Birleşmiş Milletler sınır ile ilgili sorunun çözümü için bölgede inceleme yapmak üzere bir komisyon oluşturulmasına karar verir. Bu arada, Türk hükümeti diplomasi ve askeri faaliyetleri bir arada yürüterek isyana yönelik harekat düzenlemek üzere harekete geçer. 22 Eylül 1924 tarihinde Türk birliklerinin harekete geçmesiyle Nasturi yerleşim sahası olarak bilinen Nastur Yaylası, aşağı ve yukarı Tiyari bölgelerinde bulunan Nasturiler Doğuya çekilmiş ve Varto dağlarına sığınmışlardır. Beytüşşebap'taki 600 kadar Nasturi de ağır kayıplar vererek Pervari'ye çekilir. Sonuçta, Nasturiler bulundukları bölgeleri de terk ederek İmadiye'ye kaçmak zorunda kalırlar. Türk birlikleri en son Hazil suyu civarına kadar ilerlemişlerdir. Bu harekat karşısında Türkiye'ye bir nota vererek Hazil ve Habur sularının birleştiği noktadan itibaren Beytüşşebap, Çölemerik ve Şemdinan'ın Güneyinden geçen hattın Irak topraklarına dahil olduğunu ve Türkiye'nin bu sınırı geçerek Irak topraklarını işgal ettiğini ileri sürerler. Bu durum karşısında İngilizlerin Türk topraklarını bombaladığını belirten Türkiye'nin cevabı sonrasında Birleşmiş Milletler Brüksel hattı olarak bilinen geçici bir sınır belirlenir. Bu sınıra göre Süleymaniye Irak'a, Hakkari de Türkiye'ye bırakılır. Bu arada harekat ile tekrar İngiliz denetimindeki Irak topraklarına dönen Nasturiler, yeniden Irak ordusuna alınırlar.
Bölgede incelemeler yapmak üzere görevlendirilen komisyon, incelemelerin ardından hazırlamış olduğu raporda, Nasturi Hıristiyanları ile ilgili olarak şu sonuca varmıştır;
'Tartışmasız bir biçimde kendine ait bir toprak parçasında, kendisine karşı silah çeken bir halkı yerleştirmesini Türkiye'den istemek haksızlıktır. Diğer taraftan ise, onlar için yapılabilecek en iyi şey, İstanbul Konferansında Türk yetkililerinin teklif ettiği gibi, herhangi bir saldırgan tavır sergilememeleri karşılığında, eski yerlerine yerleştirilmelerinin sağlanmasıdır'
Yine bu raporda, İngiliz denetimi altında yaşayan Nasturilerin de sanıldığı gibi rahat bir ortamda yaşamadıkları belirtilirken, hangi devlet, egemenliği alırsa alsın, bu topluluk için kendi memurlarını seçme, patrikleri aracılığıyla toplanan vergiler ile yetinme, yanında belirli bir özerklik sağlanması gerektiği vurgulanır. Komisyon raporunun Birleşmiş Milletlere sunulduğu günlerde İngiltere, Türkiye'nin 6000 Nasturiyi tehcir ettiği iddia edilecektir. Bunun üzerine ikinci bir inceleme komisyonu kurulur. Türkiye bu komisyonun araştırmalarını, 24 Temmuz 1923 tarihinden bu yana gerçekleştirilen sınır saldırılarını da kapsamasını, dolayısıyla da, 1924 tarihindeki Nasturi Ayaklanması'nın ardındaki gücün de ortaya çıkarılmasını talep ettiyse de, bu gözardı edilecek ve hazırlanan raporda Türkiye, Nasturi Hıristiyanlarını tehcir ettiği iddiasıyla bir kez daha suçlanacaktır.
Sonuçta, Türk hükümetinin tüm çabaları sonuçsuz kalır, Musul, İngiliz denetimindeki Irak'a bırakılır. Nasturi Hıristiyanları ise 1933 yılına kadar İngiliz denetimindeki Irak topraklarında yaşamaya devam edecek, bu yıl içinde çıkardıkları bir ayaklanma sonrası Suriye sınırını geçerek Fransız himayesine girmeye çalışsalar da, sınırdan geri çevrileceklerdir. Bundan sonra ise bir çoğu Irak'ı terk ederek Amerika, Kanada ve İsveç gibi ülkelere giderken, bazıları da Irak'ta kalacaklardır. Bu göç ile birlikte gittikleri ülkelerde kurdukları organizasyonlar ile Batılı devletlerin kendilerine kazandırmış oldukları 'Asurlu' kimliğinin kökleşmesini sağlayacaklardır. Ayrıca, son dönemde 2003 yılında Irak'ta yapılan Amerikan müdahalesi sonrasında Irak'ın şekillenmesinde 'Asur' kimliği ile rol almaktadırlar.
Musul sorununun çözümü için çalışıldığı sırada, Ankara Hükümeti Revandız bölgesindeki Kürt aşiretleriyle işbirliğine girişmeyi planlamış, 1920 sonlarında Revandız'a üç subay ve yüz erden oluşan bir piyade bölüğü gönderilmiş, 1921 Ağustosunda da Süleymaniye ve havalisi komutanlığına Binbaşı Şevki Bey atanmıştır. 1922 ilkbaharında ise, Kürt aşiretlerinden gelme milislerle Fransız ordusundan kaçan Müslüman askerlerden oluşan bir müfreze kurularak başına Milis Yarbay Özdemir Bey ile küçük rütbeli otuz subay atanır. 1922 yılı ortalarında bölgeye giren bu müfreze, çevredeki aşiretlerden derlenen savaşçılarla güçlenerek İngiliz yanlısı birliklerle çatışmaya girişir. Derbent'te başarı kazanan Osman Bey, Şeyh Mahmut Berzenci ile gizlice anlaşır ve saldırılarını sürdürür. Ancak Doğu cephesinden yeterli ölçüde destek alamadığından, İngilizler tarafından yenilgiye uğratılır ve İran'a sığınmak zorunda kalır. İngiltere, Musul sorununun kendi lehine çözümlenmesini sağlamak amacıyla, Irak'taki Ermeni ve Nasturileri harekete geçirmiş, Nasturileri Hakkari Güneyine sürmüş, Kürtler arasında yoğun propagandaya başlamıştır. Türkler ise o sırada Revandız'da bulunan Şeyh Mahmut'la iş birliğine girişmek istemektedirler. Hakkari Valisi Halil Rifat kabilesi reisi Gülyano'nun saldırısına uğrar. Hangediği'ndeki bu alayda vali, tutsak alınır. İl Jandarma Komutanı Binbaşı Hüseyin Bey'le üç jandarma eri öldürülür. Kısa bir süre sonra vali, Aşağı Tayyare Nasturileri'nin en güçlü kabile reisi olan Hoşabe tarafından serbest bırakıldıysa da, hükümetçe olay çıkaran Nasturilerin bertaraf edilmelerine karar verilir.
Harekat, üçüncü orduya bağlı, 7. Kolordunun Komutanı Cafer Tayyar (Eğilmez) Paşa tarafından yürütülür. Kürt Şikak aşireti Şeyhi İsmail Ağa Simko'dan yararlanılması da öngörülür. Düzenli birliklerin yanı sıra 8. Aşiret Fırkası'nın toplanabilen er ve subaylarıyla çok sayıda aşiret erinin de katıldığı harekat 12 Eylül 1924 tarihinde başlar, 28 Eylül de sona erer. Ayaklananların yokedilmesi amacı güdülmekle birlikte, Nasturilerin çoğunun sınır dışına kaçmış olması dolayısıyla harekat amacına ulaşamadığı gibi, Musul sorununun çözümüne yönelik askeri girişimler de sonuç vermemiştir. Harekat sürerken eski Bitlis mebusu Yusuf Ziya'nın kışkırtmaları sebebiyle askeri birliklerden bir bölümü silahlarıyla birlikte karşı tarafa geçtiklerinden, bu olay daha sonra İstiklal Mahkemesi'nce ele alınır ve Yusuf Ziya suçlu bulunarak idam edilir.

Nehri Ayaklanması

10 Haziran 1925 tarihinde Nehri Ayaklanması patlak verir. Nehri, Şemdinli yakınında bir köyün adıdır. Bu konudaki tek kaynak, Muzaffer İlhan Erdost'un aşiretlerden aldığı bilgilere dayanarak kaleme aldığı Şemdinli Röportajı'dır. Erdost'un verdiği bilgilere göre; '10 Haziran 1925 sabahı, Seyit Abdullah, İran'dan ve henüz sınırı saptanmamış olmakla birlikte İngiliz işgali altında bulunan Irak'tan topladığı isyancılarla (tahminen 1200- 1700 kişi) Navşar (Şemdinli) bölüğünü, Gerdi Şapatan bölüğünü ve Nehri'de bulunan tabur merkezini basar. Durumun gerginleşmesi nedeniyle bir gün önce Navşar bölüğünü teftişe gelen Tabur Komutanı Binbaşı İsmail Hakkı Bey ile Tabur doktoru Binbaşı Ali Rıza Bey sabah erkenden Nehri'ye dönmek üzere yola çıkmışlardır. Pesen deresinde bir su başında ikiye ayrılırlar. Orada tabur komutanı ve tabur doktorunu isyancılar kuşatır. Navşar bölük Komutanı Üstteğmen Bekir Sıtkı Bey'e haber gönderilir ve tabur komutanı tutuklanır. Navşar'ın altındaki derede değirmene getirilir.' Üstteğmen Bekir Sıtkı Bey, askeriyle değirmene koşar, derenin içerisindeki pusuya düşer ve burada tutuklanır. Gerdi Şapatan Bölük Komutanı Yüzbaşı Kemal Bey'i, Gerdi aşireti reisi Ahmet Bey, sabah çayına çadıra davet eder. Çadırda kendisine Şeyh Abdullah'ın yazdığı mektubu verir. Yüzbaşı Kemal Bey, o zaman çadırın isyancılarla çevrildiğini görür. Ahmet Bey; 'Seni burada tutmaya mecburum, yoksa beni öldürecekler' der. Ahmet Bey, 'Şimdi takım komutanına bir mektup yaz, teslim olsun' der. '10 Haziran 1925 tarihinde Gerdi Şapatan takım komutanı, Kemal Yüzbaşı'ya yanıtını gönderir; 'Sizin teslim olduğunuzu ve tesir altında bu mektubu yazdığınızı öğrendim. Bu dakikadan itibaren bölüğün emri kumandası bana aittir. Tek mermim kalana kadar kendimi savunacağım'. Bölüğünü Zinabar'da müstahkem bir yere çeker. Nehri'de taburdan sonra ikindiye doğru jandarma karakol komutanı Yüzbaşı Dursun Bey ve öteki memurlar tutuklanır. İsyancılar erlerin silahlarını alırlar ve kendilerine bir daha asker olmayacaklarına dair yemin ettirip onları salıverirler. İsyancılar, subayları Gerdi Şapatan'a götürürler. Karargahlarını da oraya kurarlar. Seyit Abdullah isyancıların başındadır. Seyit Taha'nın kuvvetlerinin başında Şeyh Abdullah vardır. Seyit Müslih, Seyit Fehim, Göçer Reisi Mecit Han, Cihangir Ağa, Osman Ağa, Gerdi Aşiret Reisi Oğuz Bey, Ahmet Beyler de oradadır.' (Devam Edecek).