Sanırım üstat Haydar Ergülen söylemişti:
'Eylül bir zorunluluktur.'
Sonra eklemişti:
'Kasım zorunluluk değildir, şubat değildir, mayıs değildir, ağustos hiç değildir. Onların da düşkünleri, küskünleri vardır, bulunabilir, ama hiçbirinin yaşamımızdaki yeri eylül gibi kesin, sağlam, kunt, kavi ve bu sıfatlarla anılacak türden değildir.
Aldırış etmeyebilirsiniz, umursamayabilirsiniz, kimse de oralı olmaz, aylarınsa haberi bile olmayacaktır bundan emin olun.'
***
'Eylül bir zorunluluktur.'
Sevenler için hüznün bestelendiği aydır.
Esnaf için kışa hazırlanma, eğitim dünyası için geri dönüşün mahmur sabahlarıdır.
Şairler, yazarlar, bestekarlar için üretme zamanıdır.
Ne kadar yazmış olurlarsa olsunlar, yeniden yazılması gereken buğulu günlerin nemi sıvanır yüreklerine. Alageyiğin sesine dayanamayıp gerdekten dağlara uçan damat olur her biri.
'Eylülde gel' şarkısıyla gönül çiçeğine davet gönderen gençler arasından;
'Yasenya'sına sonbaharı, 'gümüş yaprakların solduğu demdir' diye anlatan eğitimci/şair/yazar Mehmet Binboğa, elinde 'Efelya'sıyla boy gösterir.
Sokaklardaki eylül kalabalığındadır gözleri, 'cıvıl cıvıl bir Eskişehir'deyim' diyen Güngör Kibaroğlu'nun.
Günleri ayrıştıran soğuk algınlığına aldırmadan, acıların ete kemiğe büründüğü 'hırçın bir sonbahar sabahında'n seslenir Erkan Kantarcı.
***
Atilla İlhan 'akşamsa eylülse ıslanmışsam' mısrasıyla, 'yağmur kaçağı'dır her eylülde.
'Çırılçıplak kalakaldım sessizliğinin orta yerinde.' derken Cemal Süreya, kimsesizliğe savruluşu eylüle bağlar.
İçinde başlayan duygusal kırgınlıkları, sararan yaprakları, kara bulutları, deli rüzgarı, katar katar uçan kuşları eylülle özleştirir Ümit Yaşar Oğuzcan; kıyamadığı sevdiceğine haziranı bırakır.
Ataol Behramoğlu, 'Eylül sabahının serinliğini / Yaprakların serinliğini' yüreğine doldurur her uyanışında.
Hasan Basri Ünlü'nün içindeki nehir, eylül eylül yatağını bozunca; o 'eylül kokulu ölümlerin' sahibini arar.
'Beni bu eylül öldürecek' diye hayıflanan Ahmet Altan; içi acırcasına, 'bir aşk kadar zehirli, bir orospu kadar güzel' mısrasıyla anlatır hayranlığını.
Eylülde usul usul seğirir, İlhan Berk'in sevgilisinin yüzü.
***
'Güz gelmeden' kulak vermişsen eğer Ahmet Telli'ye:
'Sırtında taşıdığın kıl heybe / dağ rüzgarı ve lor peyniri / gibi doluysa kır çiçekleriyle / sesler türkülere dönecektir.'
Ve üstat Nazım, 'mevsim sonbahar' hatırlatmasıyla eylüle sahip çıkar, akıl verir bulutların arasından:
'çiçekli badem ağaçlarını unut. / değmez, / bu bahiste / geri gelmesi mümkün olmayan hatırlanmamalı.'
Edebiyat yolculuğunun kaldırım taşları;
Eylüle yapılan ilanı aşklarla, gönderilen sitemlerle, savrulan küfürlerle ve yaşanan hüzünlerle döşenmiştir.
***
Eylül bu, her yazıdan sonra bir daha yazmamak için aldığın kararı bozar, kalemi kağıdı eline tutuşturuverir insanın.
Koronavirüs salgınının hepimizi evlerimize kapadığı, tedirgin kaldırım çalımı gezintilerin mekanı sokaklardan uzaklaştırdığı, kendimizle içsel oyunlar oynamamıza neden olan şu zor günler inşallah bitecek.
Yazdan güze akışın ilk saatlerinde, mevsim değişiminin şelalesinden dökülen duygularımı yine üstatların mısralarına bırakayım:
'Ben her yıl eylülün çıplak ayaklarına bir yazı adarım.
Ve ben eylüle akarım.'
***
'Eylül bir zorunluluktur.'
Sevmek için, yaşamak için, yazmak için…
Ve bu salgın belasından kurtulmak için tüm uyarılara ve 'sağlık kurallarına dikkat etme zamanı'dır.
Birbirimiz için!