O günleri bilmeyiz biz,bilemeyiz. Olsa olsa tahayyül ederiz. Büyüklerimiz bazen anlatırdı; ''nerde o eski günler'' diye söze başlar, geçmişi yad ederlerdi. Gaz lambasının o sönük ışığı,meyvenin, sebzenin o eski tadı, çiçeği bol,bahçeli asude mekanlar. Lakin şimdi böyle mi? Beton yığınları arasında kaybolan fevkattahammül yaşam.İlmek ilmek betonlaşmanın örüldüğü, büyümekten nefes alamayacak duruma gelmiş bir kent.
Niçin bir kent bu kadar çekilmez olabilir ki ?Siz hiç rant ne demek bilirmisiniz? 'Ah, ah onun ben çocukluğunu bilirim. Babasınıda sevmezdim' dediğinizi duyar gibiyim. Örneğin bir gecekondu düşünün… Rantseverler tarafından yıkılıyor, yerine çok katlı şatafatlı rezidans yapılıyor. Alçak binalardan, yüksek binalara. İşin raconu budur. Sonra hızlı tren, yollar, yollar bilahare tüneller. Bizler de yaşadığımız bu soylulaştırma operasyonu sonunda sınıf atladığımız için muhtemelen mutluyuzdur. 'Bak kardeşim senin bu riskli binanı yıkacağız.Buralar çok değerlenecek. Otopark, yeşil alan,alışveriş merkezi, helikopter pisti…Yık ya,yık lan burayı!..Yapalım, satalım .Şehir plancısıyız biz. Şehirler yıkar,şehirler yaparız'' Kentsel dönüşüm bir yıkımdır. Mahalle kültürünün, mücavir kültürünün yok olmasıdır. Ünlü şairlerimizden Bedri Rahmi Eyüpoğlu'nun ''Büyük Şehirleri Takdim Ederim'' adlı şiirinde özlenen kenti şu dizelerle anlatmıştır; 'Büyük şehirlere bağlanma Mehmedim/Öyle bir şehre yerleş ki küçük fakat bizim olsun/sokaklarında tanımadığın yüz/Ensesine şamar atmadığın kimse dolaşmasın.'
İyi de ne oldu da bu güzel olan her şey yolunu şaşırdı, ezberler bozuldu. Geleneksel davranışımızın, huzurun artık eskisi gibi olmamasındandır belki. Yaşadığımız dönemin realitesi de budur.Zira geleneksel kültürle yetişen insan artık yoktur. Kentin geçer akçesi ne ise ona uysun yaşam üslupları oluşmuştur. Sözgelimi;daha göç,daha rezidans, daha fazla rant,daha fazla trafik, daha, daha… Öyle ya: amacımız kent olmak.