Akşam vakti yorgun argın eve gelirken telefonum çaldı.
Sultan'dı arayan.
Eve gelirken iki yüz elli gram kuşbaşı et almamı istedi, yemeğe koyacakmış.
'İki yüz elli gram?'
'Yeter yeter!' dedi.
Hakikaten yeter!
Altmış liraya yaklaşmış kuşbaşı etin kilosu.
***
Unutmayayım diye, telefonu kapatır kapatmaz hemen yakındaki bir markete girdim.
Kasap meşgul; kesiyor biçiyor, parçalıyor…
Kasabın işinin bitmesini beklerken, genç bir kız geldi, kasap reyonuna.
Yirmi beş yaşlarında…
Allah var güzel kız.
Gençliğin de etkisi var elbette güzelliğinde.
Canlı…
Dinamik…
Hayat dolu.
Sırtında bir de sırt çantası var genç kızın…
Biraz garip bir çanta…
Çantanın sırta gelen kısmı kumaş…
Ön tarafı şeffaf...
Şeffaf kısımda bir lira büyüklüğünde hava delikleri var.
Çantada ne var?
İçi görünen şeffaf çantada…
Kim ister çantasındaki özel eşyalarının herkes tarafından görülmesini?
Hiç kimse.
Ama genç kızın sırt çantasında taşıdığı özel eşyaları değil.
Küçük, yün bir battaniye sermiş çantanın içine.
O yumuşacık yün battaniyenin üstünde, kıvrılmış yatan bir kedi var.
Besili bir kedi…
Neredeyse beş okka var.
Kedinin üzerine de yün bir battaniye örtmüş genç kız.
Kimsede yok, kedinin keyfi.
Özel tasarlanmış sıcak bir yatak ve güzel bir kızın sırtında taşınmak…
Olamadık bu dünyada şu kedi kadar.
Kim bilir ne kadar güzeldir genç kızın kediyi sevişi…
Başını okşayışı…
İnce, uzun, yumuşak parmaklarını kedinin tüylerinin arasında gezdirişi…
Onunla konuşuşu…
Canım…
Cicim…
Hiçbir genç kızın beni böyle sevdiğini hatırlamıyorum.
Ne çocukluğumda, ne gençliğimde…
***
Ben çantadaki kediye bakarken göz ucuyla, kasap ne istediğimi sordu.
'İki yüz elli gram kuşbaşı,' dedim.
'Yağlı mı, yağsız mı?'
Yağsız olan daha güzel gözüküyor; küçük küçük de doğramış kasap, özenle yerleştirmiş tepsiye.
Yağsız kuşbaşı yağlı olandan daha pahalı doğal olarak…
'Yağlı olandan,' dedim.
Benimkini paketlerken genç kıza sordu.
Doğranmamış, parça et istedi kız.
Ona da sordu kasap,
'Yağlı mı olsun yağsız mı?'
'Yağsız olsun; diyetteyiz de,' diye gülümsedi genç kız.
Arkasını dönüp sırt çantasındaki kediyi gösterdi kasaba.
'Son zamanlarda biraz kilo aldı da,' dedi.
***
Kasap reyonundan uzaklaşıp kasaya doğru yürüdüm.
Marketten çıkarken son bir kez daha baktım, genç kızın sırt çantasındaki, yün battaniyeler arasında yatan kediye.
'Uyuşamayız seninle, yollarımız ayrı;
Sen ciğercinin kedisi, ben sokak kedisi' dedim kendi kendime.
Marketten çıkıp evin yolunu tuttum, elimde iki yüz elli gram yağlı kuşbaşı.
Yorgun, bitkin; hüzünlü, kederli, karamsar; gelecekten umutsuz…