Sıkıcı yazılar yazdık, eve kapanıp kaldığımız bu salgın hastalık döneminde.
Berbat yazılar…
İnsanı bunalıma sürükleyecek…
Ne bileyim işte!
İç karartıcı yazılar.
Şu virüs yüzünden bütün bunlar!
Eve kapanıp kalınca…
İçimiz kurudu adeta!
Hareketsizlikten bedenlerimiz yağlanıp irileşirken ruhumuz çürüdü.
Ne sinema…
Ne tiyatro…
Ne konser…
Senfoni orkestrasının konserlerine gidiyorduk cuma akşamları.
Akşam sekizde başlıyordu konser.
İşten eve ilk gelen yemek hazırlamaya başlıyordu.
Alelacele akşam yemeği yiyip kendimizi dışarı atıyorduk.
Geç kalacağız diye bir telaş bir telaş…
Bir koşturma bir koşturma…
Bir heyecan bir heyecan…
Ama şimdi…
Gideceğimiz bir yer olmadığı için bir iki saat süren akşam yemekleri…
Ne bir telaş…
Ne bir koşturma…
Ne bir heyecan…
Ne bir kıpırtı…
Ne bir yaşam belirtisi!
***
Genç kız, giyimine kuşamına karışan…
'Ne bu halin? Kaşın gözün, makyajın… Eteğinin boyu…' diyen, mahalleden tanıdığı adama kızıyor.
Saygıdan, yaşına hürmetinden adamın yüzüne karşı bir şey demiyor.
Mesela,
'Seni ne ilgilendiriyor?' demiyor.
Yahut da,
'Sen benim eteğime mi bakıyorsun, yaşından başından utanmadan?' demiyor.
'Ne hakla bana karışıyorsun?' da demiyor.
Demesin tabii de…
Ama biraz uzaklaşınca,
'İçi geçmiş adamın!' diye, kendi kendine söyleniyor.
Yani?
Yani, genç kıza göre, içini yemiş karpuzlar gibi içi geçmiş adamın.
***
Genç kızın,
'İçi geçmiş adamın!' dediğini duyunca…
Kaygılanmadım değil.
Bizim de mi içimiz geçiyor.
Bir gün ben de mi karışacağım genç bir kızın giyimine kuşamına?
Makyajına…
Eteğinin boyuna falan?
Hayır!
Gençlik güzel şey…
Hermann Hesse de öyle demişti, yazdığı öykü kitabında.
'Gençlik Güzel Şey!'
Gençlik özgürlük…
Heyecan…
Yüreğinde kıpırtı…
İçinde kopan fırtına…
***
İstedikleri gibi giyinsin…
İstedikleri gibi yaşasın gençler, gençlikleri parmaklarının arasından uçup gitmeden.