Bir ülkeyi yönetenler 'eleştirel ortama tahammül' gösteremiyorsa, o ülkede gerçek anlamda demokrasiden söz edilemez.

Demokrasinin olmazsa olmazı 'ifade özgürlüğü'dür. Düşünceleri özgürce ifade edebilmenin en belirgin yolu da eleştiridir.

'Eleştiri özgürlük göstergesidir.'

***

Ne yazık ki, dünyadaki gelişmeler bu yönde değil.

Çağımızda ülkeleri yönetenler, bir süre sonra demokrasiye yaptıkları güzellemeler sayesinde iktidar olduklarını unutur, -ne hikmetse- 'özgürlük' kelimesinden rahatsız olmaya başlarlar.

Seçtiklerini -ne yaparlarsa yapsınlar- savunma/destekleme tutkusuna sahip yandaşların yarattığı iklimde, 'kutsallaştıklarını, dokunulmaz olduklarını' sanır; devletin gücü ve eğriye kullandıkları yasaların gölgesinde, 'ego merdivenleri'ni tırmandıkça tırmanırlar.

İktidarın ve liderin eleştirilmesini; karikatürlere, fıkralara konu edilmesini 'karizmayı çizmeye teşebbüs' olarak algılar;

Liderden başlayarak alta doğru her kademeye yayılan 'eleştiri özgürlüğüne sınır koyma hastalığı'nın etkisiyle; sürekli yeni yasaklar keşfederler.

Öyle ki, koltuklarını pekiştirebilmek için getirdikleri yasakları ve suçlamaları kendi tabanlarına da uygulamaya başlarlar.

Özgürlüğün tanımını yeniden ve kendilerine göre yapar, sınırlarını kendi çizdikleri dar bir alana sıkıştırırlar.

Bir ülkede özgürlük alanı ne kadar daralırsa, rejim o kadar otoriterleşir.

***

Hayattan 'eleştiri' kavramı çıkartılınca da, her muhalif söylem 'vatan hainliği', eleştiri sahibi de 'devlet ve millet düşmanı' olarak yaftalanır.

Suçlama, karalama, tutuklama, sansürleme günlük uygulamalar haline gelir.

Gelinen noktada hedef 'vatandaşın sesi' olanlardır.

Toplumsal ve siyasal bedenin soluk boruları sayılan; gazeteciler, muhalif siyasiler, akademisyenler/düşünce insanları, meslek örgütleri/sendikalar, sivil toplum gönüllüleri…

Daha ileri gidilirse liyakatine uygun görev yapan eğitim kurumları, yargı, silahlı kuvvetler, güvenlik kurumları hedef olur.

İktidarın nimetleriyle palazlanan sermayenin basını ve medyayı ele geçirmesi sağlanır. Satılık olmayanlar da yargı, ilan, vergi, ceza sopalarıyla işlevsiz kılınır.

Sosyal medya, tüm muhalif ve eleştirel paylaşımları çamura bulamak üzere 'trol ordusu'na devredilir.

Dünyada, özgürlük ve demokrasiden bahseden hiçbir ülkede olmayan şeyler olur.

'Diller zincirlenir.'

***

Mağduriyet edebiyatına sığınarak, adalet dağıtma sözüyle ve demokrasi çığlıkları arasında iktidar olanlar;

Giydikleri elbisenin kendilerine bol geldiğini fark edince, verdikleri sözleri unutup koltuğun değerini verememenin ezikliğiyle daha da otoriterleşirler;

Statüko karşıtıyken statükocu, baskıdan şikayetçiyken baskıcı, özgürlük savunucusuyken özgürlük karşıtı olur; her özgürlük yanlısına parmak sallamaya başlarlar.

Artık iktidar için parti devlettir, devlet de partidir. Devlet kurumları da, partiye ve partililere hizmet eden araçlardır.

O ülke; ne demokratiktir, ne de hukuk devletidir!

Dünyada yaşanan tam da budur!

***

Bu yazıya komik bir fıkra ile son vermek istiyordum.

Gözüme Macron'un bir gazeteciyi azarlaması üzerine, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı'nın attığı tweet ilişti:

'Gerçeklerden kopuk bir dünya hayal eden Macron, keyfini kaçıran haberlerin yapılmadığı bir dünya istiyor.'

Ne kadar doğru bir söz; herkes için tabii ki..!

Ne diyeyim şimdi?

Fıkradan vazgeçtim!

***

Bu distopik tabloda yer alan antidemokratik bir ülkenin değil,

Temel hak ve özgürlüklerin doyasıya yaşandığı demokratik bir ülkenin vatandaşı olmak en büyük temennimizdir.