'Plum'un ilk gençliğinden beri istediği tek şey şu: Eksiksiz ve görkemli bir bağlılıkla olduğu gibi sevilmek.'
Francesca'nın öykülerini okuyorum.
Bilir misiniz Francesca'yı?
Boş verin! Bilmenize lüzum yok!
Bilip ne yapacaksınız ki?
Baş ağrısı hepsi!
Ve hayatta…
Yani bu dünyada başarılı olmak çok daha başka bir şey...
Pek çok yazar, şair…
Sanatçı…
Yahut da 'önemli insan' var ki sonu perişanlıkla bitti.
Hayat böyle garip…
Böyle çetrefilli bir şey işte!
***
Mesela Marquez'in son günlerini hatırlıyorum.
Yakalandığı hastalık onu düşkünleştirmiş…
Perişan etmiş…
Aklını dahi şaşırtmıştı.
'Yüzyıllık Yalnızlık'ı…
'Kolera Günlerinde Aşk'ı…
'Başkan Babamızın Sonbaharı'nı…
'Albay'a Mektup Yok'u yazan bir insanın o hale gelmesi!...
Ve ne üzücü ki insan sonunun ne olacağını…
Hayatta ne yaşayacağını bilemiyor.
Ne yaşayacağını, ne yaşamayacağını…
Sonunun nasıl biteceğini…
Nasıldı o söz?
'Ne oldum deme, ne olacağım de' miydi?
***
'Her şey olacağına varır!' diye de bir söz var elbette.
Yahut da…
'Ne olacaksa olur!' diye.
Bu beylik sözlerle meydan okumak iyidir de…
Ego şişirmek yani!
Bütün bu efelenmelerin altında olan asıl mesele çaresizliktir.
Elinden bir şeyin gelmemesidir.
Yani gücünün yetmemesidir, hayatta pek çok şeyi değiştirmeye.
Değiştiremezsin!
Kabullenirsin sadece.
***
Mesela hastalık karşısında…
Hızla yaşlanma karşısında…
Yetmiş seksen yıl, o da şansın varsa, nedir ki insan için?
İnsan iki yüz yıl yaşamalı.
Üç yüz yıl, beş yüz yıl!
Bu eve…
Batıdaki bu son eve gelince bunu daha çok hissettim yüreğimde.
İnsanın, Tevfik Fikret'in Aşiyan'ına benzeyen bu evde yaşaması için genç olması lazım.
Ve önünde yaşayacağı yılların olması…
Ne üzücü ki Tevfik Fikret'in de yaşayacak zamanı kalmamıştı Aşiyan'da…
Mesela ölüm karşısında çaresizdir insan.
Çaresizin ötesinde acizdir!
Bir şey gelmez elinden.
Yani 'ejderha olsan kar etmez!'
Fakat işte…
Yine deeçmez; çalıp çırpmaktan, hak yemekten, haksızlık yapmaktan, dünyayı sırtlanıp götürmeye niyetlenmekten, kırıp dökmekten, insanları incitmekten vazgeçmez bazıları.