Asi Resul Ayaklanması

Elde fazla bilgi olmadığından bu ayaklanmanın çıkış nedeni bazı anlatımlara ve söylentilere dayanmaktadır. Bu anlatımlardan birine göre ; Eruh ilçesi jandarma komutanı Teğmen Ziya, Lodi Bucağı'na bağlı Tilmişar Köyü'nden Jilyan aşireti reisi Resul'e öteden beri düşmandır. Eruh'ta kaymakam vekili olarak görev yapan Jandarma yüzbaşısı Galip'i kandırıp Resul'le ilgili ihbarları öne sürüp, Resul, kardeşi Akit ve bazı kişiler için tutuklama emri çıkartır. Aynı anda dört köyde arama yaptırır. Evinde herhangi bir şey bulunamayan Resul'u tutuklatır. Kardeşi Akit'in bulunduğu Goveşil köyünde arama yapılırken şiddet de kullanılır. Bunun üzerine Akit'le kimi köylüler ateş açarlar. Bir onbaşı, dört jandarma eri şehit olur. Teğmen Ziya, Resul'u götürürken Tilmişarlılar da silaha sarılırlar. Bu çarpışma esnasında bir er şehit düşer. Resul kaçar. 22 Mayıs 1929 günü patlak veren Asi Resul Ayaklanması bu şekilde başlar.

Başlarına gelecekten korkan 15 kadar köy halkı, evlerini ve tarlalarını bırakıp Midyat'a veya başka yerlere kaçarlar. Olaya yol açan Yüzbaşı Galip'le Teğmen Ziya açığa alınırlar ama köylüleri de yola getirmek ve hukuki işlem yapabilmek için buraya bir harekat düzenlenir. Asıl hedef, Jilyan aşiretidir. Bu aşirete yardımcı olabilecek, Pervari yaylalarında bulundukları haber alınan Derşevliler ve Batmanlılar da yola getirilecektir. Resul'un Lodi Bucağı'nda 200 tüfeği olduğu, bunlardan 150 kadarının 25-60 fişeği bulunduğu haberi alınmış, diğer ayaklanmacılarla ilgili bilgiler de elde edilmiştir. Harekatla görevlendirilen 2. Tümen'in 5 Temmuz 1929'daki gücü 59 subay, 1525 er, 1014 piyade tüfeği, 59 hafif makineli tüfek, 22 ağır makineli tüfek, 4 adet yedi buçukluk krup dağ topu, 2 adet yedi buçukluk kudretli dağ topu, 355.105 piyade mermisi, 1017 el bombası, 334 topçu mermisidir. Çeşitli yerlerde sürüp giden çatışmaların ardından 2. Tümen, 17 Temmuz'da, küçük gruplar halinde dağılmış olan ayaklanmacıların çok sayıda müfrezeyle izlenmesi, silah toplama işinin sürdürülmesi, şüpheli yerlere baskın yapılması için yeni bir harekat planı hazırlar. Sonraki günlerde müfrezeler, asilerin ilişkisi bulunan köylerde silah aramaları yaparak bir hayli şaki ve bir o kadar da kadın ve çocuktan ibaret ailelerini yakalayıp, hayvanlarını müsadere ederler. Resul'ü yakalamak için sarfedilen gayretler genellikle boşa çıkmış ve birlikler silah arama ve takip görevlerini yapmak suretiyle emredilen yere dönmüşlerdir. Harekata 3 Ağustos'ta son verilir.

Tendürük Harekatı

İranlı aşiret reisi Şeyh Abdülkadir'e, yasalara bağlı kalmak koşuluyla, sınırlarımızdan girip yazın Aladağ'da ve başka yerlerde yaylama, kışında hükümetçe tespit edilen Örtülü ve Kurtkapanı'nda kışlama izni verilmiştir. Ama Şeyh, birçok vaatler karşılığı sahip olduğu arazide oturmakla, Ağrılılara ve İran'daki aşiretlerle ilişkide bulunmakla birlikte, kendisinden beklenenleri yapmaz. Üstelik başka aşiretlere kötülük yapmaktan da çekinmemektedir. Bu kötülükler, bugün için sadece faaliyet sahasında görülen Sakanlılar aleyhine bir heyecan yaratmış ve oldukça silah mevcuduna sahip Kotanlılarla Kesküileri birleştirmiştir. Bu birleşmeler ve yapılan propagandalar Abdülkadir'in nüfuzunu günden güne azaltmaya başlamıştır.

Karaköse Takip Komutanlığı şeyhin yola getirilmesini gerekli görerek Birinci Genel Müfettişlik'e başvurur. Kotanlılar ve Kesküilerle Sakanlılar arasındaki soğukluğun büsbütün artmış olması sebebiyle, şeyhe karşı girişilecek harekette bu iki aşiretten önemli ölçüde yararlanılabileceğini de bildirir. Müfettişlik, Abdülkadir'in aşiretiyle birlikte Erzincan'a naklini uygun görmekle birlikte, orada kalmayacakları, birer ikişer kaçacakları kanısındadır. Bunları, tamamen dağılmış bir hale getirerek ezmek gerektiğini ifade ederek silahlarının toplanmasını ve İran'a kaçmalarının önlenmesini ister. Hazırlıklar tamamlandıktan, Abdülkadir'in çadırlarının Tüteki Ulya Güney sırtlarında bulunduğu belirlendikten sonra, 14 Eylül 1929'da birliklere harekat emri verilir. Gizliliğe uyulmaması sonucu durumu öğrenen Şeyh Abdülkadir, oğlunu Tümenle görüşmek üzere Karaköse'ye gönderir. Amacı resmi makamları oyalamak, sezdirmeden ağırlığı İran'a geçirmektir. Oğlu, 18 Eylül'de Karaköse'ye gelir. Tümenin haberi olmadan vilayet kendisini yakalar. Tümen bunu öğrenince geliş amacını sorar, ardından da hükümetçe kendilerinden istenenleri bildirir. Şeyhin oğlu bütün istekleri kabul edip çıkar. Bu kez de vilayet jandarması tarafından yeniden yakalanıp sorgulanacaktır. Başına bir felaket geleceğini düşünerek korkuya kapılır ve kaçar. Bunlar, harekatı olumsuz yönde etkiler. Uçakların da kimi yerleri havadan bombalayarak katıldığı harekatta şeyh sıkıştırılmak istenir. Ama o sınır taburunun zayıf bölümlerinden yararlanarak Aşigiran bölgesine geçer ve sınırı aşmayı dener. Burada birkaç ölü verdikten sonra kaçmayı başarır. Tümen komutanlığı ayaklanmacılarından arta kalanların temizlenmesini ister. 24 Eylül'de Ağrı'da kaynaşmaların gittikçe arttığı ve bazı karakollarda çarpışmalar başladığı yolunda haberler alan Tümen, uçak bölük komutanlığına emir vererek Ağrı'da telaş olduğunu, 23 Eylül'de Şıhlı ve Karaburun karakolları ile eşkıya arasında müsademe olduğu ve halen eşkıyanın bir kısmının Şıhlı Köprüsü civarındaki kereliklerde, mütebaki kısımlarının da Cebe Kümbet, Türkmen Celali dolaylarında bulunduğunu belirtmek suretiyle hava müsaade ettiği takdirde bunların bombalanmasını ister. Emre uyan birlikler, 27 Eylül'de yerlerine dönmeye başlarlar.

Savur, Zeylan, Oramar, Ağrı ve Pülümür Olayları ve Harekatları

1930 yılı başında İçişleri Bakanlığı, Doğu illeri valilerinden ve Birinci Genel Müfettişlik'ten durum değerlendirmesi yapmalarını, ayaklanma olasılığı bulunup bulunmadığını bildirmelerini ister. 7. Kolordu Komutanlığı da görüşlerini bildirir. Gelen haberlere göre, İngilizler Irak sınırı bölgesinde etkinliklerini iyice arttırmışlardır. İngiliz ajanları kabile ve aşiretler arasında Kürtlük propagandası ve kışkırtması yapmaktadırlar. Amaçları, bu yolla demiryolu bağlantısı kurulmadan önce siyasi durumda değişiklik yapmaktır. Ağrı'daki Kürtlerin yardım gördükleri ve etkinlik alanlarını genişlettikleri, ayrıca Kürt Teali Cemiyeti'nin İngilizlerden çok miktarda silah satın aldığı ve bunlardan bir bölümünün Irak sınırından içeriye gönderildiği haberleri alınmıştır. Kürtlerin kurduğu Hoybun (özgürlük, bağımsızlık) Cemiyeti'nin Ermeni Taşnak Cemiyeti'yle birleştiği yolunda da duyumlar bulunmaktadır. Bütün bu belirtiler Nisan ya da Mayıs'ta İngiliz ajanlarının yönetiminde ve Ermeni ihtilalcilerinin yardımıyla büyük bir Kürt ayaklanmasının patlak vereceğini ortaya koymaktadır. Gerçekten de o sıralarda Ağrı'nın bağımsız Kürdistan'ın bir vilayeti ilan edildiği, Hoybun Cemiyeti'nin Celali Aşireti Reisi İbrahim Haski'yi paşalık rütbesiyle Ağrı valiliğine atadığı, vilayet jandarma komutanlığına Temir Ağa'yı, Korhan kaymakamlığına Molla Hüseyin Efendi'yi, Korhan kaymakamlığına Ömerin Ağa'yı, Ortili Nahiyesi müdürlüğüne Hasan Efendi'yi getirdiği öne sürülmektedir.

İngiltere'nin Tahran Büyükelçisi Clive, Irak Yüksek Komiseri Humphreys'e 16 Nisan 1930 günlü raporunda ; 'Şu sıralar Ağrı Dağı civarında bir bölge hükümetinin kurulduğu, hatta bu hükümetin bir dışişleri bakanının bile bulunduğu söyleniyormuş' der ve ekler ; 'Irak'taki İngiliz görevlilerinin ayrılıkçıların hareketine sempati beslediklerini, Şeyh Mahamut'un bu konuda İngilizlerden yardım istediğini de işittim'.

İngiltere'nin Trabzon Konsolosu Matthews da 29 Nisan'da Büyükelçi Clerk'e şu bilgileri verir;

' Van, Bitlis ve Bayezit bölgesinde bir ayaklanma baş gösterdiği yolundaki söylentilere daha önceki mesajımda değinmiştim. Bu konuda iki ayrı kaynaktan edindiğim bilgileri sunuyorum; 2 ay kadar önce, Ermenistan Sovyet Cumhuriyeti ile İran sınırı yakınındaki bölgede bir ayaklanma patlak verdi. Sayıları 3 bin ile 5 bin arasındaki ayaklananlarla Türk birlikleri arasında çeşitli çatışmalar oldu ve bu çatışmalar sonucu ayaklananların çoğu öldürüldü ya da ele geçirildi, tutuklananlar başka vilayetlere gönderildiler. Kaçmayı başaran 500 kadar kişi dağlara sığındılar. İsyancıların buradan zaman zaman köylere saldırarak talanda bulundukları, köylüleri öldürdüklerini bildiriyor. Jandarmaların kaçakların peşinde olduğu, askeri birliklerin ise ancak gerektiğinde yardımda bulunacağı belirtiliyor. İkinci kaynaktan aldığım rapor ise şöyle; Ayaklanma, Halis adlı biri tarafından düzenlenmiş. Bu kişi, Doğu'nun önde gelenlerinden Şeyh Abdülmecit'in oğlu. Bu şeyh, üç yıl önce Bayezit bölgesinden Bursa'ya sürülmüş, ancak ailesinin büyük bir bölümü Ağrı Dağı civarında bulunuyor. İki ay önceki çatışmalarda Halis ele geçti. Ancak Erzurum'dan Trabzon'a tutuklu olarak götürülürken kaçmayı başardı. Daha sonra İran'a geçmeyi başardı. Şimdi orada, Türklere karşı bir direnişi örgütlemeye çalışıyor'. (Devam Edecek).