Genelkurmayca yola getirme harekatı düzenlenmesi kararı alınır ve 9. Kolordu'ya emir verilirken, Birinci Genel Müfettişlik Elazığ ve Nazımiye ilçelerindeki Haydaranlı aşireti reisi Hıdır Ağa ile akrabası Kamer Ağa'nın, bir süreden beri hükümetin emirlerine açıkça muhalefet etmeleri, şuradan buradan gaspettikleri eşya ve hayvanları geri vermeyeceklerini küstahça ifade etmeleri ve bunların bu halinin geçen sene ilkbahardan beri devam etmesini, gerekçe göstererek şu istemde bulunulur ; Pülümür'deki harekattan sonra adı geçenler önce uzaktan sıkıştırılmalı, bundan bir sonuç alınmazsa Elazığ'da hazır bulundurulacak uçak filosuyla bunlara ait Taçino, Aşağı Dostanlar, Yukarı Dostanlar köyleri ile gerekli görülen başka köyler bombalanmalıdır. Genelkurmayca bu da onaylanır. Birinci harekat 25-26 Ekim gecesi başlar. Önce ayaklanmacılar Ağa Ateş, Hasan Ali ve Arslan mezralarından çıkarılarak burası ele geçirilir ve tahrip edilir. Ayaklanmacılara epey kayıp verdirilir. Kürk'te başarısızlığa uğranıldığı ve uçakların bombaları bittiği için, buraya bütün alayla taarruz edilmesi kararlaştırılarak birlik Pülümür'de dinlenmeye çekilir. Nazımiye'deki harekatı Elazığ Valisi Fahri Bey yönetir. Emrine verilen müfrezeyle 24 Ekim akşamı Nazımiye'ye girer. Aşiret ileri gelenleri telaşa kapılarak, ya bölgelerindeki katillerin kendilerince yakalanıp hükümete teslim edilmesini ya da onları hükümet kuvvetleriyle birlikte yakalamaya çalışmayı önerirler.

Kamer ve Hıdır Ağalar da hükümetin emrine uyacakları yönünde söz verirler. Bunun bir oyalama olduğu kanısında olan Vali, Haydaran köylerinin tepelenmesi gerektiğine inanmaktadır. Buradaki aşiretlerin Pülümür harekatı sırasında ayaklananlara yardım edebileceklerini gözönüne alan 9. Kolordu Komutanlığı, validen kendilerine inanmış görünmelerini, ağaları oyalayarak Pülümür'ün yola getirilmesi sırasında tarafsız kalmalarının sağlanmasını ister. İkinci harekat 10 Kasım'da General Ömer Halis yönetiminde gerçekleştirilir. Dağbey'in Kuzeyindeki kayalıklara sığınan 100 kadar ayaklanmacının taarruzlarına karşı koyan birlikler, 13 Kasım'da bunların hepsini yok edip, Kürk köyüne girer ve köyü tümüyle yakar. Hut'un 2 km. Batısındaki ayaklanmacılarla da çarpışarak 100 kadar kayıp verdirir. Morali bozulan ayaklanmacılar dağılır. 14 Kasım öğleye kadar bu yöredeki kalıntıları da yok eden birlikler, aynı gün bölgelerine dönmeye başlarlar. Elazığ Valisi Fahri Bey, Pülümür'deki harekattan da yararlanarak, Nazımiye'deki aşiretler üzerinde etkili olmuştur. Olay daha fazla büyümeden aşiret reisleri 'aman' dileyerek borçlarını ödemeye, ele geçirdikleri eşyayı ve suçluları vermeye başlarlar.

Bu bilgilerin karşısındaki görüşlere göre ; '20 Ekim'de Dersim'in Doğu yamaçları üzerinde hücum uçuşu yapan uçak filosuna açılan ateşle uçaklardan birinin düşürüldüğü öne sürülmektedir. Yine bu görüşe göre; Seyit Rıza Dersim'den Pülümür aşiretlerine büyük yardım göndermiş, Briman, Haydaran, Demnan aşiretleri de yardıma yetişerek, Türklerle işbirliği yapan Kürt milis kuvvetlerine büyük kayıplar verdirmişlerdir. Bunun üzerine Balan, Lolan ve Karsan aşiretleri de saldırıya geçip Erzincan'ı tehdide başlamışlardır. Ayaklanmacılar, tutsak aldıkları Pülümür kaymakamı aracılığıyla birliklere ültimatom göndererek teslim olmalarını istemişler ve 27 Ekim'de taarruza geçip Türklere büyük kayıplar verdirmişlerdir. 11. Tabur Komutanı Sırrı, bütün cephanesiyle birlikte teslim olmuş, Ağrı savaşlarından dönmekte olan 3. Tümen Komutanı Ömer Halis Paşa da, 7 Kasım'da Dersimlilere karşı taarruza geçmişse de, hiçbir sonuç elde edemeden savaşı bitirmek zorunda kalmıştır.

Bu konu ile ilgili İngiliz belgelerinde de ilginç kayıtlar bulunmaktadır. 1 Eylül'de en etkili Kürt örgütlerinden Hoybun Cemiyeti, 11 Haziran- 29 Ağustos arasında Türk birliklerine karşı giriştikleri harekatlar hakkında bir rapor yayımlamıştır. Bu rapora dayanarak İngiltere'nin askeri ataşesi Binbaşı O'Leary, Büyükelçi Clerk'e gönderdiği 23 Ekim 1930 tarihli raporda, hiçbir yenilgiden söz etmemekte, aksine, Türk birliklerinin 4 bin kayıp verdirdikleri iddia edilmektedir. Öte yandan, Türk hükümeti 500 köyü yıkmak ve 12 bin kişiyi katletmekle de suçlanır.

Öte yandan İngiltere'nin Irak Yüksek Humphreysi, Kasım 1930 tarihinde Londra'dan Bağdat'a Ankara yoluyla gider ve orada Gazi Mustafa Kemal ve Başbakan İsmet Paşa'yla görüşür. Sömürgeler Bakanı Passfield'e, İsmet Paşa ve Şükrü Kaya ile görüşmelerini şöyle anlatır:

'Irak'taki mandater devlet olarak Majestelerinin Hükümetinin (İngiltere), Arapları Kürtlere karşı iyi ve adil davranmaya teşvik eden ve Kürtlerin yeni Irak devleti içinde sadık ve memnun vatandaşlar olarak yaşayabilmelerini amaçlayan politikasını açıkladım. Bağımsız bir Kürdistan Devleti düşüncesinin saçma olduğunu, Majestelerinin Hükümetinin bu düşünceyi desteklediği yolundaki söylentilerin doğru olmadığını anlattım. Trabzon Konsolosu Mathews, 22 Eylül 1931'de Büyükelçi Clerk'e Ağrı bölgesinden 200 aile ya da 500 kişilik bir grubun Bursa ve Konya illerine yerleştirilmek üzere Trabzon'dan Cumhuriyet adlı vapura bindirildiğini yazıyor. Bu kişilerin, geçen yıl askeri birliklere karşı çatışmaya giren ve kendisine bağlı 1200 hane ile birlikte General Salih Paşa'ya teslim olan aşiret reisi Halil Ağa'nın adamları olduğu bildiriliyor. Erzurum'da teslim olduktan sonra Halil Ağa'nın Osmanlı Bankası'na 158 bin lira para yatırdığı söyleniyor. (Bu, daha önce ödenmeyen vergilerin karşılığı olsa gerek- A.K). Bu arada Halil Ağa'nın hayvanlarını toplamakla meşgul olduğu ve kış gelmeden önce buraya geleceği, şimdiye kadar gelenler arasında oğlu Mustafa'nın bulunduğu, aldığımız haberler arasında'.(Son).