Bu köşede,
Geçtiğimiz hafta başlayıp, bu haftanın ilk günü sonlandırdığımız bir yazı dizisi yayınlandı. BİR SANAYİLEŞME MUCİZESİ - KENDİNİ VAR ETMEK adıyla.
Sanayi Odası ve Organize Sanayi Bölgesi'nin kuruluş hikayesiydi…
1980'li yıllardan sonrasına yer vermedik…
Belki başka bir yazı dizisinde…
Eskişehir Sanayi Odası ile Organize Sanayi Odası'nın ortaklaşa hazırladıkları aynı adlı kitabı inceledikçe, yaşananları, direk yaşayan insanlardan dinledikçe (daha doğrusu okudukça) Eskişehir'le ile ilgili, (en azından kendi adıma) yeni şeyler fark ettim…
***
Hiç bilmediğim, duymadığım şeyler değildi…
Küçük parçalar halinde zaman zaman dinlemiştim, okumuştum, izlemiştim…
Ancak bir bütün olarak ve o bütünü oluşturan ayrıntıları ilk kez bu kadar derli-toplu öğreniyordum…
Eskişehir'in farkını bir kere daha fark etmeme neden olan bilgilerdi bunlar…
Örneğin Eskişehir'deki sanayileşme hareketini başlatan ve nedense bugün 'köhnemiş zihniyet' olarak adlandırılan bir avuç genç insanın, bugünkülerden çok daha ilerici, çok daha vizyon sahibi ve çok daha fedakar olduklarını…
Eskişehir'de onların oluşturduğu sanayinin bir felsefesi olduğunu…
Onlar için sanayileşmenin yalnızca yatırım ve zenginleşme demek olmadığını, yaratılan değerin, insanların yaşamlarını geliştirmesi ve onlara daha iyi bir yaşam standardı sunması demek olduğunu…
Bugün Eskişehir'in hem sosyal, hem eğitim, hem şehirleşme, hem de sanayileşme seviyesinde neden ülkenin diğer şehirlerinden 'ayrı' bir şehir olduğunu…
Bu nüvenin oluşmasının aslında 1960'lı yıllarda başladığını…
Yılmaz Büyükerşen'in bu şehri ve bu şehrin insanlarını nasıl olup da bu kadar iyi tanıdığını ve şehrin ruhunu nasıl bu kadar iyi analiz edebildiğini…
***
O nesil,
Sanayi Odası ve Organize Sanayi Bölgesi açısından Savaş Özaydemir ile birlikte son bulmuşa benziyor…
Şehircilik açısından ise, yıllarca bu şehrin eğitimine baş koyan Yılmaz Büyükerşen'le birlikte devam ediyor…
Çorak ve Milli Emlak tarafından askeriyeye devredilmiş bir arazinin 1 milyon metrekarelik bölümünde başlayan serüven, bugün 32 milyon metrekaresi kullanılan, bunun yanında 12 milyon metrekareye yakın 'yeni genişleme sahaları' hazır olan ve her daim, Türkiye'nin en düzenli, en temiz Organize Sanayi Bölgesi olmakla devam ediyor…
Bir taraftan da baltalanmaya, zedelenmeye, gözden düşürülmeye çalışılıyor…
Bir taraftan şehre sanayiyi getirmek, yatırımcı çekmek için çalışan o nesil, bir taraftan da düşünüyor, tartışıyor, ülkenin sorunları üzerine kafa yoruyordu…
Türkiye'deki diğer şehirlerin sanayi odalarının, sanayicilerinin 'acaba bu konuda onlar ne düşünüyor?' diye merak ettikleri bir nesildi onlar…
Kurmak ve yükseltmek kadar, her zaman yukarıda tutmak, kalıcı olmak da önemliydi…
Ve onlar,
İşte bu öngörüyle işlerini öyle sağlam ve düzgün yapmışlardı ki, kurdukları yapı bugün hala yukarıda ve dimdik duruyor…
***
Yazıyı, Yılmaz Büyükerşen'in, 'Zamanı Durduran Saat' adlı, kendi biyografisi olan kitaptaki sözleriyle noktalayalım…
'Bir tabloyu anlatabilir misin?
Bir besteyi?
Öğrenciyken çok etkilendiğin hocaların olmuştur.
Seni etkileyenin ne olduğunu anlatabilir misin?
Beğendiğin ve evlendiğin kadını anlatabilir misin?
Onu neden beğendiğini, seni neden etkilediğini?
Annenin yaptığı bir kestaneli lahana dolması ile bir lokantada yediğin dolma aynı malzemelerden yapılmıştır.
Birini seversin birini sevmezsin.
Nedir fark, sevdiğin nedir anlatabilir misin?
Biz her şeyi parçalara bölüp anlatmayı biliriz.
İnsan bedenindeki organların her birinin fonksiyonlarını teker teker anlatabiliriz.
İşte solunum organları, sindirim organları.
Hepsinin ne yaptığını biliriz.
Bir organ işini yapmazsa neler olacağını pekiyi biliriz.
Anlatabiliriz.
Peki, can dediğimiz şeyi anlatabilir miyiz?
Nerededir can?
Sindirim organlarında?
Solunum organlarında?
Yeni ölmüş bir bedenin başında bulundun mu hiç?
Bütün organlar yerli yerindedir.
Ama can yoktur.
Neredeydi, nereye gitti, anlatabilir misin?
Demek istiyorum ki, köprüleri, parkları, tramvayı, Porsuk'u anlatabilirsin.
Ama Eskişehir'e gelip, ona hayran olanları, ondaki değişime hayran kalanları, hayran bırakan şeyi anlatamazsın.
Hayran kalan kendisi de anlatamaz.
Beste dediğin bir sesler bütünüdür.
Sesleri herkes bilir.
Birçok insan notaları birbirinden ayırt edebilir.
Ama notaları birbirilerinden ayırt edebilen herkes beste yapabilir mi?
Sesleri başkalarının da sevebileceği bir düzene sokmak belirli bir hassasiyet bir maharet gerektirir.
Herkesin yapabileceği bir şey değildir yani…'
***
Aynı, sanayici olmakla, sanayiyi yoktan var etmenin aynı şey demek olmadığı ve belli bir hassasiyet ve maharet gerektirmesi gibi…