'Çatlayın patlayın!'
Herhalde en son ilkokuldayken nazire yapmak için arkadaşlarıma söylemişimdir. Bu yaşta, tahrik içeren çocuksu bu ikilemeyi kullanacak halimiz yok ya!
Ama kullananlar var, hem de en yüksek perdeden:
'İstediğiniz kadar bağırın, çatlayın, patlayın; AKM'yi yıktık.'
Ne bu şimdi?
Fıtratın görünür hali!

***

Daha önce 'megri megri' ile çözüm arayışına katılan iktidar eteğine yapışmış bazı sanatçılar, şimdi de 'yaylalar yaylalar' diyerek Afrin'e moral ziyareti yaptılar.
Muhalif düşünenler de bunları, sergiledikleri 'dilemma'yı yüzlerine vurarak eleştirdi.
Sanatçı yandaş olunca korunmaya alınmaz mı? Alındı da; muhalif sanatçılara en yüksek perdeden salvo üstüne salvo sallandı.
Ne Bizansçılıkları, ne Batıcılıkları, ne Gezicilikleri kaldı.
Bir anda 'tepeden inmeci, baskıcı, jakoben, lümpen mahalle kabadayısı, modern bedevi' oluverdiler.
Bilim de, tarih de böyle yazmıyor işte.
Dünyanın her yerinde, sanatçının muhalif kimliğe sahip olması doğal karşılanır da; yandaş kimlik taşıyan sanatçının literatürdeki karşılığı 'dalkavuk'tur.
Bizi ilgilendirmez ama bilinmesinde yarar var. Yoksa insanın seçimi de kendisini ilgilendirir.
Fıtratına göre!

***

Sanatçı, yazar, akademisyen, siyasetçi takımında, hem muhalif düşünenlerde, hem de yandaş kesimde kibrine yenik düşüp kendine 'izole yaşam alanı' yaratmaya çalışan çoktur.
Çıkarıldığı yüksekliği taşıyamayanların, birilerini ötekileştirmesine, aşağılamasına alışkınız zaten. Çamuru sadece muhalif düşünenlere atmak haksızlık olur. Dikkatli bakarsanız böyle davranarak gündemde kalacağını sananların, her kesimde var olduğunu görürsünüz.
Muhafazakarı da var, seküleri de;
Sağcısı da var, solcusu da,
Kibrinden yanına yaklaşılamayan siyasetçisi de…
José Saramago, 'Karar merkezlerine yakın olmak miyopluğa yol açar, görüş açısını daraltır.' diyor.
Sadece karşıya bakarak siyaset yapanlar, paçasına bulaşan çamuru göremez.
Fıtrattır bu!

***

Tüm ellerin Mehmetçik için duaya kalktığı Afrin Harekatı sonrasında, şehitlerimiz için yanan yüreklerin birlikte yas tuttuğu şu günlerde;
Birlik beraberlikle bastırılan FETÖ'cü darbe girişimi sonrasında, uluslararası alanda ülkemizin zora sokulmaya çalışıldığı şu günlerde;
Yönetenlerden/siyasilerden kucaklayıcı, barış ve dostluk dolu mesajlar beklerken;
Ötekileştirici, ayrıştırıcı, intikamcı dilin gereği var mı diye düşünüyor insan.
Ne yapalım ki, fıtrat böyle!
Alışkın olmayan dilde, barış ve dostluk durmuyor.

***

Adam suya düşen akrebi kurtarmak ister; elini uzatınca akrep sokar. Adam tekrar dener, akrep yine sokar. Bunu görenler dayanamaz, adama çıkışırlar:
'İyilik yapmak istediğin halde sana zarar verene, daha niye yardım edersin.'
Adamın cevabı manidardır:
'Akrebin fıtratında sokmak var, benim fıtratımda ise yaratılanı sevmek; o fıtratının gereğini yapıyor diye, ben niye fıtratımı değiştireyim?'

***

Bizim ülkemizi sevmek, yurttaşımızı sevmek, dayanışma içinde olmak gibi bir fıtratımız var. Doğruyu alkışlamak, yanlışı söylemek, ama anlayış göstermek gibi bir hasletimiz var.
Tüm yurttaşlarımızla birlikte, sonsuza değin sahip çıkacağımız,
'Atatürk'ümüz var, 'Cumhuriyet'imiz var!
Kim ne derse desin, bu fıtrat değişmeyecek!
Yok öyle çatlamak patlamak!