'Gazetecilik, ticaret şekline dönüştükten sonra, kendisine 'müşteri' ismi verilmesi daha doğru olan okuyucunun hoşuna gitmek gayretiyle gazeteler giderek sütunlarından 'fikr'in bütün şekillerini süpürüp attılar. (...)
Zihin, onurundan bu kadar kaybettikten sonra hayati faaliyette insanın filden, karıncadan, leylek veya zürafadan hiçbir farkı kalmıyor.
Her zevki tatmin edecek ve ismi yine 'sanat ve edebiyat' olacak felsefe taşını nasıl bulmalı?'
***
Şairlerin en garibi Ahet Haşim, İkdam gazetesinde yazmış bunları.
Ne zaman?
1864 ile 1932 yılları arasında yaşadı Ahmet Haşim.
26 Mart 1928 tarihinden itibaren de bir süre İkdam gazetesine, 'Bize Göre' adlı köşede, o zamanlar fıkra denen bu köşe yazılarını yazdı.
Ahmet Rasim'le birlikte fıkra türünün ilk örneklerini verdi.
***
Ahmet Haşim'in bu yazılarının üzerinden doksan bir yıl geçti.
Neredeyse yüz yıl olacak.
Ve ben, defalarca okuduktan sonra şimdi bir kez daha okuyorum, onun, 'Bize Göre' köşesinde yazdığı bu yazıları.
***
Bir yazarın başarısı yazdıklarının yüz yıl sonra da okunabiliyor olmasıyla ölçülür.
Yaşadığı dönemde ünlü olabilir bir yazar.
Kendisini alkışlayan, yazdıklarına hayran olan büyük bir kitle olabilir yaşadığı dönemde.
Bu ün; reklamın, sermayenin gücüyle de olabilir, yazdığı yazılar, yazıldıkları dönemde gerçekten çok okunduğu için de olabilir.
Ama bu ün...
Yani 'okurun hoşuna gitmek gayretiyle' yazılan yazılar karşılığında alınan bu alkış...
Bu itibar onu zamanın yok ediciliğinden kurtarmaz.
Gün gelir ne ün, ne şan, ne şöhret kalır.
Yazdıkları kendisinden önce yok olur.
Tarihte çok örneği vardır bunun.
***
Fakat işte...
Yazar, ne olacağı bilinmez olarak gördüğü geleceği, yüz yıllar sonra da okunacak yazılar yazmayı bugünün görkemine...
Şaaşasına değişir.
Çevresinde; kendisini takip eden, radikal, gözünü budaktan sakınmayan, görkemli bir kitle oluşturmak için güncel siyaset üzerine yazılar yazar.
O parti bu parti...
Ya siyasi gücün borazanını öttürür; kısa yoldan ün, şan, şöhret, servet sahibi olur.
Ya da...
Ya da siyasi gücü karşısına alıp veryansın eder.
Siyasi suçtan hapis yatmayana yazar demez.
Sonuç?
Zaman değişir...
Siyasetçiler değişir...
Çevresindeki kitle değişir...
Ve böylece kendi de yazıları da yok olup gider.
Bütün bunların farkında olarak boşverse güncel siyasete...
O zaman da yaşadığı dönemin gazabına uğrar.
***
İşte bu çelişkiler, bu gidip gelmeler içinde yazar yazılarını bir yazar.
Pek kimsenin haberi olmaz ama bundan.
Kolay, sükseli bir iş zanneder pek çok kişi yazı yazmayı...
Hiç de öyle değildir işin aslı.
Elma kurdu gibi, insanı içten içe tüketir yazı yazmak.
***
Fırsat olursa, yazı insanlarının bu yolda nasıl delirdiklerini...
Nasıl akıllarını oynattıklarını yazayım bir başka yazımda sizler için.
Mesela Wirginia Woolf sürekli sesler duyuyordu.
Ouse Nehri'nin derinliklerine, ceplerine doldurduğu çakıl taşlarıyla yürüyerek intihar etti.
Edgar Allen Poe alkolikti.
Mezarlıklara, ölüme, ölülere karşı garip bir ilgisi vardı.