Hayat güzel aslında…

Yaşamak güzel.

Güzel olmasına güzel de…

Sanki bir şeyler eksik gibi geliyor bana hep.

Eksik olan ne peki, diye soracak olursanız…

Bilmiyorum ama…

İnsan ne ister ki, ne bekler ki hayattan?

Mesela ben?

Yüz yıl daha yaşamak isterdim.

Okuyamadığım kitapları okumak…

Yazamadığım yazıları yazmak…

İzleyemediğim filmleri izlemek…

Dinleyemediğim müzikleri dinlemek…

Sevemediğim insanları sevmek!..

Gidemediğim yerlere gitmek isterdim.

Burada duralım biraz.

Nereye gittim şimdiye kadar?

Hiçbir yere!

Ankara

Ankara'da yatılı okulda okudum…

Adana'ya, Adıyaman'a çalışmak için gittim.

Amasya'ya da Yedek Subay eğitimi için gittim ama dağların arasındaki kışladan çıkmak mümkün olmadı. Gördüğüm sadece; postallarımın altındaki toprak, dağlar ve gökyüzüydü.

Arada bir tatil için, yılda bir hafta Adrasan'a, Olimpos'a falan…

Son zamanlarda da Can Yücel'in hatırına Datça'ya gidip gelişlerimizi de sayacak olursak…

Hepsi bu kadar!

Mesela ben hiç uçağa binmedim. Hiç binmeden de ölecek gibiyim.

Vapura da binmedim hiç.

Yatı da uzaktan; tahmin edersiniz ki tatilde, deniz kenarından gördüm…

'Büyük insanlık!'

Ne demişti Nazım Hikmet?

'Büyük insanlık gemide güverte yolcusu
trende üçüncü mevki
şosede yayan
büyük insanlık.
Büyük insanlık sekizinde işe gider
yirmisinde evlenir
kırkında ölür
büyük insanlık.
Ekmek büyük insanlıktan başka herkese yeter
pirinç de öyle
şeker de öyle
kumaş da öyle
kitap da öyle
büyük insanlıktan başka herkese yeter.
Büyük insanlığın toprağında gölge yok
sokağında fener
cam
ama umudu var büyük insanlığın
umutsuz yaşanmıyor.'

Yani cancağızım, beş yüz yıl da yaşasak bize düşen 'umut etmek' gibi gözüküyor.

Eksik olan bu işte!