Eskişehirspor Kulübü Başkanı Mustafa Akgören, 'Play out iptal olmasaydı Türkiye'nin en ünlü hocalarından birisi de şu an takımımızı çalıştırıyor olacaktı. Bu isim camiamızın yakından tanıdığı ve Süper Lig'de görev yapmış bir hoca' demiş.

Senin uçan kuşa borcun var…

Kendi hocalarına, futbolcularına rutin ödemelerini yapmaktan acizsin…

Deplasmanlara götürsünler diye iş adamlarının adeta gözünün içine bakıyorsun…

Amacına bir türlü ulaşamayan kampanyalarla üç kuruş kulübün kasasına girsin diye çırpınıyorsun…

Ödenemeyen ya da ödeyemediğin alacaklı dosyaların içinde boğulmuşsun…

Hala kalkmışsın 'Türkiye'nin en ünlü hocalarından birisi de şu an takımımızı çalıştırıyor olacaktı' diyorsun.

El insaf bre!

Hadi buldun getirdin diyelim…

Bu bahsettiğin hocalar tüy mü dikecekti!

'İsmail Kartal, Samet Aybaba, Sergen Yalçın, Mustafa Denizli' örnekleri önümüzde hala hüzün anıtı gibi dururken bu hayranlık sana Mesut Hoşcan'dan mı miras kaldı…

***

Çoşkun Demirbakan'ın, Cengiz Seçsev'in günahı neydi?

Çoşkun Hoca, Türkiye'nin en deneyimli hocalarından birisi değil miydi?

Hadi Çoşkun Demirbakan'ı 'maaşı yüksek' diyerek bahana edip gönderdiniz.

Aslında bahane başka.

Bunu Çoşkun Hoca ES TV'de konuk olduğu 'ES SPOR' programında anlattı.

Mustafa Özer ve İlhan Var deneyimi de hüsranla sonuçlanınca son çare olarak da Süper Lig hariç bütün liglerde başarıyla görev yapmış Eskişehirli Cengiz Seçsev Hoca ile anlaştınız.

Yaklaşık 2,5 ay sonra da 'çok gol yiyoruz hocam' bahanesiyle hiçbir akılla izanla ifade edilemeyecek şekilde onuda gönderdiniz.

Takımı Amatör lig de bile hocalık yapmamış alt yapı hocalarından Yasin Söğüt'e takımı teslim ettiniz.

Soruyorum; bunu hangi bilgi, hangi akıl, hangi mantıkla yaptınız

Transfer tahtası açılamaz ise ki açılması da mümkün değil bugünkü şartlarda bu bilginizle, bu basiretsizliğinizle, bu hatalarınızla nasıl bir yöneticilik yapmayı düşünüyorsunuz?

GETİRMEYİ DÜŞÜNDÜĞÜNÜZ HOCA BEDAVA MI ÇALIŞACAK DI?

Eğer Play out iptal olmasaydı süper ligde görev yapmış hoca getirecektiniz öyle mi?

Ya siz aklınızı peynir ekmekle mi yediniz?

Buna,' Ya sayı saymayı bilmiyor ya da hiç dayak yememiş!' Demezler mi?

Bu hoca Çoşkun Demirbakan dan, İlhan Var ve Cengiz Seçsev'e verdiğiniz paradan daha düşük bir rakama mı 'evet' diyecekti.

Anlaşıldı Eskişehirli hocalara güvenmiyorsunuz.

Bunu daha önce de katılmış olduğunuz TV programında da açıkça ifade etmiştiniz zaten.

Anlaşılan bütün bu gelişmelerden hiç ders almamış görünüyorsunuz…

Ama üzülerek ifade etmek isterim ki şunu da bir türlü görmüyorsunuz: Bu 19 yaş ortalamalı genç çocukların başına değil Fatih Terim'i, Şenol Güneş'i, 'José Mourinho'yu, Jürgen Klopp'u, Carlo Ancelotti'yi, Zinedine Zidane'ı' getirseniz ne olur…

***

Cengiz Seçsev ile 'Önümüzdeki sezonun planlamasını' yapması için 1,5 sezonluk sözleşme imzalıyorsunuz.

Sıradan bir 3. Lig hocasının bile zor kabul edebileceği bir rakama sırf Eskişehir çocuğu olduğu için kabul eden Cengiz Seçsev'i lig maçları tamamlanmadan apar topar gönderiyorsunuz.

'Play out' maçları oynansaydı, dışarıdan getirmeyi düşündüğünüz Türkiye'nin en ünlü hocalarından bir hocanın elinde sihirli değnek mi var da, alt yapıdan getirip profesyonel yaptığınız genç ve tecrübesiz futbolcular mı Eskişehirspor'u lig de tutabilecektiniz?

Mustafa Akgören yolun sonuna gelmişken, kabus gibi geçen 2 sezonunun sonunda bütün bunlarla dahası geçmişteki hatalarıyla mutlaka yüzleşmeli…

ES ES'İ ÇALIŞTIRABİLECEK EN AZ 10 ESKİŞEHİRLİ HOCA VAR

Bu ilde yeni sezonda 2. Ligde mücadele edecek siyah-kırmızılı takımı çalıştırabilecek en az 10 tane hoca var.

Yeter ki onlara güvenmeli ve fırsat vermeli.

Kulübün olmayan parasını da çar çur etmeyin.

2,5 ayda biletini kesmeyin.

Dışarıdan gelen hocalara yıllarca, aylarca sabır gösterirken, aynı sabrı Eskişehirli hocalara gösteremiyorsunuz.

Bu mu sizin Eskişehir milliyetçiliğiniz?

3 BELEDİYE BAŞKANI İLE 3 REKTÖRÜ MÜ

PROTOKOLE SIĞDIRAMADINIZ?

'Bir Milyon fidan 10 Milyon gelir' kampanyası başlatıldı.

10 Milyon gelir sağlanırsa transfer tahtası açılacaktı.

Bunun mümkün olmadığını bırakın hesap kitap bileni, bilmeyene bile sorsanız mümkün olmayacağını söyler.

Kampanyaya bağışlanan fidanlar 'Eskişehirspor Hatıra Ormanına' törenle dikildi.

Törene belediye başkanları sözde siyasi olduklarından davet edilmemiş.

Başkan Akgören, 'Büyükşehir, Tepebaşı ve Odunpazarı Belediye Başkanlarını davet etseydik, AK Partili, MHP'li, İyi Partili yöneticileri de davet etmek gerekiyordu. Anadolu Üniversitesi rektörünü çağırsak, diğer üniversitelerin rektörlerini çağırmak durumda olacaktık' diyerek büyük gaf yapmış.

Böyle bir açıklama akıl tutulması değil de nedir?

Belediye başkanları he ne kadar bir siyasi partinin adayı olarak seçilmişse de, başkanlık koltuğuna oturduğunda, siyasetçi değil il ve ilçede yaşayan hangi siyasi partiden olursa olsun herkesin başkanıdır.

Belediye Başkanı, 'ben (X) partisinden seçildim. (Y) partililere hizmet edemem mi?' diyor.

Resmi törenlerde siyasi partilerin A protokol de yeri var mı?

Rektörler protokol de vali, milletvekilleri, mahalin en büyük komutanı (general ve amiraller), belediye başkanı, cumhuriyet baş savcısı, adalet komisyonu başkanı, idare mahkemesi başkanından sonra gelirler.

Yani protokolün en tepesindeki isimler.

Üstelik Anadolu Üniversitesi Rektörü, fidan kampanyasında en çok bağış yapan isimlerden birisi.

Üç belediye başkanını, üç rektörü fidan dikim töreninde protokole sığdıramıyorsanız o da sizin ayıbınız.

Odunpazarı ve Tepebaşı Belediye Başkanlarının kulübe yaptıklarının karşılığında hiç mi hatırları yoktu?

Fidan dikim törenine davet etmemekle rektörlere ve üç belediye başkanına ayıp etmediniz mi? Bu kadar feraset yoksunu musunuz?

Koskoca alana 6 ismi mi sığdıramadınız?

* * *

SÜLEYMAN ÇAKIR BÜSTÜ NEREDE?

Süleyman Çakır Lisesi yıkılmadan önce okulun bahçesinde, okulun yapımı üstlenen hayır sever iş adamı Hacı Süleyman Çakır'ın büstü vardı.

Yıllarca okulun öğrencileri Hacı Süleyman Çakır'ın kendisini görmeseler de en azından büstünü görüyorlar, 'okulumuzu yaptıran hayırsevermiş' diyorlardı.

Ekonomik ömrünü dolduran Süleyman Çakır Lisesi'nin yıkılıp yerine yenisinin inşaa edilmesi kararlaştırıldı.

Gerçi yerine tekrar okul mu yapılsın? Yoksa farklı bir yapı mı yapılsın? Tartışması yaşanmadı değil.

Hatta okulun altına otopark yapılması bile gündeme geldi.

Yapılmış olsa hiç olmazsa o bölgedeki oto park sorununu çözerdi.

Oto parkın giriş ve çıkışı farklı olur.

Okula ve öğrencilere bir zararı olmazdı.

* * *

Neyse bu fikir kabul görmedi.

Eski okul yıkıldı yerine yenisi yapıldı.

Yukarıda yazdığım gibi okulun bahçesinde Süleyman Çakır büstü vardı.

Okul yıkılıp yenisi yapıldıktan sonra Süleyman Çakır büstü bahçeye konulmadı.

Okulun eski öğrencilerinin ve Süleyman Çakır Lisesi Okul Koruma Derneği Kurucu Başkanlığını yapan İbrahim İpek'in de dikkatinden kaçmamış.

İbrahim İpek, dönemin okul müdürü Zihni Uyanık'a, Süleyman Çakır büstünün akıbetini sormuş.

Okul Müdürü de, 'Herhalde eski okulun yıkımı esnasında yıkımı üstlenen müteahhit almış götürmüş olabilir' demiş.

Ne demek; müteahhit almış götürmüş olabilir.

O büst okulun demirbaşıdır. Üstelik çok anlamlı ve manevi değeri çok büyük olan.

Her ne kadar, 'yangında öncelikli korunacak' emtia olmasa da, cebinden para harcayarak okulu yaptıran Eskişehir'in hayır sever iş adamına ait.

Taşınma sırasında bu büstte sağlam bir şekilde yerinden sökülerek taşınılan okula diğer demirbaşlarla götürülmeliydi.

Süleyman Çakır'ın büstünü müteahit'e sağlam bir şekilde söktürüp onu yeni okul binası tamamlayıncaya kadar da muhafaza etmek başlıca göreviniz olmalıydı.

Okul mezunları şimdi bu büstün peşine düşmüşler.

Hacı Süleyman Çakır ve Lisesi kitabını yazan İbrahim İpek hocamla ES TV'de yaptığımız programdan sonra bana telefon eden okul mezunları, kaybolan bu büstün de akıbetini araştırmamı rica ettiler.

Yıkım öncesi okulu taşıyan Zihni Uyanık Hocama dün iki kez telefon ettim.

Telefona cevap vermedi.

Yazımı tamamlarken bu beni kez kendisi aradı.

Süleyman Çakır büstünün akıbetini sordum.

Büstün okulun taşınması sırasında yerinden sökülerek Süleyman Şah Anadolu Lisesi'ne götürüldüğünü, okulun kantine inerken sağ tarafta bir depo olduğunu, oraya koyduklarını söyledi.

'Peki neden yeni okula taşınırken büst götürülüp okulun bahçesine konulmadı?' soruma ise,'evet konulabilinirdi' şeklinde cevap verdi.

'Peki büst duruyor mu?' soruma ise, 'Ben okuldan ayrıldım. Yerime başka bir arkadaş geldi. O'na sorun' dedi.

En yakın süreçte Süleyman Şah Anadolu Lisesi'ne giderek Zihni Uyanık Hocanın iddia ettiği gibi büstün okulun deposunda olup olmadığını araştıracağım.

O büstü duruyorsa yeni yapılan Süleyman Çakır Anadolu Lisesi'nin bahçesine konulması için Hacı Süleyman Çakır'ın ailesi ve okulun mezunları adına takipçisi olacağım.

* * *

SEYRET, SUS VE DİNLE

Bir gün bir dağ güneşle birlikte güne uyandı. Rüzgarın esintisiyle

ağaçlarının dallarını sallaya sallaya esneyerek gerindi. Güneş pırıl pırıl

ufukta tam karşısından doğuyor, onunla arasında masmavi bir deniz çarşaf

gtüribi günü karşılıyordu.

Dedi ki, 'Ben ne güzel bir yerdeyim, önüm masmavi bir deniz ve her gün güneş

bana gülümseyerek gün başlıyor.'

Gökyüzünde küme küme bulutlar pamuk yığınlarını andırıyordu.

Martılar çoktan uyanmış gökyüzünde dans ediyorlardı. O sırada dağ bir de

baktı ki, eteklerinde bir minicik fare denize doğru yürüyor.

'İiiiiiiiihhhhhh, bu da ne? Bu küçük fare benim manzaramı şimdi neden

bozuyor?'.

Onun oradan bir an önce gitmesini istedi ve şöyle bir titredi.

Tepeden aşağıya doğru bir kaç taş hızla yuvarlanmaya başladı. Fare sesi

duyunca hemen bir yüksek kayanın üstüne sıçradı ve oraya yerleşti. Düşen

taşlarda ona hiç bir zarar vermedi. Farecik de başladı denizin güzelliğini

seyre...

Ara ara atlayan zıplayan balıklar denizin duruluğunda küçük halkalar

oluşturuyordu.

Deniz dağın sıkıntısını anladı ve dağa seslendi:

'Neden böyle bir günde bir küçük fare için mutsuzluk oyununa başlıyorsun ki?

Bak ben dümdüzken balıklar da benim duruluğumu bozuyorlar. Ben onlara

kızıyor muyum? Biliyorum ki onlar bensiz ben onlarsız olamayız. Sen de

seninle birlikte yaşamak zorunda olanlara kollarını açmalısın. Güneş hiç

bulutlara bozuluyor mu? Benim ışınlarımı engelliyorlar diye kızıyor mu?

Kabul et gerçeği, herşey bir şeylerle bütün aslında. Fark ve güzellik de

burada. Bu sayede hergün ayrı bir şey öğretiyor bize; her gün ayrı bir ders

veriyor. Sen iyisi mi sadece; 'SEYRET, SUS ve DİNLE.'

Dağ denize sordu:

'SEYRET, SUS ve DİNLE? O da ne demek?'.

Deniz: 'Bak... Seyrettiğinde güzellikleri göreceksin... Sustuğunda kendinden

başkalarının söylediklerini duyabileceksin... Dinlediğindeyse onlardan öğrendiklerini uygulama fırsatı bulabileceksin...'

(alıntı)

* * *