2019 için küçülme oranı tahminleri ise yüzde 2 ila 4 arasında değişiyor.
Sanayide daha sert düşüş, eylül ayından bu yana izlenen bazı vergi indirimleri ile yavaşlatılıyor. Otomotiv, beyaz eşya, mobilya satışlarına getirilen Özel Tüketim Vergisi, Katma Değer Vergisi indirimleri, seçimler de düşünülerek 31 Mart'a kadar uzatıldı.
Firmalar bu indirimlere ek olarak bazı dampinglere gittiler. Bu önlemler, otomobil satışlarının azalmamasında etkili olsa da beyaz eşya satışlarında yüzde 17 gerilemeyi önleyemedi. Bu sonuçta, hızla yükselen döviz ve takiben TL banka kredi faizlerindeki artışın da etkisi oldu.
Öte yandan sanayideki hızlı üretim düşüşlerinin özellikle nisan ayı ve sonrasında kitlesel işçi çıkarmalarına yol açması bekleniyor. Ekonominin türbülansa girdiği haziran sonrasında başlayan istihdam kaybının, ekim sonunda inşaatta 170 bini, sanayide 40 bini bulduğu görüldü. Bu kaybın daha sonraki aylarda sürdüğü tahmin ediliyor. 2019'da daha yüksek kayıpların da yaşanmasıyla, ekonominin en üretken iki alt sektörü sanayi ve inşaattaki iş kayıplarının krizin toplumsal faturasını da büyüteceğini, bunun önemli siyasi sonuçlarının olacağını öngörmek zor değil.'
Daha önce de ifade etmiştik; siyasette yapılan hatalar, yanlışlar maalesef bugünleri yaşamamızda en büyük etken. Gerçekleştirilen, yapılan her işte bugüne kadar sosyal tarafların söylediklerini yeterince hatta çoğu zaman hiç dikkate almayanlar en azından şu aşamada kendine çeki düzen vermeli ve toparlanmalıdır. Bu gidiş doğru bir gidiş değil. Ve bu gidilen yolda da her türlü uyarıya kulak tıkayanlar bunun cezasını hepimize ödettirecektir.