Sason Ayaklanmaları

Siirt'e bağlı Sason ilçesinin Doğu sınırında yüksek, sarp, engebelerle dolu dağlarla vadiler arasındaki bölgede yaşayan Kürtler, yüzyıllardan beri denetim altına alınamamıştır. Hallı'nın tespitlerine göre buranın halkı 'askere gitmez, vergi vermez, kendine göre bir düzen içinde ve ilkel koşullarda yaşardı'. Bunun başlıca nedenlerinden biri de ulaşım olanaksızlığıdır. 1925'te, Şeyh Sait Ayaklanması sırasında bu bölgedeki Kürtler de başkaldırır. Bu başlayan ayaklanma, 1937'ye kadar sürecek bir dizi ayaklanmanın ilkidir. Askeri birlikler, ulaşabildikleri Asi, Küsküt, Herük gibi yerleri boşaltırlar. Sözü geçen dağlık kesimde oturmak ve buraya girmek yasaklanır. Ancak 1930'a kadar aşiretlerin üstüne gidilmez. Bu tarihte Sasonluların itaatsizlikleri dikkat çekmeye başlar. 1932 Eylülünde bölgeye iki alay ve iki seyyar jandarma taburu gönderilir. Bunlar ulaşabildikleri köy ve mezraları tahrip edip, iki yüzü aşkın silah toplarlar. Kışın harekat durdurulur. 1933 Temmuzunda kaçak tütün imha etmek üzere giden Tekel memurlarına Helikan ve Harbak'ta engel olunur. 7. Seyyar Jandarma Alayı'ndan bir bölük, Tekel memurlarını korumak üzere bölgeye gönderilmiştir. Ancak giriştiği harekatta başarıya ulaşamaz. Reşat Hallı, Sasonluların itaatsizliği büsbütün ele aldıklarını ifade ettikten sonra şunları ekliyor;

'Bu itaatsizlik 1935 Nisan ayında hayvan sayımına çıkan devlet memurlarını kovmak, öğüt vermeye giden heyet içinde ilçe kaymakam vekilini öldürmek ve müftüyü yaralamak suretiyle fiiliyata intikal ederek, ayaklanma niteliğini almış ve tedibe giden mahalli kuvvetlere silahla karşı koyacak derecede ileri götürülmüştür'.

Yüzbaşılığı döneminde bu harekata katılan Emekli General Cemal Madanoğlu ise, anılarında bu olayı şöyle anlatır;

'Sason ilçe merkezine çok doğrucu bir kaymakam gelmiş, ilçedeki ileri gelenlerin uygunsuz tutum ve davranışlarına ilişkin dosyalar tutmaya başlamış. İlçedeki yetkililerde kaymakama karşı birleşmişler. Kaymakam bu cephe karşısında yenilgiye uğramış. Adamcağızı görevden almışlar. Yeni kaymakam vekili hırslı bir kişi olsa gerek. Hemen işe girişmiş, ilçe merkezindeki ileri gelenleri avucuna almış, Jandarma Yüzbaşısı, Tayyare Cemiyeti Reisi, Müftü, Posta Müdürü kim varsa bütünleşmişler. İlçede karakolları kapatmışlar, karakollardan getirdikleri erlerle ilçe merkezinde bir bölük kurmuşlar. Bu bölüğün başına geçerek bölgede vergi toplayacaklar. Bu plan yukarıya yaranmak ve göze girmek için başarılı görünüyor. Kaymakam vekili, emrindeki birliklerle planı uygulamak için Sason dağlarında yürüdükçe haber de yayılıyor. İlk yöneliş, Harbak Vadisi'ne. Harbak vadisinde Harbak köyünün bir ağası var. Adı Tartari Badik. Diyor ki, asker ilerlemesin, olduğu yerde konaklasın. Sizler konuğumuz olun, köyümüze buyrun. Bizde bu arada istediğiniz parayı toplayalım. Anlaşma gerçekleşiyor. Köye yukarıdan bakan bir tepeye asker yerleşiyor, aşağı inmiyor, kaymakam, jandarma komutanı, müftü ve ötekiler köyde çeşitli evlerde konuk olarak ağırlanıyorlar. Jandarma Yüzbaşısını da Tartari Badik kendi evinde ağırlıyor. Tartari Badik'in evinde erkek yok, gelin harıl harıl akşam yemeği hazırlıyor. Tam o sırada yüzbaşı geline yaklaşmak isteyince olay çıkıyor. Kadın direniyor, başlıyor bağırmaya… erkekler toplanıp, eve doğrulunca jandarma yüzbaşısı üst kata çıkıp durumu görüyor, napsın. Dama çıkıyor, oradan bir gübre yığınının üstüne atlayıp, askerin bulunduğu tepeye doğru koşmaya başlıyor. Peşinden koşanları korkutmak için de birkaç el ateş ediyor. Bu durumda yüzbaşının üstüne gidemiyorlar. Bölükte yüzbaşıyı görünce koruma ateşi açıyor. Yüzbaşı kurtuluyor. Ama köylünün gözünü kan bürüyor. Ne kaymakam vekili, ne müftü, ne tayyare cemiyeti reisi kurtulabiliyor. Hepsini öldürüyorlar. Jandarma yüzbaşısı olayı rapor ediyor, ne var ki gerçeği olduğu gibi yazmıyor. Sason'da harekat emri bu gerekçeyle veriliyor'.

Reşat Hallı'ya göre 1935 yılındaki harekatta, birliklerden bir jandarma yaralı, dört sivil şehit verilmiş, eşkıyaya da 23 ölü, üç yaralı verdirilmiş, 58'i yakalanmış, 870'i kendiliğinden teslim olmuş ve bu arada 57 tüfek toplanmıştır. Harekata 10 Temmuz 1936 yılında yeniden başlanır. O yıl, jandarmadan 14 yaralı, nizamiye birliklerinden 21 şehit, beş yaralı verilmiş, eşkıyaya da 155 ölü, 24 yaralı verdirilmiş, 39 kişi yakalanmış, 879 kişi de kendiliğinden teslim olmuş, bu arada 52 de tüfek toplanmıştır. Süregelen uygulamaya yasal dayanak sağlamak ve büyük çaplı yer değiştirmenin yolunu açmak amacıyla, 1936 yılında burasını yasak bölge ilan eden yasa çıkarılır. Batı Anadolu'daki birtakım illere gereken hazırlığın yapılması bildirilir, ardından da Bakanlar Kurulu'nun 6 ekim 1936 günlü kararıyla 2400 kişinin Batı illerine göçürülmesine başlanır. Birinci Genel Müfettişliğin değerlendirmesine göre, 1937'de yasak bölge halkı 3000- 3500 den 500'e, silah sayısı 350' den 200'e düşmüştür. O yılın başında 10. ve 7. Seyyar Jandarma Taburları yeniden harekata girişirler. Temmuzda 11. Seyyar Jandarma Taburu da bölgeye gönderilir. Sason'un özelliği nedeniyle kesin sonuç alınamayınca, 7. Kolordu taburların mevcutlarının arttırılmasını ve 18. Piyade Alayı'nın görevlendirilmesini uygun görür. Ekim ayında jandarmadan 38 şehit, 57 yaralı, nizamiye birliklerinden 3 şehit, 5 yaralı, halktan 7 şehit, 10 yaralı verilmiştir. Eşkıyadan da 273 ölü, 52 yaralı verdirilmiş, 283 kişi yakalanmış, 748 kişi kendiliğinden teslim olmuş ve bu arada 39 tüfek ve 140 mermi toplanmıştır. Sonuç olarak, Sason bölgesinde üç yıldan beri muhtelif kuvvet ve tertiplerle yapılmış olan ve henüz kesin sonuca ulaştırılamamış bulunan harekat, devlete oldukça pahalıya mal olmuş bulunmaktadır.

Aynı günlerde bir ıslahat programı yapılır. Yasak bölgenin içinde ve dışında 15 karakol açılmasını, bu bölgeyi baskı altında bulundurmak ve Siirt, Bitlis, Diyarbakır'daki ordu birlikleri arasında garnizon bağlantısı yapmak, özellikle belirli çetelerin izlenmesinde il jandarma kuvvetlerine yardımda bulunmak üzere burada jandarma taburlarının görevlendirmesini, Hazo ve Ziyaret'te birer ilçe, kimi yerlerde bucaklar kurulmasını öngören program uygulamaya konulur.

Birinci Ağrı Ayaklanması

Ağrı bölgesinde ilk ayaklanma 1926 tarihinde patlak verir. Reşat Hallı, başlama nedenini şöyle anlatıyor;

'Mayıs 1926 başlarında Yusuf Taşo ve avanesinden müteşekkil eşkıya Bayezit'ten Muson bucağına bağlı Kalecik köyünden bir miktar hayvan çalarak Ağrı dağına götürmüştü. Görünürde çapulculuk niteliğinde olan bu hareketin tedibine Bayezit'e gelmiş bulunan 28. Alay memur edildi.'

İngiltere'nin Trabzon konsolosu Knight ise, 16 Haziran'da Büyükelçi Lndsay'e şu bilgileri aktarmaktadır;

'Kars ve Erzurum'dan birer bölüğün (yanlarında Ruslardan kalan 6'lık ve 12'lik toplarla birlikte) ayaklanmayı bastırmak için yola çıkarıldığı söyleniyor. Ayaklanmanın, bazı ailelerin bölgeden nakledilmesine bir tepki olarak çıktığı kuşkusuz. Çünkü Bayezit geçen yılki isyana katılmamıştı. Bölgeden gelenlerin bildirdiklerine göre, çok sayıda aile hayvanlarıyla birlikte Erzurum- Erzincan yoluyla Ankara ve Batı Anadolu yönüne gönderiliyor. Bir çok köy tamamıyla terkedilmiş durumda, büyük bir bölgede ticaretin durduğu söyleniyor. Güvenilir bir kaynaktan öğrendiğime göre, Erzurum'da kurulan bir fabrikada top ve tüfek mermileri yapımına başlandı'.

Büyükelçi, Dışişleri Bakanı'na 5 Temmuz günü yolladığı raporda ilginç bir girişimden de söz etmektedir;

'Ankara'daki Arnavutluk temsilcisinin söylediğine göre, Türk Hükümeti Kosova bölgesindeki Müslüman Arnavutların Türkiye'ye göçünü sağlamak için Sırp- Hırvat- Sloven hükümetiyle harekete geçmiş, bunlar Doğudan Batıya göçürülen Kürtlerin yerine yerleştirilecekmiş'

Ağrı Dağı'na çıkan ve 17 Mayısta ayaklanmacılara taarruza başlayan 28. Alay, Serdarbulak ve Gevgeve yönünden gelen, İran'ın Sokanlı ve Kızılbaş Kürt aşiretlerinin oluşturduğu grubun ateşiyle karşılaşır. Bu sırada yukarı Demirtepe bölgesindeki bir başka grup, taarruz edilen Kürtlere katılmıştır. Altı saat kadar süren çarpışmada bozguna uğrayan 28. Alay, Bayezit'e doğru çekilir. İki top, çok sayıda hayvan, eşya ve gereç de ayaklanmacıların eline geçer. Alay komutanı, yaptığı hatalar nedeniyle Savaş Divanı'na verilmek üzere Sarıkamış'a gönderilir. Bunun üzerine 16 Haziran'da yola getirme harekatı başlatılır. Yürüyüş sırasında 20- 25 kişiden oluştuğu tahmin edilen ayaklanmacı ateşiyle karşılaşılsa da, yürüyüş kolu buna karşılık vermeden ilerlemeyi sürdürür ve Ağrı'nın ayaklanmacılara hakim tepelerini ele geçirir. Bir alay, tümenin sol yanını korurken öteki alay taarruza geçer. Ayaklanmacılar, çekilmekte olan sürülerini ve eşyalarını koruyabilmek için zaman kazanmak amacıyla ateş açmaktadırlar. Daha sonra tutunamayıp, Yukarı Demirkapı dolaylarında İran'a kaçtıkları görülecektir. Ayaklanmacıların önemli bir güce sahip olmadıkları, belki de yalnızca Bro Hasotelli ile adamlarından oluşan bir grup olduğu tahmin edilir. İran'daki ve sınır içerisindeki kimi Kürt aşiretlerinin İran ve Türkiye'ye karşı kendilerini savunmak üzere birleştikleri yolunda haberler gelmiş olmakla birlikte, kıtaların gizlice ve hızla harekata girişmelerinin dirençlerini kırdığı anlaşılmaktadır.