Gregoryan inançlı bütün etnik toplulukların daha sonra 'Hay' anlamında 'Ermeni' olarak kabul edilmiş olmaları sebebiyle Ermenilerin etnik kökeni hakkında çok farklı ve çelişkili tezler ortaya çıkmaktadır. Bu da gayet doğaldır. Zira, 'Ermenilik', bir etnik köken değil, bir dini şemsiye kimliğin adıdır. Bundan dolayı da bu yapıyı oluşturan etnik grupların hepsinin etnik kökeni, dini cemaati oluşturduğu ve homojen olduğu var sayılan etnik grubun kökeni olarak takdim edilmektedir. Ermenilerin, etnik kökeni hakkındaki karışıklığın sebebi budur. Bundan ötürü, Ermenilerin ilk yurtlarının neresi olduğu bilinmemektedir. Çünkü, Ermeni cemaatini oluşturan her etnik grubun yurdu, birbirinden farklıdır. Bu nedenle Ermeniler, etnik köken itibariyle Balkanlardan gelen Armenlere, Nuh peygamberin torunu Hayk'a, Urartulara, Hititlere, Frgiyalılara dayandırılmakta hatta Ermenilerin aslen Türk kökenli olduğu bile iddia edilmektedir.

Aslında bu iddiaların tamamı hem doğru hem yanlıştır. Çünkü, bütün bu etnik gruplar Gregoryan Ermeni Cemaati içinde yer almaları bakımından Ermenidirler. Fakat, günümüzde kullanılan anlamıyla Ermeni değildirler. Tarihte Ermenistan olarak adlandırılan topraklarda bugünkü Ermeni milletinin tarihi vatanı değil, Gregoryan inancında birleşen bütün bu milletlerin yurtlarının toplamı ve ortak adıdır. Bunu Hayların Gregoryan cemaat içindeki diğer bütün etnik grupları Ermenilik adına asimile etmelerine rağmen, bugünkü Ermenistan'da hala Hay etnisitesi mensubu olmayan Gregoryanların varlığından da gözlemlemek mümkündür. Ermenistan'da sayıları 2- 3 bini bulan hem Ermenice hem Farsça konuşan fars kökenli Gregoryan Tatlar'ın varlığı buna bir örnektir. Yine Ermenice konuşan Gregoryan Çingeneler, Ermenice ve Rumca konuşan Gregoryan Rumlar, Ermenice konuşan Albanlar, Türkçe konuşan Gregoryanlar gibi toplulukların varlığı da düşüncemizi desteklemektedir.

Sonuç olarak Hay kavmi miti 'yüksek ülke' anlamına gelen Ermenistan coğrafyasının siyasallaştırılması ve Hıristiyanlığın bir mezhebi olan Gregoryanlığın Mono-milliyetçi bir siyasetle sentezlenmesiyle Ermeni milliyeti fikri oluşturulmuştur.

Tarihi Ermenistan coğrafyasında yaşayan çeşitli halklar, içlerinden biri tarafından hep birlikte teşkil ettikleri bir cemaat kültürü tarafından asimile edilmiştir. Böylece, farklı ırklara mensup ve farklı dilleri konuşan, Ermenistanlı anlamındaki çeşitli ermeni halkları zamanla eriyerek tarih sahnesinden silinmişler ve kendisine Hay diyen bugünkü Ermeni milletine karışmışlardır.

Ermeni tarihiyle ilgili karışıklığı yaratan ana temel ; Gregoryan kilisesi ve kadim Ermenistan'ın tarihi ile, günümüzde Ermeni olarak adlandırılan toplumun tarihinin birbirine karıştırılıyor olmasıdır.

Tehcîr

Sözlüklerde 'göç ettirmek' anlamındaki 'Tehcîr' kelimesi, 'zorunlu bir göç hareketini' temsil eder. Bu tür zorunlu göçler, Osmanlıların dışında diğer imparatorluklarda da görülen bir 'iskan' ve 'cezalandırma' yöntemi olarak kullanılmıştır. Osmanlılarda kitlesel sevk ve nakilleri tanımlamak için daha çok 'sürgün' kelimesine başvurulmuştur. Bireysel cezalandırmaları ifade etmek üzere ise 'nefy' ve 'icla' gibi kelimeler kullanılmıştır.

Tehcîr, Osmanlı Devleti'nde bir iskan metodu olarak kullanılan sürgün uygulamasıyla esasta büyük ölçüde örtüşür. Tehcîr, özellikle I. Dünya Savaşı sırasında çeşitli unsurlara uygulanan geçici sevk ve iskanı ifade etmek için gündeme gelmiş olmakla birlikte bir tarihi terim olarak özelde 1915'te Ermeniler için bu anlamdaki uygulamayı tanımlar. Ancak Ermenilerin zorunlu sevk ve iskanıyla ilgili çıkarılan kanun metninde tehcîr kelimesi geçmez.

Yabancı dillerde tehcîr karşılığında genelde déportation kullanılır. Bu kelime öncelikle 'yurt dışına sürmek' manasını da içerdiğinden konunun istismar edilmesine zemin hazırlamıştır. Halbuki kelimenin devletin sınırları içinde merkeze uzak, başka yerlere nakil ve sevketme karşılığında kullanılmasına rağmen, 'geçici sevk ve iskan kanunu' ifadesinin 'the temporary law of deportation' olarak tercüme edilmesinden de kaynaklanmaktadır.

Bununla birlikte özellikle 'yurt dışına sevk' anlamını taşıyan bu kelimenin tercih edilmesiyle kamuoyunun konuya daha olumsuz yaklaşmasının hedeflenmek istendiğini söylemek mümkündür.

Bu 'geçici' kanun, meclisin açılmasıyla, dönemin hükümdarı Sultan 5. Mehmed Reşad tarafından 13 Receb 1333/27 Mayıs 1915 tarihinde onaylanmıştır.

Osmanlı idaresinde Ermeniler'le ilgili sorunlar, özellikle 18. yüzyılda yoğunluk kazanan misyonerlik faaliyetleri sonucunda ortaya çıkar. Katolik ve Protestan misyonerlerinin etkin çalışmaları sonucu ana kilisenin parçalanmasına giden yol sancılı geçmiş, bu süreçte mezhep değiştirenler karşılarında devletten çok, eski kiliselerini bulmuş ve onların ağır yaptırımlarıyla karşılaşmıştır.

Zamanla sayıları artan, ancak resmen tanınmayan Katolik Ermenilerin ana kilisenin takibatına maruz kalmaları, aforoz edilmeleri ve nihayet patrik tarafından hazırlanan, Katolik olanları içeren bir listenin Babıali'ye verilmesi ve bunların sürgüne gönderilmesinin istenmesi üzerine 19. yüzyılda Ermeniler arasında ilk kitlesel göç hareketi yaşanmıştır.

1828-1829 Osmanlı-Rus savaşının ardından Babıali, savaşın yol açtığı zafiyet ve özellikle Katolik devletlerin (Fransa, Avusturya, İspanya) arka çıkması neticesinde Katolik Ermeniler için genel af çıkarmış ve bunları müstakil bir 'millet' olarak resmen tanımıştır (1830).

Aynı şekilde 1850'de özellikle İngiltere'nin baskılarıyla Protestan Ermeniler de müstakil bir millet kabul edilmiştir. Böylece Ermeni ulusu, büyük devlet politikalarının ve onların araçları şeklinde hizmet veren misyonerlerin etkinlikleri sonunda birbirinden nefret eden üç ayrı cemaate bölünmüştür.

1828-1829 savaşı esnasında işgale uğrayan Doğu Anadolu'da yaşayan Ermeniler'in Ruslarla iş birliği içine girdikleri bilinmektedir. Rusya, İran'la 1826'dan beri sürdürdüğü savaş neticesinde (22 Şubat 1828 Türkmençay Barışı) yeni ele geçirdiği Nahcıvan ve Revan hanlıklarının ve içinde henüz Ermeni bulunmadığı bildirilen Karabağ topraklarının birleştirilmesiyle burada Rusya'nın parçası olmak üzere bir Ermeni vilayeti oluşturmuştur (Mart 1828). Ancak Rusya, Ermeni ahalisi yetersiz kalan bu vilayete, hem İran'dan (40.000) hem 1828-1829 savaşı esnasında işgal ettiği Doğu Anadolu'dan (100.000 kadar) önemli miktarda Ermeni nüfusunu sevk ve iskan etmek, dolayısıyla tehcîre tabi tutmak zorunda kalmıştır.

Bu dönemde İran'daki savaş sırasında Rus ve Ermeniler arasında gözlenen dayanışma, Doğu Anadolu'nun sınır bölgelerinde yaşayan Ermeniler'in de Ruslar'la iş birliği yapabileceğine işaret etmekteydi.

Sınır bölgelerindeki Ermeniler'e güvenilemediğinden ve böyle bir gelişmeye imkan verilmek istenmediğinden Ruslar'la daha savaş hali oluşmadan önce sınır bölgelerindeki Ermenilerin iç taraflara nakledilmesi ve yerlerine bölgedeki Türk aşiretlerinin yerleştirilmesi düşünülmüştü. Dönemin Kars muhafızının Babıali'ye yazdığı uyarı mektupları bu durumu açıkça dile getirmekteydi.

Teklif edilen önlemlerin, 1915 tehcîrinin askerî yönden gerekliliğine meşruiyet kazandıran ve bu uygulamayla aslında Ermeniler'in kitlesel imhasının hedeflendiğine dair yapılan suçlamaları dayanaksız bırakan başlıca kanıtlardan biri olduğuna şüphe yoktur. Bu durumda Ermeniler'in zorla sevk ve iskan edilmesi macerasının çok daha önceleri başladığını söylemek mümkündür (Devam Edecek).