'Biz yeni bir dünyayı burada, kalbimizde taşıyoruz; burada kalplerimizde…
Bu dünya, şu anda bile büyümektedir…'
Buenaventure Durruti
'Sıcak bir yaz gününün bitimine yakın saatlerde, suratının ortasındaki yapışkan ıslaklık, giderek çenesine, oradan da boynuna doğru ilerliyordu. Sırtı boydan boya yırtılmış kirli ceketinin cebinden çıkardığı beyaz mendille alnında biriken teri silip aldı. Şimdi alnı daha beyaz ve daha serindi.
Kalbinin olduğu yerde, zannettiğinden daha küçük bir kas ve damar yığını vardı. Birkaç zamandır farkındaydı bunun, kalbinin küçük bir kas yığınından başka bir şey olmadığının.
Hayatı boyunca, çok şeyler umarak kulak verdiği, dinlediği, ritmine şaşıp kaldığı kalbi, ona yeni bir oyun etmeye hazırlanıyor gibiydi. Bunu bilmek neye yarardı ki; elinden gelen tek şey dua etmek olacaktı. İşte o an bir tane bile olsun dua bilmediği ve büyükannesinin uyarılarına aldırış etmediği için kendisine kızdı.
Bahçe duvarının korkuluklarına yaslanarak yüzünü rüzgara doğru döndü. Sol tarafındaki kahverengi kiremitli, sağlam görünüşlü evlerin üzerinden, devrilerek batıyordu güneş.
Göğsünün ortasına yavru bir fil gelip oturmuştu. Beli hafifçe kırıldı, aşağı doğru eğilen göğsü artık rahatça nefes alamıyordu. Ya da o öyle zannediyor ve bu ikircikli bir iki saniye içinde her şeyi eskisinden daha iyi hale getireceği umudunu yitirmek istemiyordu. Umudunu yitirmek, ölmekten daha çok korkutuyordu onu.
Korktuğu şeyin ölmek değil, ölmek düşüncesi olduğunu anladığında dizlerinin üzerindeydi.
Güneş, gözlerinin önünden sürüklenerek çatılara çarptı, ucu kırık görüntüleri ışık demetlerinin arasında kayboldu…'
***
'Gizli Oda'nın içinde bıraktığımız anılarımız ve onlardan kalan izlerde, söylemek isteyip de söyleyemediğimiz, anlayıp da anlatamadığımız çok şey var…
Hepimizin 'gizli oda'sı var…
Buna bir tür, sırlar odası da diyebiliriz…
Geçmişimizde kalan ya da henüz yaşamadığımız…
Dudaklarımızdan akıp giden, gönlümüze gizlice akan…
Yasaklar, yasak parklar, park cezaları ve yasadışı ruhlarımızın çizgilerini şaşırmış çarpıntılarını gizleyen…
Kalplerimizden çok mu şey bekliyoruz, o küçük kas yumağından, çok mu şey var, aklımızın yerine onu önceleyen…
Kimi zaman ölümün, kimi zaman aşkın, kimi zaman nefretin, kimi zaman da gizli bir sözün hayatımızın içindeki yerini belirlemek, bize hep arzulayageldiğimiz huzursuzluğu armağan etmiyor mu?
'Gizli Odamızda…'
Gizli odalarımızın ruhumuzun gizli tapınakları olmaya yüz tuttuğu anlarda…
Ve o anların her bir saniyesinin hesabını vermeye hazır olduğumuzda…
Kutsanmış özgürlüklerimizden kurtulup kendimiz olmayı başardığımızda…
Kendi anlamsızlığımızda…
Evrenin en büyük anlamının, anlamsızlığın bir türevi olduğunu gördüğümüzde…
***
Edward Albee,
'Yazarlar kontrol edilebilir şizofrenlerdir' diyor…
Bazen bir ağaç, bazen bir böcek, bir ateş, bir karanlık…
Bazen bir kadın, bir çocuk korkmuş bir asker, çocuğunu sevmeyen bir anne…
Bazen bir ses…
Yalnızca bir iç ses…
Bir zihin, bir gölgedir yazar…
Peki hangisi gerçekten o'dur…
Yazarın kendisidir?
Hayatı ifade etmenin (ne gerek varsa…) başka bir yolunu bilmiyorsanız, sahip olduğunuz tek şey odur…
Hayatınızı ve başkalarının hayatını anlatmaya heves etmenizdeki temel güdü, işte odur…
O deyip durduğum, sizin 'gizli odanız'dır…
Yalnızca size ait olan…
Bilinmek, anlatılmak ve paylaşılmak zorunda olunmayan…
Güzelliğinizden, kötülüğünüzden, yeteneklerinizden, içinizdeki kan ve kin denizinden korkmadığınız tek yer…
Orası sizin 'Gizli Odanız'dır…
***
Gizli odanızda hepiniz birer kahraman, hepiniz birer korkak, hepiniz birer hainsiniz…
Bunu biliyorsunuz…
Kalbinizin sesine bu kadar yakın olmak korkutuyor mu sizi?
Uzak bir türkünün sözlerini bu kadar inandırıcı bulmak ve birden fark etmek ölümün çağrısını, korkutuyor mu sizi?
Ne anlaşılmaz ve can sıkıcı bir durum Tanrım…
Aşkın büyüsünü bozmaktan korkmadığımız ve anlatmaktan başka çareler arayıp bulduğumuz günlere olan özlemimiz…
Yegane özgürlüğümüz…
Neden anlamak istemiyoruz, hiçbirimizin özgür olmak istemediğini?
Özgür olmak kadar insanı yalnızlaştıran başka bir şey var mı?
***
Gizli Odamız…
Kendi evrenimiz,
Varoluş çabamızı tüm çıplaklığıyla gördüğümüz derin aynanın durduğu oda…
Gizli odamız,
Hiç anlatmadıklarımız, hiç konuşmadıklarımız…