'Son on-on beş yıldır maalesef eğitim şehri olan Eskişehir'in başarısı istikrarlı bir şekilde düşürülmektedir. Bundan kimsede kendine bir pay çıkarmamaktadır. Eskişehir Milli Eğitim yönetim camiası değişik entrikaların ve dedikoduların beşiği olmuş, sadece atamaların konuşulduğu makamlar haline gelmiştir. Kimse eğitimin iyileştirilmesi çalışan memnuniyetinin artırılması yönünde adım atmamaktadır.'
* * *
Yukarıdaki sözler Türk Eğitim Sen Eskişehir Şube Başkanı Kamuran Arıkan'a ait. Arıkan, yaptığı açıklamada Eskişehir Milli Eğitim camiası içerisin de yıllardır süren haklı konuları gündeme getirmiş.
Öğretmenler arasındaki huzursuzluğa, 47 günde İl Milli Eğitim Müdürü'nün iki kez değişmesine, Eskişehir'in eğitim başarısının her geçen yıl gerilemesine, işin en kötü yanı ise çoğu yöneticilerin bunu dert edinmemesine, kimsenin de hesap sormamasına, yöneticilerin koltuğunu korumak için değişik yerlere şirinlik yaptıklarına ve koltuğuna oturmaya devam ettiklerine de dikkat çekmiş.
* * *
İdareci koltuğunda oturanların şirinlik yapıp yapmadıklarını bilemem. Ancak Eskişehir'in eğitim başarısı gerçekten de son yıllarda düştüğü doğru.
Geçmişte orta öğretime ve üniversite sınavlarında Eskişehir ilk 6 arasında yer alıyordu. Türkiye 3'üncüsü, 4'üncüsü olurdu. En kötü 5-6'ıncı sırada yer alırdı.
Bu başarı giderek düştü.
Öğretmenlere sorduğumda bu başarısızlığının birinci nedenin Milli Eğitim Müdürlerinin çok sık değişmesine, okullara atanan idarecilerin hak edenlerin değil de torpilli veya Eğitim Bir-Sen üyesi olanların atanmasından kaynaklandığını ileri sürmüşlerdi.
Başarı oranın düşmesinde bu iddiaların ne kadar etkisi olup olmadığını da bilmiyorum.
Ama ciddi bir sorun olduğu gerçek. Bu sorunun çözümü de, başta Valimiz Erol Ayyıldız olmak üzere geçmişte Milli Eğitim Bakanlığı yapan Nabi Avcı'nın yapacakları sorgulamalardır.
Vali Erol Ayyıldız, İl Milli Eğitim Müdüründen bundan 10 yıl öncesinde Eskişehir'in orta öğretim ve üniversite sınavlarındaki başarı oranlarını gösteren tabloyu isterse son yıllardaki başarısızlığı çok net olarak görecektir.
MEM EĞİTİM HARİÇ HER
TÜRLÜ OLAYLA ANILIR OLDU
Türk Eğitim Sen Eskişehir Şube Başkanı Kamuran Arıkan'ın açıklamasına devam edelim:
'Türk Eğitim Sen olarak Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı kurumları her yıl en az iki defa ziyaret ediyoruz. Öğretmen arkadaşlar geçim sıkıntısını bir kenara koymuş. İlçesinden il merkezine, çoğu okulda öğretmen arkadaşların ifadesi 'ayaklarımız geri geri gidiyor' demesi ve emekliliği gelenler EYT'yi, bazılarının da 3600'ü beklemesi bizleri derinden üzmektedir. Yani ilimizdeki öğretmenler odasında genel bir huzursuzluk hakimdir. Bu huzursuzluğun kaybedeni çocuklarımız ve tüm Eskişehir olmaktadır'.
Eğer var ise böyle bir huzursuzluk bunu giderecek İl Milli Eğitim Müdürü ve ilin valisi.
Valiler kendilerine aksettirilmezse okullarda ne olup olmadığını haklı olarak bilemez.
Eğer İl Milli Eğitim Müdürü kendisine iletilen sorunları görmezden veya duymazdan gelirse elbette ki sorun çözülmez. Yara da kanamaya devam eder.
Sonunda kansere dönüşür. O zaman neşteri vursanız da fayda etmez.
MEM NE YAPTI Kİ VEYA NE
YAPMADI Kİ GÖREVDEN
ALINDI?
Arıkan açıklamasında şu ifadelere de yer vermiş:
'Son günlerde ve yıllarda Eskişehir Milli Eğitimi Müdürlüğü eğitim hariç her türlü olayla anılır olmuştur. Bir dizi izler gibi izledik, bir bakanlık müfettişi geldi öbürü gitti.
En son 47 gün önce göreve başlayan İl Milli Eğitim Müdürü görevden alındı ki Milli Eğitim Müdürü annesinin vefatından dolayı zaten bu 47 günün 10 gününü izinli geçirmiştir. Geri kalan 37 günlük sürede İl Milli Eğitim Müdürü ne yaptı ki görevden alındı veya ne yapmadı ki görevden alındı? Son on-on beş yıldır maalesef eğitim şehri olan Eskişehir'in başarısı istikrarlı bir şekilde düşürülmektedir. Bundan kimsede kendine bir pay çıkarmamaktadır. Eskişehir Milli Eğitim yönetim camiası değişik entrikaların ve dedikoduların beşiği olmuş, sadece atamaların konuşulduğu makamlar haline gelmiştir. Kimse eğitimin iyileştirilmesi çalışan memnuniyetinin artırılması yönünde adım atmamaktadır.
'KULİS VE ENTRİKALARIN
ÖNÜNE GEÇİLMİŞ OLUR'
Bu noktada akıl dışı bir öneride bulunmak isteriz. Eskişehir'de bulunan ve eğitimi devlete bağlı olarak değil kendilerine bağlı olarak yönetmek isteyen değişik STK, vakıf, dernek, kişi ve sendikalara önerimiz şudur. Lütfen herkes kendi İl ve İlçe Milli Eğitim Müdür adaylarını belirlemeleri, bunlar kaç tane ise dönüşümlü olarak il ve ilçe milli eğitim müdürü olarak atamalarıdır. En azından herkes hangi tarihler arasında milli eğitim müdürünün kim olacağını bilir böylece müdür olmak için kulis yapanların ve entrikaların önüne geçilmiş olur. Hatta 23 Nisan'da kim koltuğa oturacak ise onu dahi belirleyin. En azından müdür koltuğuna oturmak isteyenlerin hevesleri alınmış olur. Hatta okul müdürü olmak isteyenlere de bu uygulanabilir. Böylece kişisel istekler yerine getirilmiş olur. Hatta bu kişilerin bir birleri aleyhine yapacakları kulislerin de önüne geçilir. Tamam, sen şu tarihler arasında müdür olacaksın denebilir. Bizim Eskişehir'in başarıda ilk sıralarda olması en büyük isteğimizdir. Eğitim yöneticilerimizin de bu konuya odaklanmaları en büyük temennimizdir.'
* * *
Türk Eğitim Sen Eskişehir Şube Başkanı Kamuran Arıkan'ın yukarıda okuduğunuz önerileri belki birilerinin hoşuna gitmeyebilir.
Ancak mantıklı.
Müdürlük koltuğunda oturanlar en fazla iki yıl görev yapmalı.
Dönüşümlü olarak sırası gelen müdürlük koltuğuna oturursa hiç olmazsa çekişme olmaz. Herkes sırasının gelmesini bekler ve başarıya odaklanır.

TÜRK BİLİM İNSANLARI ESKİŞEHİR'DE!
Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen, Nobel ödüllü Türk bilim insanı Prof. Dr. Aziz Sancar, Harvard Üniversitesi Genç Akademi Üyeliği'ne seçilen ilk Türk bilim insanı fizik mühendisi Dr. Canan Dağdeviren ile koronavirüs aşısını bulan Prof. Dr. Uğur Şahin ve Dr. Özlem Türeci'nin balmumu heykellerini yapmış.
Dünya tıp tarihine geçen Türk bilim insanlarının heykelleri de 'Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykeller Müzesi'ne eklenmiş.
Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen'in yaptığı 2015 Nobel Kimya Ödülü'nü kazanan Türk bilim insanı Prof. Dr. Aziz Sancar, giyilebilir kalp pili, akıllı yapay zekalı ilaçlar gibi icatlarıyla tıp literatürüne adını yazdıran, '30 Yaşından Küçük 30 Bilim İnsanı' listesine giren ve Harvard Üniversitesi Genç Akademi Üyeliği'ne en yüksek oyla seçilen ilk Türk bilim insanı olan fizik mühendisi Dr. Canan Dağdeviren, aşı çalışmaları ile milyonlarca insanın hayatını kurtaran BioNTech şirketinin kurucuları Prof. Dr. Uğur Şahin ve Dr. Özlem Türeci'nin balmumu heykelleri, müzede sergilenmeye başlamış. Balmumu heykelleri, hem yoğun ilgi görmüş hem de benzerlikleri ile ziyaretçilerin beğenisini toplamış.
Açılışı 19 Mayıs 2013'te yapılan ve balmumu heykel müzelerinin Türkiye'deki ilk örneği olan 'Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykeller Müzesi'nde; başta Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tarihi, kültürel karakterler ile geçmişten bugüne bilim, medya, sanat, siyaset ve spor dünyasında yer alan ünlü isimlerin heykeli bulunuyor. Müzenin tüm gelirleri ise engelli ve kız çocuklarının eğitimine harcanıyor.

KAŞIKÇI DOSYASININ DEVREDİLMESİNE
BİR TEPKİ DE ESKİŞEHİR'DEN

Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğu'nda 2018 tarihinde Suudiler tarafından öldürülen gazeteci Cemal
Kaşıkçı hakkında yürütülen 26 sanıklı davada mahkeme, yargılamanın durdurulmasına ve dosyanın Suudi Arabistan'a devredilmesine karar vermişti. Cemal Kaşıkçı'nın davasının Suudi makamlara devredilecek olmasının yankıları sürüyor.
O dönem başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere çok sayıda AK Partili, Kaşıkçı cinayetinin aydınlatılmasının Türkiye için bir 'onur meselesi' olduğunu söylemişti. Bu noktada bir açıklamada Adaletin
Hukuk ve Parlamenter Demokrasi İdeali (AHPADİ) Platformu'ndan geldi.
Cemal Kaşıkçı cinayetinin dava dosyası Suudi Arabistan'a gönderildi. AHPADİ Dönem Sözcüsü Mehmet Ektaş sert tepki göstermiş. Platform adına açıklama yapan AHPADİ Dönem Sözcüsü Avukat Mehmet Ektaş, şu ifadelere yer vermiş:
'Yargı erki', 'Yargılama Yetkisi', 'yasama' ve 'yürütme' ile birlikte milli egemenliğimizin üç temel unsurundan biridir. Yargının, egemenliğin fonksiyonu olmasının iki ana özelliği vardır. Birincisi yargının, kararlarını egemenliğin sahipleri adına vermesidir. 1982 Anayasası'nın 6.maddesine göre de, 'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir'. Türk milleti, egemenliğini,anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır. Bu bağlamda da Türk Milleti yargı yetkisini de Türkiye Cumhuriyeti Mahkemeleri aracılığıyla kullanır,
Mahkemeler kararlarını egemenliğin sahipleri adına verir, mahkeme kararları 'Türk milleti adına' diye başlar. Yargı erkinin ikinci niteliği bağımsızlık ve tarafsızlıktır.
Yargı bağımsızlığı ülke içinde yasama, yürütme erkleri ve çeşitli güç odakları karşısında bağımsız olmak anlamına gelir. Aynı zamanda ülke dışındaki kuvvetlere ve mercilere karşı da bağımsızlıktır. Yargının tarafsızlığı iç ve dış tüm çıkar odakları ile her türlü çıkar ilişkileri ve çekişmenin tarafları karşısında yansız olmak demektir. Yargı erkinin sözü edilen niteliklerinin eksiksiz uygulandığı durumlarda ülke yargıları milli olma özelliği kazanır. Hiçbir bağımsız ülke egemenlik hakkının bir fonksiyonu olan yargısının millilik özelliğinin aşındırılmasını, zaafa uğratılmasını, ulusal yargı yetkisinin mutlak olarak kısmen ya da tamamen ülke dışı mercilere devredilmesini istemez, kabul edemez. Ulusal yargı yetkisinin kısmen ya da tamamen ülke dışı
veya ülke üstü mercilere devredildiği durumlarda o ülkenin tam bağımsızlığından söz edilemez. 'Yargılama yetkisinin başka bir ülkeye devredilmesi Anayasanın 6 TCK'nın 8'inci maddelerine aykırıdır, egemenlik hakkının açıkça ihlalidir.'
TCK'nın 8'inci maddesinde,
'Türkiye'de işlenen suçlar hakkında Türk kanunları uygulanır. Fiilin kısmen veya tamamen Türkiye'de işlenmesi veya neticenin Türkiye'de gerçekleşmesi halinde suç, Türkiye'de işlenmiş sayılır' hükmü gereği yargılamanın Türkiye'de suçun işlendiği İstanbul'da yapılması Milli Egemenlik hakkının bir gereğiydi. Kanunlarımız gereği, Cumhuriyet Savcılarımız soruşturma başlatmış, olaydan sonra Suudi Arabistan'a kaçan 26 sanık hakkında dava açmıştı. Şimdi bu dosya, Adalet Bakanlığı'nın görüşü alınarak Suudi Arabistan'a devredildi. Yani bir 'egemenlik hakkı' olan yargılamayı, Suudi Arabistan'a teslim etmiş olduk. Türkiye'de işlenen bir suç ile ilgili yargılama yetkisinin hangi saikle olursa olsun başka bir ülkeye devredilmesi Anayasanın 6 TCK'nın 8'inci maddelerine aykırıdır, egemenlik hakkının açıkça ihlalidir.
'OSMANLI'NIN YARGI
KAPİTÜLASYONLARININ
HORTLATILMASI KABUL EDİLEMEZ'
'Kapitülasyon verme' ve 'egemenlik devri', Osmanlı döneminde yaygın olan bir hastalıktı. Osmanlı, her mali
krize girdiğinde, bir egemenliğini 'para karşılığı' başka bir devlete devrederdi. Bunlar arasında 'yargı' da vardı.
Güçlü devletler, Osmanlı ile 'yargı kapitülasyon antlaşması' yaparlar, konsolosluk veya büyükelçiliklerinde kendi yasalarına göre kendi mahkemelerini kurarlar, suç işleyen vatandaşlarını bu mahkemelerde yargılarlardı. Yani, Osmanlı mahkemeleri, yabancıları yargılayamazdı. Şimdi görüyoruz ki, günümüz iktidar sahipleri de benzer bir 'hastalık' içine girmiştir. Henüz Alman Gazeteci Deniz Yücel, Amerfikalı Rahip Brunson skandallarının tuzu kurumadan Kaşıkcı Davası skandalı patlamıştır. Cemal Kaşıkçı cinayeti dosyasının Suudi Arabistan'a devri' konusu, Tam bir 'yargı kapitülasyonu'dur. Milletimize ait olan yargı egemenliğin, başka bir Ülkenin monarşisine devridir.'
Ülkemiz yargısının sorunları yıllardır tartışılmakta, çözüm önerileri sunulmaktadır. İktidar sahiplerinden, yargıyı içine düşürüldüğü karanlıktan çıkarmalarını beklerken yaşadığımız bu olay bir kez daha umutlarımızı kırmıştır. Bu olay, bir kez daha acil bir yargı reformuna ve yargının yürütmenin vesayetinden kurtarılmasına ihtiyaç olduğunu göstermiştir.'
* * *
Kaşıkçı'nın nişanlısı Hatice Cengiz, davanın devredilmesi kararının iptali için Ankara 14'üncü İdare Mahkemesi'ne başvurdu.
Cemal Kaşıkçı'nın davasının Suudi makamlara devredilecek olmasının yankıları sürüyor. Adalet Bakanlığı dosyanın Suudi makamlara devredilmesinin gerekçesini tam olarak açıklamadığı sürece de sürmeye de devam edecek.