Cumhuriyet'in ilanıyla birlikte Türkiye, devlet yatırımlarıyla kalkınmak için büyük bir atılım gerçekleştirdi…
Şekerini kendisi, kumaşını kendisi üretmek istiyordu…
Cumhuriyet'ten önce başlayan demiryolu hamlesini geliştirerek, tüm ülkeye yaydı…
Amaç, üretilen ürünlerin ülkenin en ücra köşelerine kadar götürmekti…
Eskişehir, Bursa, İzmir, Nazilli…
Fabrikalar art arda kuruluyordu…
O dönemlerde iyi ilişkiler içinde olduğumuz Sovyetler Birliği'ne domates satıp, fabrikalar kuruyorduk…
İncir, pamuk, narenciye satıp, teknoloji alıyor, fabrikalar kuruyorduk…
Ne olduysa,
2. Dünya Savaşı sonrasında şekillenen yenidünya düzeniyle her şey değişti…
Avrupa merkezli Türkiye siyaseti, yüzünü ABD'ye döndü…
Marshall yardımları, NATO üyeliği, ardından Kore Savaşı ABD'yi Türkiye'nin en önemli müttefiki olarak kabul etmemize yol açtı…
O günlerden bugünlere geldik…
Ve 1923 yılında Atatürk'ün hedef gösterdiği 'muasır medeniyetler ülkesi seviyesine çıkmak için' hala uğraşıyoruz…
***
Bu yazıda, işin felsefesine saplanıp kalmak istemiyorum…
Şimdi önümüzde önemli bir soru var…
Türkiye olarak değil, Eskişehir olarak…
Bir sanayi şehri olmak istiyor muyuz?
Ya da daha doğru bir şekilde soralım…
Sanayileşmenin kıstası yani ölçüsü ne olmalı?
Eskişehir olarak,
Otomobil üretmek, yüksek hızlı tren seti üretmek, uçak üretmek zorunda mıyız?
Ya da ne kadar zorundayız?
850 bin nüfusu ile,
Orta büyüklükte bir Batı Anadolu şehri olan Eskişehir'in;
Çılgınlar gibi yatırım yapılan,
Fabrika üstüne fabrika açılan, verimli tarım arazileri, ormanları, doğası ve çevresi ile bir sanayi şehri olmasını 'gerçekten' istiyor muyuz?
Yoksa bu bizi korkutuyor mu?
Neden uluslararası bir yatırım ya da ulusal büyük bir proje gündeme geldiğinde, soyulmuş her salatalığa atlayan tuzluk gibi zıplıyoruz?
Kocaeli'ne, Bursa'ya, Tekirdağ Çorlu'ya mı özeniyoruz?
***
Sanayileşme bir şehre ne getirir?
İstihdam getirir, gelir yani kazanç getirir, ihracat geliri ve ona bağlı olarak ülke içinde ismini öne atacak yatırımlar getirir…
Başka ne getirir?
Göç getirir…
Varoş getirir…
Kayıt dışı ekonomi getirir…
İş bulma amacıyla hücum eden insanlardan, bu amacına erişemeyenlerin başka yollara yönelmelerini getirir…
Beraberinde, dünyanın en güvenli kentlerinden biri olmanın ayrıcalığını kaybetmeyi getirir…
Alın size ABD'den bir örnek…
Detroit…
Bir zamanların en büyük sanayi şehriyken şimdilerde Amerika'nın varoşu olan Detroit'in batış hikayesi…
Detroit,
1900'lerin başında Amerika'nın gayri safi yurt içi hasılasının %37'ni tek başına üreten bir şehirdi…
Bu, Amerika kadar büyük bir ülkenin ekonomisinin üçte birini tek başına taşımak demek.
Radyodan arabaya o zamanların tüm teknolojik araçları Detroit'te üretiliyordu.
Şehirle ilgili wikipedinin ürkütücü tespiti şu;
'Turistik açıdan pek tercih edilmeyen şehir, şehir merkezinin yaklaşık bir kilometrekarelik kısmı hariç oldukça eski ve ürkütücü bir görünüme sahiptir.'
Yaşanan ekonomik ve teknolojik gelişmelerin ve global krizlerin ardından,

'Şehir özellikle 2009 yılından sonra iyice boşalıyor ve Detroit, Amerika'nın suç oranı en yüksek şehri oluyor.'

***
Detroit örneği belki Eskişehir için uzak bir örnek ama asla görmezden gelinecek bir örnek değil…
Aşırı, kontrolsüz, yalnızca parayı ve karı düşünen proje ve stratejilerin, yakın gelecekte olmasa da orta vadede şehri nasıl yok edeceğini gösteren çok önemli bir örnek…
Bu örnekleri çoğaltabilirsiniz…
ABD'de, Avrupa'da, Uzak Doğu'da buna benzer hikayelerin yaşandığı şehirler bulmak mümkün…
Buna karşın,
Dikkatli, mesafeli, şehre katacakları ve kaybettirecekleri hassas bir şekilde ölçülerek gelişen şehirler de var elbette…
Örneğin İngiltere'de Oxford…
Dünyanın en saygın ilk üç üniversitesinden biri…
Kuruluşu 1060'lı yıllara dayanıyor…
Oxford şehrinde kurulu…
Şehrin yerleşik nüfusu 152 bin 450…
Wikipedi Oxford şehrini şöyle tanımlıyor;
'Oxford, İngiltere'nin güneydoğusunda bulunan kültürel ve tarihi açıdan önemli şehirlerinden biri.
Dünyanın en köklü üniversitelerinden Oxford Üniversitesi'ne ev sahipliği yapan bu kent tam bir öğrenci şehri olma özelliğini yüzyıllardır korumaktadır.'
***
Allah aşkına, sanayi dediğiniz şey nedir ki?
Bir yığın çöp…
Evet, evet, benim için öyle…
Bir yığın çöp…
Sanayileşme ile medeniyetin asla, yan yana gelebileceğini düşünmüyorum…
Ben,
Eskişehir'in yüksek hızlı tren setlerini üretmesini falan istemiyorum…
Herhangi bir otomobil fabrikasına ev sahipliği yapmasını da istemiyorum…
Ben bu şehrin,
Bin yıl sonra da,
Bir eğitim, kültür ve sanat şehri olmasını istiyorum…
***
Sizce çok mu şey istiyorum?